Yalanın sebeplerinden biri, karşıdaki kişiyi kızdırmak, o kişiye onu saymadığını ve umursamadığını göstermektir. Sözgelimi, verdiği bir randevuya geciken kişi, beklettiği arkadaşının “bu saate kadar neredeydin?” sorusuna, yalan olduğu çok açık olan bir cevap verebilir. Burada aslında amacı, karşısındaki kişinin beklemesini umursamadığını, onun taleplerine değer vermediğini belirtmek ve onu kendi deyimleriyle “enayi” yerine koyarak kızdırmaktır.
Alay etmek için yalan söylemek de yaygın görülen bir ahlaksızlıktır. Örneğin alay etmek niyetinde olan bir insan, arkadaşını olmamış bir olayın gerçekleştiğine inandırır. Arkadaşının anlattıklarına inanması, bu hayali olayı inanarak başkalarına anlatması, bunun sonucunda çevresinde “saf” görülmesi, yalan söyleyen ve aynı zamanda alaycı olan insanı eğlendirir. Bu insan, arkadaşının saflığı ile alay eder, kendisini ise çok kurnaz ve zeki zanneder. Oysa hem Allah’ın razı olmayacağı bir tavır sergilemiştir, hem de itici ve sevilmeyen bir insan olmuştur. Dolayısıyla kendi kurduğu tuzağa kendisi düşmüş, başkalarını küçük düşürmek isterken kendisi küçük düşmüştür.
Allah yalan gibi alayı da yasakladığını Hucurat Suresi’nde şöyle bildirmektedir:
Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar… (Hucurat Suresi, 11)
Bazı insanlar, umursuzca, hiç düşünmeden, birkaç dakika için kendilerini alay ederek ve yalan söyleyerek eğlendirmek isterken, aslında Allah’ın hoşnut olmadığı ve Kuran’da kötü ahlak olarak bildirdiği davranışları göstermektedirler. Kuran ahlakına uygun olmayan bir mantıkla hareket eden insanlar, kendilerine bu yaptıklarının kötü bir davranış olduğu söylendiğinde, “bunda ne var ki, sadece eğleniyorduk” diyebilmektedirler. Oysa, alay etmek ve yalan söylemek kötü özelliklerdir.
Bu iki kötü özelliğin içinde yaşadıkları toplumda yaygın olması, hatta çoğu kişi tarafından bir alışkanlık haline getirilmiş olması da, bu özelliklerin İslam ahlakına uygun olmadıkları gerçeğini değiştirmez. Ve dolayısıyla bu tavırları meşrulaştırmaz. Ayrıca bu insanlar bir kez vicdanlarının sesine kulak verseler ve herkesin kendileri gibi olduğu bir ortamda yaşamak isteyip istemeyecekleri sorusunu cevaplandırsalar gerçeği göreceklerdir. Hiçbir insan çevresindekilere karşı sergilediği bu kötü davranışların kendisine yapılmasını istemez, bunu isteyip istemediği sorulsa şiddetle reddeder.