Bazı insanlar, çoğunluğa göre çok daha dikkat çekici şekilde üstün özelliklere sahiptirler. Görenler bu kimselere karşı içlerinde derin bir saygı ve hayranlık duyarlar. Ancak bu hayranlıklarının neden kaynaklandığı üzerinde pek düşünmezler. Dışarıdan bakan kimi insanlar da, bu kişinin doğal olarak böyle üstün vasıflara sahip olduğunu sanırlar. Kişiliğinin ya da fıtratının bu şekilde olduğunu, bu nedenle de hiç zorlanmadan böyle bir beğeni kazandıklarını düşünürler. Oysa ki hayranlıkla izlenen bu kişinin en önemli vasıflarından biri ‘akıl kullanması’dır. Sahip olduğu üstünlükler, bu akıl kullanmanın sonucunda ortaya çıkmaktadır.
İnsanların bir kısmı, bir insanın ahlakındaki bu güzelliklerden istifade etmek söz konusu olduğunda memnuniyetle bunu kabul eder. Ama aynı güzelliklerin kendilerinde de oluşması için akıl kullanmaya yanaşmazlar. Bunu çok zahmetli bir çaba olarak görür, bunun yerine ‘akıl kullanan kimseleri taklit etmeyi’ tercih ederler. Kuran’da bu kimselerin durumu, “… Onların çoğu akıl erdirmez.” (Maide Suresi, 103) ayetiyle haber verilmiştir.
Ancak akıl kullanmayıp sadece aklı taklit etmek, ne kişilerin kendileri açısından istedikleri sonucu verir, ne de çevrelerindeki insanlar üzerinde bir beğeni oluşturur. Hazıra konan, ezberci, akıl kullanmaya dayalı olmayan bu model, tam tersine, çoğu zaman insanları olumsuz yönde etkiler. Aklını kullanmadan, sadece aktarıcı konumdaki bir insanın sözleri, çevrede istenen ilgiyi oluşturmaz. Hatta adeta bir hipnoz etkisi yaparak, dinleyenlerin, çok ilgi çekici bir konuda dahi beyinlerinin uyuşmasına ve dikkatlerinin dağılmasına neden olur. Aynı şekilde taklidi olarak yapılan tavırlar da, karşı tarafta rahatsızlık meydana getirir. Bu tavırların, akıl kullanılarak, en uygun, en gerekli ve en isabetli şekilde, en yerinde, çevrede oluşturacağı etkinin en iyi şekilde hesaplanarak, en yeterli miktarda uygulanmamış olması ile, akıl kullanan bir kişinin tavırları arasında büyük bir tezat oluşur.
Akıl kullanmayıp böyle bir stili benimseyen insanların dikkate almadıkları asıl konu ise, akıl kullanmanın bir insan için çok büyük bir nimet, ayrıcalık ve konfor olmasıdır. Akıl kullanmak aynı zamanda çok zevklidir de. Bir insan akıl kullandıkça, hayatının her alanında olabilecek en güzel hayat şeklini elde etmiş olur. Dünyadaki tüm nimetlerden olabilecek en fazla zevki alabilecek bir anlayış kazanır. Herşeyi olabilecek en kısa zamanda çözüme kavuşturur. Ahlakını ve kişiliğini olabilecek en mükemmel hale getirir. Her özelliğiyle çevresinde mutlak bir beğeni ve hayranlık oluşturur. Her sözü alışılmadık, orjinal, ülfet kırıcı, etkili, hikmetli ve insanlara olabilecek en fazla faydayı sağlayacak şekildedir. Tavırlarında ve konuşmalarında rahatsız edici hiçbir detaya rastlanmaz. Her sözünün çevresine yapacağı etkiyi ve bunların risklerini en iyi şekilde hesaplayarak konuşur. Herkesin sevgisini, saygısını, yakınlığını, dostluğunu, güvenini kazanır. Kendisi de sevgiyi, saygıyı, dostluğu en mükemmel şekilde yaşayabilecek bir derinlik elde eder.
Elbetteki isteyen her insanın akıl kullanabilmesi söz konusu değildir. Akıl, ancak iman ile ortaya çıkar. Bir insan Allah’ı ne kadar çok seviyorsa, Allah’tan ne kadar çok korkuyorsa, Allah’ın buyruklarını dünyadaki herşeyden ne kadar üstte tutuyorsa, Allah ona o oranda akıl, samimiyet ve şuur açıklığı verir.
Bu nedenle, özellikle de bu imani gerçeği bilen insanların aklı taklit etmek yerine, gerçekten akıl kullanan bir insan olmaya çok özenmeleri ve bu yönde ciddi bir çaba içinde olmaları gerekir. Bunun bir insan için dünya hayatında olabilecek en büyük nimetlerden biri olduğunun anlaşılması çok önemlidir. Akıl kullanan bir insan ile akıl kullanmayıp sadece taklitçi ve aktarıcı konumunda olan bir insanın hayatı arasında çok büyük farklılıklar vardır. Ancak, aklını açmayan bir insan, içerisinde bulunduğu bu durum dolayısıyla aslında nasıl büyük bir kayıp içerisinde olduğunun farkında değildir. Ancak akıllı bir insan bu kişilerin kaybını fark edebilecek bir şuur açıklığı içerisindedir.
Bu nedenle her insanın, kendisi için, aklını az kullanıyor olabileceği ihtimalini düşünmesi ve bu ihtimale göre aklını çok daha iyi kullanmaya çalışması gerekir. İnsan Allah’a karşı dürüst ve samimi olursa, Allah ona her an her olayda ne yapması gerektiğini; en akılcı sözleri, en akılcı davranışları ilham eder. Kim Allah’a karşı çok samimi olursa, Allah onu çok akıllı kılar. Allah Kuran’da bu gerçeği insanlara şöyle bildirmiştir:
Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.(Enfal Suresi, 29)