Bazen insan, herhangi bir konuda hiç çaba harcamasa da, yine de kendiliğinden ortaya iyi bir şeyler çıkacağına inanır. Oysa ki bu tümüyle yanlış bir inançtır. Hiçbir güzellik çaba harcamadan kendi kendine ortaya çıkmaz. Bu, Allah’ın insanlar için yarattığı imtihanın bir kuralıdır.
İnsan nefsinde, iyi ve kötü olan herşey biraradadır. Bu da, Allah’ın insanlar için yarattığı imtihanın bir başka özelliğidir. İnsan, hayatının son saniyesine kadar nefsindeki kötülüklere karşı mücadele etmek durumundadır. Nefsini kendi haline bıraktığı takdirde, bu iyilikler hiçbir zaman için kendi kendine kötülükleri yenerek baskın çıkamaz. İnsan bunun için sürekli olarak çaba harcamalıdır. Aklını, iradesini, vicdanını sürekli olarak daha iyi olabilmek için kullanmalıdır.
İnsanın bu mücadelesinde irade kullanarak elde etmesi gereken özelliklerden biri de ‘olumlu düşünmek’tir. İyi ve kötünün birarada olduğu ‘nefsin, insanları olumsuz düşünmeye teşvik etme özelliği’ de vardır. Ve elbetteki bunu, çeşitli kılıflarla örterek, doğru ve mantıklı göstererek, hatta akılcılığın bir gereği olduğunu düşündürterek yapmaya çalışır. Olumlu düşünmenin bir anlamda ‘kendini kandırmak’ olacağını, ‘olumsuzlukları düşünmenin ise, insanı her zaman için daha iyi ve tedbirli hale getireceğini’, ‘daha akılcı adımlar atmasını sağlayacağını’, ‘böyle bir insanın tehlikeleri, riskleri çok daha iyi göreceğini’telkin eder. İnsanları, olumsuz düşünmenin ‘gerçekçilik’, olumlu düşünmenin ise ‘insanın kendini kandırması’ olduğuna inandırtmaya gayret eder.
İnsanın böyle bir durumda Kuran ahlakından yana tavır alması gerektiği çok açıktır. Allah Kuran’da Müslümanlara ‘tevekkül etmeyi, her olayı hayra yormayı, Allah’ın kaderde herşeyi hayırla yarattığını düşünmeyi, her ne olursa olsun her konuda Allah’tan ümitvar olmayı’ bildirmiştir. O halde mümin, Kuran’ı ölçü aldığı için, şeytan ya da nefsi aksini her ne kadar makul görünen delillerle süslese de, olumlu düşünmekten yana tavır koyacaktır.
Ayrıca insan gerekirse ‘olumlu düşünmek’ ile ‘olumsuz düşünmenin’ insanlara kazandırdıklarını ve kaybettirdiklerini basit ve hızlı bir mantık kıyaslamasıyla da çok açık bir şekilde kavrayabilir.
Olumsuz düşünmek, kişiyi en başta Allah’ın rızasına uygun düşünmekten ve Allah’ın razı olacağı ahlakı yaşamaktan uzaklaştırır. Allah’ı ve Allah’ın sonsuz güzel sıfatlarını unutmasına neden olur (Allah’ı tenzih ederiz). Allah’ın aklını, şefkatini, merhametini, sevgisini, adaletini, kullarına olan yakınlığını, dualara karşılık veren olduğunu, samimi olan kullarını affedeceğini, ahirette herşeyin karşılığını en güzeli ve en fazlasıyla vereceğini unutturur. Dünyada olup biten olayların Allah’tan bağımsız olarak gerçekleştiği (Allah’ı tenzih ederiz) inancına kapılmasını yol açar. Tüm bunların sonucunda da kişinin cahiliye insanlarının mantığıyla düşünmesini sağlar. Bu da insanı daimi bir üzüntü içerisine sokar. Her olaya karamsar bir bakış açısıyla bakan; karanlık, kasvetli, içine kapalı, mutsuz bir insan modeli ortaya çıkar. Böyle bir kişi, aklındaki bozuk mantık örgülerinden dolayı çevresindeki insanlara ve yaşadığı olaylara karşı yapıcı bir tavır sergileyemez. Etrafındaki insanlara karşı hep olabilecek en olumsuz ihtimallerle yaklaştığı için alabildiğine şüpheci, önyargılı, mesafeli ve küskün bir tavır içindedir. Negatif düşünen, negatif konuşan, negatif adımlar atan bir insan olarak çevresindeki insanların sevgisini, saygısını, güvenini kaybeder. Yanında rahat edilemeyen ve dostluğu tercih edilmeyen bir insan haline gelir. Kimseyi gerçek anlamda gönül rahatlığıyla sevemez, kimseye şüphe duymadan güvenemez. Hayatı sürekli tedirginlik, mutsuzluk, üzüntü ve karamsarlık içinde geçer. Tüm bunların sonucunda da, manevi açıdan olduğu gibi fiziksel olarak da pek çok yönden güçsüz düşer.
Bunun yanında, olumlu düşünen bir insan ise, bu özelliğiyle herşeyden önce Allah’ın razı olacağı ahlakı göstermiş olur. Çünkü olumlu düşünmek, Allah’ın beğendiği ahlakın, samimi imanın, Allah’a duyulan güven ve teslimiyetin bir gereğidir. Bu ahlakı yaşayan kişinin vicdanı rahattır, çünkü Kuran’a uygun bir tavır içerisindedir. Yaşadığı olayları, etrafındaki insanları Allah’ın istediği ve beğendiği şekilde yorumlamaktadır. Her olayı hayra yoran, herşeyin güzel yönlerini gören bir yaklaşımı vardır. Yaşadığı olaylardaki olumsuzlukları bulup, bunlara üzülüp, sıkılıp karamsarlığa kapılmak yerine; %1’lik bile bir güzellik varsa, bu nimet için Allah’a şükreden ve bunun sevincini yaşayan bir ahlak içerisindedir. Allah’ın her insan için olduğu gibi, kendisi için de sayısız nimet yarattığının farkındadır. Olumsuz gibi görünen tüm olayların Allah’ın birer imtihanı olduğunu ve ‘Allah’tan yana tavır gösterildiğinde’ bunların her birinin, dünyada ve ahirette kişiyi nimete kavuşturacak vesileler olduğunu bilir. En zor, en karmaşık, en sıkıntılı olaylarda bile olumsuz düşünmez çünkü ‘Allah’ın, samimi kullarına kesin olarak yardım edeceğini’ unutmaz. Gücünün yetmediği bir şeyde paniğe kapılmaz, çünkü Allah’ın sonsuz güç sahibi olduğunun şuurundadır. Olayların kendi kendine olmadığını; Allah’ın herşeyi hayır ve hikmetlerle yarattığını bildiği için her yaşadığında bir güzellik görür. Tüm bu gerçekleri bilmesi, ona dünyada daimi bir huzur ve mutluluk kazandırır. Her ne olursa olsun, Allah’tan ümitvar olmanın, Allah’a çok güvenmenin, Allah’ın yardımını ummanın rahatlığı içerisindedir. Her konuda son derece pozitif ve yapıcı bir yaklaşımı vardır. Olaylarda ya da insanlardaki olumsuzlukların, eksikliklerin, kusurların elbetteki farkındadır. Ama bunun çözümünün, herşeye karamsar bir bakış açısıyla bakıp, üzülüp, sıkılıp, ters tavır almak olmadığını bilir. Bu eksiklikleri gidermek için atacağı her adımı Allah’a güvenerek, olumlu düşünerek, ümitvar olarak, güzellikleri görüp bunları esas alarak yapar. Dolayısıyla çevrelerinde en sevilen, akıllarına en çok güven duyulan, sözlerine en çok itimad edilen, fikirlerine en çok danışılan, dostlukları en çok tercih edilen insanlar, işte olumlu düşünen, bu ahlaka sahip kimselerdir.
Ayrıca ‘olumlu düşünmek’, ‘kendini kandırmak’ ya da ‘gerçekçi düşünmemek’ değildir. Aksine pek çok insanın göremediği asıl gerçeği görmek; ‘Allah’ın sonsuz gücünü gereği gibi takdir edebilmek, Allah’ın dilediği herşeyi yapabileceğini bilmek’ demektir. Asıl gerçekçilik budur. Asıl doğruluk, dürüstlük budur. Asıl aksi, insanın kendini kandırmasıdır. Çünkü aksini düşünen insan, herşeyi kendisinin ya da karşısındaki insanların yapacağını zannetmektedir. Kendi gücünün ve insanların gücünün ne kadar sınırlı olduğunu; varlıkların ne kadar acz içerisinde olduğunu gördükçe de, kendince olumsuz düşüncelere kapılmaktadır. Oysa ki kendi gücü zaten hiçbir şeye yetmez. İnsana olumlu düşünebilme, ümitvar olabilme, her olayın sonucundan bir güzellik umma gücünü veren ‘Allah’ın gücüne olan inancı’ ve ‘Allah’ın gücünü gereği gibi kavrayabilmiş olması’dır.
Tüm bu gerçekleri dikkatle gözden geçiren bir insan, ‘Allah’ın rızasının, olumlu düşünmekte olduğunu’ görmelidir. Bununla birlikte, olumsuz düşünmenin insana hiçbir faydası olmadığını; aksine kişinin hayatını çok kötü ve kavruk hale getirdiğini, çok zorlaştırdığını ve manen çok kalitesizleştirdiğini kavramalıdır. İnsanı bir üzüntüden bir başkasına sürükleyen, her yerde, her olayda kişiye mutsuzluğun kapısını açan, ne kendisine ne de başkalarına hiçbir faydası olmayan şeytani bir bakış açısı olduğunu anlamalıdır. Kuran ahlakı insanın, Allah’ın insanlar üzerindeki büyük lütfunu görmesine, etrafındaki güzelliklerin sevincini ve mutluluğunu yaşamasına, tüm bunlar için Allah’a gönülden şükretmesine ve en zor şartlarda bile Allah’tan güzellik ummasına vesile olur. İşte asıl gerçekçilik budur.
Bunun yanı sıra olumsuz düşünmenin ‘tedbircilik’ olduğunu sanan bir insan, bu konuda da tamamıyla yanılmaktadır.Öylesine karamsar, çökmüş, içine kapanmış, mutsuz, ümitsiz bir insanın gerçek anlamda tedbir alabilmesi zaten pek mümkün değildir. Doğru düşünebilme, olayları olduğu gibi görüp isabetli değerlendirebilme ve tedbir alabilme yeteneğini, yaşadığı ruh haliyle birlikte zaten kaybetmiş durumdadır. İnsan tedbir alabilmeyi, ancak olumlu düşünmenin getireceği huzurlu, akılcı, pozitif ve dengeli bir ruh hali içerisindeyken gerçekleştirebilir. İnsanları, olayları ve tehlikeleri doğru analiz edebilmesi, ancak böyle makul bir bakış açısı içerisindeyken mümkün olabilir.
Allah’ın Kuran’da insanlara bildirdiği bir sır vardır.İnsan, olumsuzluklardansa, çevresindeki güzellikleri, nimetleri, olumlu gelişmeleri görebildiği ve bu bakış açısıyla düşünebildiği tekdirde ‘Allah bu kişiye olan nimetini daha da fazla artırmaktadır’. Aksi olduğunda, yani insan sürekli içerisinde bulunduğu şartlardan, yaşadığı olaylardan, çevresindeki insanlardan şikayetçi olduğu, yalnızca eksiklikleri, kusurları görebildiği, güzelliklerin ise gereği gibi farkına varamadığında ise, bu kişi kendi oluşturduğu mutsuzluğun getirdiği kötü bir hayat yaşamaktadır.
İşte her insanın, Allah’ın bildirdiği bu sırrı iyi düşünmesi gerekir. En zor şartlar altındaki insanın bile hayatında, sevineceği, mutlu olacağı, şükredeceği çok fazla nimet ve güzellik vardır. Eğer az bir nimete dahi şükretmesini, az bir olumlulukta bile ümidi görebilmesini başarırsa, Allah ona Katından, dünyada ve ahirette çok daha fazlasını verecektir. Allah Kuran’da insanlar üzerindeki nimetinin eşsizliğini ve nimete şükretmenin sırrını şöyle bildirmiştir:
“Rabbiniz şöyle buyurmuştu:“Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7)
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz.Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür. (İbrahim Suresi, 34)
Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız.Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18)
İnsan hayatı boyunca, en sıkıntılı anlarında bile bu gerçekleri asla unutmamalıdır. Hayatının sonuna kadar olumlu düşünmekten yana kesin bir karar almalı ve her ne yaşarsa yaşasın, bu kararından asla geri dönmemelidir.
Ancak şu da asla unutulmamalıdır ki insan, güzel ahlakı, olumlu düşünmeyi, Allah’tan ümitvar olmayı, nimete kavuşabilmek için değil, Allah’ın rızasını kazanabilmek için yaşamalıdır. Allah Katında asıl makbul olacak olan budur. Çünkü Allah’ın rızası, dünyadaki ve ahiretteki tüm nimetlerin üzerindedir.Allah razı olduğunda Allah zaten nimetini lütfedecektir. Fakat bu güzellik ancak, -Allah’ın izniyle- Allah’ın rızasının hiçbir nimet ile kıyaslanmayacak kadar büyük bir lütuf olduğunu kavrayan insanlara nasip olacaktır.