Kuran ahlakını yaşamayan kimseler, gerçek bir adalet gösteremezler. Dünyada iken küçük büyük demeden yaptıkları her tavrın ahirette karşılarına çıkacağını düşünmedikleri için bu konuda bir titizlik göstermeye gerek duymazlar. Dahası vicdanlarıyla değil, nefisleriyle hareket ettikleri için, akılcı değil, fevri kararlar alırlar. Öfkelendiklerinde öfkelerine hemen yenilir ve intikam alma arzusuyla hareket ederler. Çıkarlarıyla çatışan bir durum söz konusu olduğunda, kendi menfaatlerini koruma amacıyla karşı tarafa haksızlık yapmaktan çekinmezler. Gazetelerde, televizyonlarda bu konuyla ilgili haberlere çok sık rastlanır. Kendisini işinden kovan patronuna saldırıda bulunan, bir işini engelleyen kişiye kin güderek iftira atan, kendisini terk eden nişanlısı hakkında olmadık dedikodular yayan, kendisine hakaret eden kişiye daha ciddi bir hakaretle karşılık veren kişilere her zaman rastlarız. Bu insanlar kendilerine yapılan bir kötülüğe ya da haksızlığa da yine aynı şekilde, Kuran ahlakından tamamen uzak bir tavırla karşılık verirler. Hatta kimi zaman çok aşırı giderek bir çıkarlarına engel olan, öfke duydukları bir insanı öldürmeye bile kalkışabilirler.

Müminler de imtihanın bir gereği olarak hayatları boyunca bu tür insanların adaletsiz tavırlarıyla karşı karşıya kalabilirler. Ancak onlar, yukarıda örnek verdiğimiz kişilerde olduğu gibi adaletsizliğe adaletsizlikle, haksızlığa haksızlıkla karşılık vermezler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, kendilerine yapılan haksızlıklara hiçbir müdahalede bulunmadan seyirci de kalmazlar. Fakat her zaman içlerindeki tevekkülün sağladığı itidal ile hareket ederler.

Müminlerin bir haksızlıkla karşılaştıklarında içlerinde yaşadıkları sabır ve tevekkül, tüm olayların Allah’ın kontrolünde olduğunu, Allah’ın sonsuz adalet sahibi olduğunu bilmelerinden kaynaklanmaktadır. Zira Allah ahiret günü tüm insanların, tek bir zerre ağırlığınca dahi haksızlığa uğramadan tüm yaptıklarının karşılığını alacaklarını bildirmiştir. Dolayısıyla dünyada iken hiç düşünmeden haksızlıkta bulunan, adaletsiz tavırlar gösteren kimseler ahiret günü yaptıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. Kuran’da Allah’ın sonsuz adaleti şöyle bildirilmiştir:

Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ‘tecavüz ve haksızlıkta bulunanların’ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azap vardır. (Şura Suresi, 42)

Allah’a döneceğiniz günden sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık yapılmayacaktır. (Bakara Suresi, 281)

İşte Allah’ın bu kanununu bilen müminler, içlerindeki güven duygusuyla haksızlıklara karşı da sabrederler. Allah bu sabırlarına karşılık, onlara kesin olarak yardım edeceğini şöyle vaat etmiştir:

“… Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.” (Hac Suresi, 40)

Kuran’da Hz. Yusuf’un hayatı boyunca pek çok haksızlıkla karşı karşıya kaldığı, ancak tevekkülü ve sabrı dolayısıyla Allah’ın kendisine yardım ettiği ve ona güç verdiği bildirilmektedir. Hz. Yusuf’un çocukluk yıllarından itibaren başına gelen olaylar hem Hz. Yusuf’un hem de babası Hz. Yakub’un sabır konusunda denenmeleri için özel olarak yaratılmıştır. Hz. Yusuf önce kendisini kıskanan kardeşleri tarafından bir kuyunun dibine bırakılmış, sonra bir kervan tarafından bulunup köle olarak satılmıştır. Kuran’da babası Hz. Yakup’un bu olay karşısında güzel bir sabır ile sabrettiğinden ve çocuklarının kurduğu bu tuzağa karşılık Allah’tan yardım istediğinden bahsedilmiştir:

Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. “Hayır” dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisi’nden) yardım istenecek olan Allah’tır.” (Yusuf Suresi, 18)

Hz. Yusuf tüm bunların ardından da kendisini satın alan Mısırlı bir vezirin karısı tarafından iftiraya uğramıştır. Bu olayda, Hz. Yusuf’un suçsuz olduğu çok açık bir biçimde anlaşıldığı halde, yine de onu zindana atmaktan vazgeçmemişlerdir. Hz. Yusuf uzun yıllar haksız yere zindanda kalmış, ancak hiçbir zaman için Allah’ın tüm bunları özel bir deneme olarak yarattığını aklından çıkarmamıştır. Allah’a sığınmış, O’ndan yardım dilemiş ve güzel bir sabırla sabretmiştir. Allah’ın inkar edenlerin tuzaklarını kesin olarak boşa çıkaracağını, iman edenleri mutlaka kurtuluşa erdireceğini kesinlikle unutmamış ve Allah’a tevekkül etmiştir. Allah bu sabrı karşılığında ona hem dünyada hem de ahirette hoşnut olacağı nimetler vermiştir:

Hükümdar dedi ki: “Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.” Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: “Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin.” (Yusuf) Dedi ki: “Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim. “İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf’a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır’da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır. (Yusuf Suresi, 54-57)

Tüm bu olayların ardından Allah Hz. Yusuf’u yıllar sonra kendisine tuzak kuran kardeşleriyle karşılaştırmıştır. Hz. Yusuf, uğradığı haksızlıklar karşısında Allah’a olan güvenini ve O’nun kendi üzerindeki rahmetini şöyle dile getirmiştir:

“Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?” dediler. “Ben Yusuf’um” dedi. “Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufda bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz.” (Yusuf Suresi, 90)

Kuran’da Hz. Yusuf ile ilgili tüm bu anlatılanlar müminlerin sabrın hikmetlerini görebilmeleri açısından önemli bir örnek oluşturur. Çünkü Allah’ın Hz. Yusuf’a olan yardımı aslında tüm inananlar için de geçerlidir. Allah müminlere karşı kurulan tuzakları bozan, yapılan haksızlıklara kesin olarak karşılık verendir.