Bazı insanlar, fıtrat olarak ya da çocukluk yıllarından gelen yetiştiriliş tarzından dolayı çok daha pozitif bir ahlaka sahiptirler. Bazı insanlar da, bu kimselerin tam tersine, aynı sebepler doğrultusunda daha yırtıcı, daha sert ya da daha negatif özellikler içeren bir kişilik yapısı gösterirler.
Daha mülayim ahlaka sahip olan bu kimselere göre, diğerlerinin kendilerini yetiştirmesi, çok daha fazla çaba, çok daha fazla samimiyet ve irade gerektirebilir. Ancak sonuçta eğer bir insanın kalbinde yeterli Allah aşkı, iman coşkusu ve irade varsa, bu kimseler de, en az diğerleri kadar güzel bir ahlaka sahip olabilirler. Ve elbetteki, fıtrat olarak daha yumuşakbaşlı, daha mülayim olan insanlara göre, daha sert mizaçlı ya da daha negatif özelliklere sahip olan bu kimseler, bu konuda gösterdikleri samimi çabadan dolayı Allah Katında çok daha fazla ecir alabilirler (Doğrusunu Allah bilir).
İşte nasıl ki bir insan, istediği takdirde çok daha fazla çaba ile kendisini çok güzel yetiştirebilme imkanına sahipse; aynı şekilde çok güzel ahlaklı bir insanın da, bunun çok daha üstünde, çok daha derin bir ahlaka sahip olma imkanı da vardır. İnsanın önünde bu konuda bir engel yoktur. Allah bir ayette insanlara “Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının…” (Teğabün Suresi, 16) buyurmuştur. Dolayısıyla insan, gücünün yettiğinin en fazlasını yapmakla ve en iyisini elde etmeye çalışmakla sorumludur. Derin Allah korkusunu, Allah aşkını, Allah sevgisini, iman heyecanını kalbinde hisseden bir insan, imanından aldığı bu güç ile, -Allah’ın izniyle- ahlakını mükemmelin de üzerinde bir seviyeye ulaştırabilir.
Allah’ın Kuran’da insana, “gücünü en fazlasıyla kullanmasını” emretmiş olması, mümin için çok önemli bir ölçüdür. İman eden bir insan, Allah’ın bu emrini bilerek, “Nasıl olsa içimde hiçbir kötülük yok; her zaman her konuda herkese karşı olabilecek en güzel tavırları gösteriyorum. İyilikten, güzellikten yana aklıma gelen her tavrı uyguluyorum. Vicdanımın sesine mutlaka uyuyorum. Kuran ahlakına muhalif hiçbir davranışa yanaşmıyorum” diyerek, ahlakını belirli bir seviyede sınırlamamalıdır. Mutlaka iyinin daha iyisi, güzelin daha güzeli, olumlu tavrın daha olumlusu, yapıcı bir ahlakın daha yapıcısı olduğunu unutmamalıdır. Sevginin, saygının, şefkatin, hoşgörünün, mülayimliğin çok daha üst seviyeleri olabileceğini düşünerek, çok daha iyisini bulup uygulamak için kendisini zorlamalıdır. Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi, eğer insan “Allah’tan güç yetirebildiğinin en fazlasıyla korkup sakınırsa”, Allah o kişiye güzel ahlakın daha da üstünde bir ahlakı nasıl yaşayabileceğini ilham edecektir.
Ve insan bu çabasının sonucunda, mevcut olandan çok daha üstün bir ahlak anlayışı elde ettiğinde de, yine bunu da yeterli görmemekle sorumludur. Yine bunun daha üstünde bir derinlik seviyesi olabileceğine inanarak, Allah’tan çok korkup sakınarak, ahlakını daha da mükemmelleştirebilmek için var gücüyle çaba harcamalıdır.
Ve samimi iman eden bir insan için bu süreç hayatının son anına kadar aralıksız bir çabayla devam edecektir. Mümin, Allah’ın kendisine lütfettiği ömrünün her gününü, her saatini ve her anını, sürekli olarak “Nasıl daha iyi olabilirim?” diye düşünerek, Allah’a sığınıp çok daha iyisini elde etmeye çalışarak geçirmelidir. Allah’a karşı olan sevgisini, samimiyetini, candanlığını, Allah’a kulluk etmedeki aşkını, şevkini, iradesini sürekli olarak daha da artırmanın yollarını aramalı, en mükemmele ulaştığına inansa bile asla kendisini yeterli görmemelidir.