İnsanın, hayatı boyunca vakit ayırdığı uyku, yemek, temizlik gibi kişisel ihtiyaçlarını çıkardığımızda, geriye ömründen çok az bir vakit kaldığını görürüz. İnsanların “tüm hayatım”, “hayatım boyunca” gibi ifadelerle bahsettikleri hayatları, gerçekçi bir gözle bakıldığında birkaç on seneden ibarettir. Zaman büyük bir hızla akıp geçmekte ve insan yaşadığı her saniye ölümüne biraz daha yaklaşmaktadır. Ancak insanların büyük bir çoğunluğu bu önemli gerçeğin şuuruna varamadan kısacık ömürlerini tüketirler.
Allah’tan korkan ihlas sahibi Müslümanlar ise dünya hayatının geçiciliğinin, gerçek ve asıl hayatın ahiret olduğunun bilinciyle, Allah’ın kendilerinden razı olmasını umarak yaşarlar. Hayatlarına bakıldığında önceliklerinin daima Müslümanların mutluluğu, refahı, huzuru, Kuran ahlakının dünyaya yayılması, dünya üzerinden zulmün tamamen kalkması için harcadıkları çabayı sürekli artırmak olduğu görülür.
“Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda O’na varacaksın.” (İnşikak Suresi, 6)
Şeytan hileli taktikler kullanarak bazı Müslümanları “Kuran ahlakının yayılması için gösterecekleri çabadan” alıkoymaya çalışır. Samimi olan Müslümanların, nefsin bu kandırma yöntemlerine karşı uyanık ve dikkatli olmaları gerekmektedir.
Şeytanın, böyle insanları engellemede, ağır davrandırtmada en sık kullandığı yöntemlerden birisi, ‘yapabileceği güzel ve hayırlı işleri erteletmesi’dir. Bu erteletmeyi sağlarken de kendince inandırıcı gibi görünen mazeretlerle ortaya çıkar. Örneğin bunlardan biri, “Önce kendi bilgini arttır, kendini geliştir, kendini geliştirdikten sonra daha iyi hizmet edersin” mantığıdır. Oysa ki insanın kendisini geliştirmesinin, öğrenilecek bilginin sonu yoktur. Kendini geliştirme, her konuda bilgide daha da derinleşme insanın hayatı boyunca devam edecek bir süreçtir. Ve insan ömrü son derece kısadır. İnsan tek yönlü olarak, sadece kendisini geliştirmeye odaklı bir hayat yaşarsa, bu durumda Kuran ahlakının yayılması için yapacağı fikri mücadele için ne zamanı ne de enerjisi kalmayacaktır. Burada göz ardı edilmemesi gereken önemli nokta; kişinin kendisini geliştirirken diğer yandan da hizmet edip, dini tebliğ edebileceği, Kuran’ı anlatabileceği, insanların hidayetine vesile olacağını umduğu hayırlı işler yapabileceğidir.
Allah Kuran’da müminlerin bu sorumluluğunu şöyle bildirmiştir:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?”(Nisa Suresi, 75)
İnsan hayatına çok fazla şeyi sığdırmak ister. Örneğin iyi bir eğitim almak isteyebilir. Ancak eğitimin ve ihtisas yapmanın da bir sınırı yoktur; kişi bir üniversite bitirebilir, sonrasında da ikinci üniversiteyi okumak, sonrasında yüksek lisans yapmak isteyebilir. Böyle bir bakış açısında, her zaman için mevcut durumdan çok daha iyisi olabilecektir. Elbetteki insanın bir konuda en iyisini hedeflemesi ve bu yönde çaba sarf etmesi güzel bir erdemdir.
Ancak insan, dünya hayatına dair herşeyin, Allah’ın rızasını kazanmak için yalnızca birer araç olduğunu hiçbir zaman için unutmamalıdır. Dolayısıyla böyle bir durumda da hiçbir zaman için nefsinin, ”Önce kariyer sahibi ol, iyi bir kariyerin olursa daha etkili olursun” gibi mantıklarla, kendisini asıl amacından uzaklaştırmasına izin vermemelidir. Müslüman, öncelikli ve Allah’ın rızasına en uygun olanı tespit edebilmeli ve şeytanın hayırlı bir çalışmayı bu tarz bahanelerle erteletmesine göz yummamalıdır.
Müslümanın hayatının her alanında bu seçimi yaparken en önemli yol göstericilerinden birisi vicdanının sesidir. Vicdanının sesini dinlediğinde, vicdanı ona Allah’ın kendisinden en hoşnut olacağı yolları gösterecektir.
Örneğin insanın gözünün önünde birisi denizde boğuluyorken, kişinin “Gidip biraz daha yüzeyim, birkaç yarışmaya katılıp tecrübe kazanayım, ondan sonra gelip kurtarırım” demesi ne kadar akıl dışıysa; Müslümanların dünyanın bir çok yerinde yaşadığı zulüm ve acıya rağmen, insanın önceliği kendi hayatındaki araçlara vermesi, akıl ve vicdana yakışmayan bir tavırdır.
İçinde bulunduğumuz dönem, Türk-İslam Birliği’nin yoğun bir şekilde anlatılması, insanların İslam’ın güzelliğine, Kuran ahlakının mükemmelliğine davet edilmesi için ciddi bir çaba harcanması gereken çok kıymetli bir dönemdir. Nasıl ki bir ev yanıyorken insanın, “Ben önce gidip yangın söndürme yöntemleri ile ilgili birkaç kitap okuyayım, biraz araştırma yapayım” demesi büyük bir gaflet olursa, böyle bir durumda da önceliği aciliyetin olmayan konulara vermek aynı şekilde büyük bir hata olur.
Dolayısıyla samimi olan Müslümanların vicdanlarının sesini dinleyerek, dünyada yaşanan zulme seyirci kalmamaları, bu zulmün ortadan kalkması için –Allah’ın izniyle- güçlerinin yettiği en son noktada, maddi ve manevi olarak ellerinden gelen çabanın en fazlasını göstermeleri gerekmektedir.
“Kim de ahireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.” (İsra Suresi 19)