Allah, “Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme.” (Nahl Suresi, 127) ve “Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah’ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.” (Rum Suresi, 60) ayetleriyle, karşılaştıkları güçlükler karşısında yılgınlığa ve hüzne kapılıp, telaşa ve gevşekliğe sürüklenmemeleri konusunda müminleri uyarmıştır. İman edenlerin yükümlülüğü, Allah’ın Kuran’da bildirmiş olduğu bu ayetleri hiç unutmadan hareket etmek ve Allah’a kullukta kararlı, sabırlı ve sadık olmaktır.
Güçlü bir sadakat duygusu, beraberinde güçlü bir iman da getirecek ve bu, mümine Allah yolunda kendisine isabet edebilecek her türlü zorluğa karşı sabretme şevkini ve gücünü verecektir. Kişiyi sürekli olarak ‘Allah’a yönelip dönen, Allah’ı zikreden, O’ndan korkup, O’nu seven ve sadece Allah’ı veli edinmiş’ salih bir kul haline getirecektir. Allah’a karşı olan bu güçlü bağlılığı, mümini bu yolda sürekli salih ameller yapmaya ve ‘Allah’ın rızasını’ kazanmaya yöneltecek ve onu üstün ahlaklı ve imani olgunluğa erişmiş değerli bir kişi haline getirecektir. Bu nedenle ‘Allah’a ve O’nun Peygamberine karşı duyulan sadakat ve bağlılık’, müminleri iman etmeyen insanlardan ayıran, samimiyetlerini gösteren ve onlara hayatlarının her aşamasında güç veren temel bir mümin vasfıdır. Allah bir ayetinde “Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.” (Rad Suresi, 20) şeklinde buyurarak, müminlerin duydukları bu güçlü bağlılığa dikkat çekmiştir.
Allah yolunda karşılarına çıkan engellerden hiçbir şekilde etkilenmeden Kuran ahlakını yaşamaya ve bu ahlakı tüm insanlara yaymaya çalışmaları, müminlerin Allah’a karşı olan sadakatlerinin ve bağlılıklarının en açık göstergelerinden biridir. Allah, müminlerin Kendisi’ne olan içten teslimiyetlerine ve sarsılmaz sadakatlerine karşılık, onlara şöyle bir vaatte bulunmaktadır:
Kim Allah’ı, Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
Mümin, imtihanın bir gereği olarak, hayatı boyunca bazı zorluklarla karşılaşabilir. Ancak Allah’ın mutlak bir vaadi olarak, ‘galip gelecek olanların Allah’ın taraftarları olduğunu’ hiçbir zaman unutmaz. İşte müminlerin cesaretli, sabırlı, güçlü, fedakar bir ahlak gösterebilmelerinin ve hayatlarının sonuna kadar sahip oldukları bu üstün ahlaktan hiç taviz vermemelerinin sebebi, Kuran ahlakına sımsıkı sarılmış olmaları ve Allah’a karşı güçlü bir itaat ve sadakat içerisinde olmalarıdır. Allah Kuran’da, Hz. Nuh’un sadakatini bu konuda tüm müminlere örnek göstermiş, onun insanları güzel ahlaka davet etmesindeki kararlılığından ve azminden övgüyle bahsetmiştir:
Dedi ki; “Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını artırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim. “Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağrifet isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.” (Nuh Suresi, 5-10)
Allah’a iman eden her insan, Hz. Nuh’un ahlakında olduğu gibi, kendisine Allah’ın rızasını ve cennetini kazandıracak olan bu ‘sadakati’ güçlü bir şekilde kalbinde hissetmelidir. Tüm müminler, Allah’ın kendilerine gösterdiği bu doğru yolda ilerleyebilmek ve Allah’ın rızasını kazanabilmek için, Allah’ın “Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah’ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini O’nun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, ‘dayanılmaz bir açlık’ (çekmeleri), kafirleri ‘kin ve öfkeyle ayaklandıracak’ bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. Küçük, büyük infak ettikleri her nafaka ve (Allah yolunda) aştıkları her vadi, mutlaka Allah’ın yaptıklarının daha güzeliyle onlara karşılığını vermesi için, (bunlar) onlar adına yazılmıştır.” (Tevbe Suresi, 120-121) ayetleri gereği, her ne zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın, hayatı boyunca Allah’a ‘içten bağlı’ bir kul olabilmek için sürekli çaba göstermeye devam etmelidir.
Müminlerin Allah’a karşı duydukları bu samimi bağlılık, onların devlete ve millete olan bağlılıklarını ve saygılarını da artırıp güçlendirecektir. Müminler sürekli Allah’ın rızasını kazandıracak hayırlı işler yapmaya çalıştıklarından, içinde yaşadıkları topluma ve insanlara büyük fayda sağlayacaklardır. Allah,“Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardır.” (Al-i İmran Suresi, 114) ayetiyle müminleri, insanları kötülükten sakındırıp, iyiliği emreden, insanları her fırsatta güzel ahlak göstermeye davet eden salih kimseler olarak tanıtmıştır. Müminler bu şekilde güzel ahlak göstererek, toplum içinde dirlik ve düzeni sağlayacak ve insanlar arasında birlik ve beraberliği canlandırarak, toplumun ahlaki ve kültürel değerlerinin sürekliliğini sağlayacaklardır. Böylece toplum içindeki her birey daha güçlü, daha güzel ahlaklı, daha samimi ve daha çalışkan olacaktır. Bir mümin, Allah’a ve elçisine gönülden bağlı olduğu sürece, yaşadığı zorluklar hep kolaylıklara dönüşecektir. Hayatları boyunca Allah’a sadık kalan müminler, her zaman Allah’ın yardımı, koruması ve rahmeti ile karşılık göreceklerdir:
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendisini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır. (Lokman Suresi, 22)