ADNAN OKTAR: Tabii, elhamdülillah denir, Allah’a hamd edilecek. Allah öyle tecelli ediyor. Allah ona bir görüntü meydana getiriyor. Allah öyle görünmüş oluyor ona. Yani şahsı görmüyor o, Allah’ın ondaki tecellisini görmüş olur. Dolayısıyla gururlanacak ne durum var orada? Zaten saydam bir varlık, ölümlü bir varlık, saydam ve simsiyah. Allah kafamızda onu aydınlık ve ışık halinde gösteriyor, değil mi? Yani bilmeyen kardeşlerimiz olabilir; ışık normalde bu kadar parlak değil dışarıda, fotonlardan oluşan bir sistem, onu beynimiz ışık olarak algılıyor.

Kafamızda oluşuyor ışık ve renk, dışarıda yok ışık ve renk. Dolayısıyla övüldüğünde Allah övülmüş olur, insanlar bunu bilecekler. İkinci olarak da dini konularda sohbet eden insanlar görüyorum, konuşuyorlar. Sanki din anlatılırken apayrı bir üslup; çok yapmacık, ruhaniyetli bir hava vermeye çalışıyorlar. Adeta uçuyor, bulutlarda uçuyormuş gibi göğe bakıyor, arkada da bir müzik böyle kaval sesi ya da ney sesi gibi böyle, olağanüstü yapmacık, yani böyle şaşırtıcı mimikler, yapmacık mimikler, yapmacık bir ses tonu, garip izahlar; ben böyle tipleri çok gördüm.

Çok abartılı mimikleri var, tuluat tiyatrosu gibi. Bakın, dikkatlice o gözle bakın, çok acayip tipler var. Veyahut kendine böyle ruhani evliya havası veren tipler; mesela göğe bakarak konuşuyor, aşağıda arkadan bir ney sesi geliyor böyle Peygamberimiz (sav)’i anlatıyor. Kardeşim sen akılcı, dümdüz anlatsana. Yani niçin böyle bir şeye gerek var? Niçin öyle bir özel bir konsantrasyona ihtiyaç oluyor?

Kuran bize aklı verir, akıl Kuran’dan kaynaklanır. Dünyanın aklıdır Kuran. İnsanın aklı da Kuran’dır. Akıllı insan dediğimizde, zeki insanın Kuran’a tabi olmasına denir akıllı diye. Zeki insan, çok zeki insan Kuran’a tabi olduğunda akıllı olmuş olur. Ama tabii zeka an an yaratılır, adam yani böyle anadan doğma zeki olmaz, her an zeka yaratılır. Akıl da her an yaratılır. Yani sabit akıl yoktur insanda. (Mavi Karadeniz TV röportajından, 26 Ocak 2010)