Allah’ı dost edinen müminler her zaman Allah’ın kendilerine karşı çok merhametli, şefkatli ve affedici olduğunu bilmenin huzuru içerisinde yaşarlar. Bu yüzden de hata yaptıklarında hemen Allah’ın affediciliğine sığınırlar ve tevbe ederler. Allah’ın “Rahman” sıfatının, “rahmeti herşeyi kuşatmış olan, bütün yaratılmışlar hakkında hayır, rahmet ve güzellik dileyen, sevdiğini sevmediğini ayırt etmeyerek sayısız nimetlere kavuşturan” anlamlarına geldiğini kavrayan müminler, Allah’ın kendilerine mutlaka yardım edeceğini, koruyup gözeteceğini ve affedeceğini bilmenin güveni içindedirler. Nasıl bir hata yaparlarsa yapsınlar, Allah’ın affedici olduğunu ve samimi oldukları takdirde Allah’ın bu hatalarını affedip kendilerini hayra yönelteceğini umar ve ümitvar bir tavır sergilerler. Akıllarına hiçbir zaman aksi bir düşünce gelmez. Gerçek dostları, sığınacakları ve yardım isteyecekleri yegane ve mutlak güç sahibi olan Allah’a güvenmek, müminlerin hayatlarının çok güzel geçmesine vesile olur. Çünkü müminler Allah’ın, daha kendileri dünyaya gelmeden önce, kaderlerinde yaşayacakları tüm olayları bildiğinin, sonsuzluk içinde hepsinin yaşanmış ve bitmiş olduğunun bilincindedirler.
İşte müminler bir hata yaptıklarında nasıl Allah’ın kendilerine karşı şefkat göstermesini, acımasını ve affetmesini istiyorlarsa, kendileri de Allah’ın ahlakıyla ahlaklanıp diğer müminlere karşı şefkat, merhamet ve affedicik yolunu benimsemelidirler. Allah bir ayetinde, “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.”(Araf Suresi, 199) şeklinde belirtmektedir. Kalbi Allah’ın zikriyle yumuşamış olan bir mümin, her zaman mümin kardeşine hüsn-ü zan ile bakmalıdır. Bu yüzden affedici olmak, mülayim bir ahlak göstermek, tüm müminler üzerinde önemli bir sorumluluktur.
Allah’ın kendisini affetmesini isteyip, müminlere karşı katı ve affedici olmayan bir ahlak sergilemesi, müminin fıtratına da uygun olmayan bir tavırdır. Ayrıca iman eden bir insan, Allah’ın Kuran’da bildirdiği bir ahlakı uygulamakta hiçbir şekilde gevşeklik göstermez. Tam tersine, Allah’ın beğendiği bir ahlakı, en üstün şekliyle uygulamaya çalışır.
İman sahibi bir mümin, Allah’ın beğenmediği bir ahlak gösterdiği anda Allah canını alacak olsa, yaptığını telafi edecek zamanı olamayacağını bilir. Allah’tan korkan bir mümin, Allah’ın hoşnut olmayacağı bir tavır içine girmekten çekinir ve böyle bir ahlak üzerinde olmaktan şiddetle kaçınır. Güzel ahlakın yolu, her olaya, her tavra sevecenlikle, merhametle karşılık verip mutlaka Allah’ın herşeyi hayırla yarattığını düşünmektir. Eğer böyle bir ahlak gösterilirse, müminlerin birbirlerine karşı tesanüdleri artar ve Allah’ın izniyle şeytan aralarına giremez. Allah bir ayetinde, ‘Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.’ (Nur Suresi, 22) şeklinde belirtmektedir. Allah’ın bizi bağışlamasını ne kadar çok istiyorsak, diğer müminlerin de bizden şefkat ve affedici bir tavır görmek istediklerini unutmamalıyız.