Allah Kuran’ın pek çok ayetinde, infak etmenin müminlerin sorumlu olduğu ibadetlerden biri olduğunu belirtmiştir. İnfak etmek, müminin Allah’ın kendisine vermiş olduğu her nimeti Allah yolunda, O’nun rızasını kazanmak için kullanmasıdır.

İnfak etmenin, müminin Allah’a duyduğu sadakatin bir göstergesi olduğunu, iman etmeyen ya da münafık karakterli insanların, bu konuya bakış açılarıyla kıyaslayarak da anlamak mümkündür. Kesin bir bilgiyle iman etmeyen samimiyetsiz kimseler için, sahip oldukları maddi servet çok değerlidir. Kendi inançlarına göre, sahip oldukları bu değerli şeyleri, kesin bir bilgiyle inanmadıkları veya şüphe duydukları bir şey uğruna asla harcayamazlar. Allah’a ve ahirete zayıf bir imanla inandıkları için de, Allah’a ve elçisine karşı bir sadakat duymaları ve bu yolda sahip olduklarını severek kullanmaları söz konusu olmaz. Bu nedenle, Allah yolunda infak etmeye çağrıldıkları zaman bundan kaçarak cimrilik ederler. Allah, kalplerinde hastalık bulunan insanların bu samimiyetsiz tavırlarını Kuran’da şöyle bildirmektedir:

İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)’dir; fakir olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)

İmanlarında hastalık bulunan bu insanların bir başka çirkin davranışları da, dine zarar vermek ve müminlerin birbirlerine olan bağlılıklarını kırmak için, Allah’ın “Onlar ki: “Allah’ın ve Resulün yanında bulunanlara hiçbir infakta (harcamada) bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler” derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar.” (Münafikun Suresi, 7) ayetiyle belirttiği gibi, başkalarının da müminlere yardım etmesini engellemek istemeleridir. Kendi aralarındaki sadakat duygusu, sadece paraya ve mala bağlı olduğundan, müminlerin birbirlerine olan bağlılıklarını da ancak bu açıdan değerlendirebilmektedirler. Bu şekilde hareket ettiklerinde, iman edenlerin ‘dağılacaklarını’ sanırlar. Oysa müminlerin kendi aralarındaki birliktelikleri maddi değerler üzerine kurulu değildir. Onları birarada tutan Allah’a olan imanları, sadakatleri ve Allah korkularıdır. Bu nedenle de münafık karakterli bu kimselerin bu yöndeki girişimleri hiçbir zaman için sonuç vermez.

Münafık karakterli insanların gösterdikleri bu ahlak, müminlerin mallarını Allah’ın rızasını kazanmak için infak etmelerinin önemini ortaya koymaktadır. İnfak, salih bir müminle bir inkarcıyı ya da münafık karakterli bir insanı birbirinden ayıran önemli ibadetlerden biridir. İnkar edenlerin, müminleri Allah yolundan alıkoymak için mallarından harcama yapmaları ise, bu kimselerin akılsız davranışlarının bir diğer örneğidir. Allah, bu kimselerin bu amaçla yaptıkları harcamaların kendilerine ‘yürek acısı’ olarak geri döneceğini Kuran’da şöyle bildirmiştir:

Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah’ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (Enfal Suresi, 36)

Bu kimseler infak etmenin anlamının ve değerinin ve bunun dünyada ve ahirette kendilerine getireceği büyük kazançların da farkında değillerdir. Sahip oldukları herşeyin Allah’a ait olduğunun şuurunda olmadıkları için, bunları Allah yolunda harcamaktan sürekli olarak kaçınırlar. Kaçınmasalar bile, yaptıkları infakı Allah’ın rızasını kazanmak için değil, sadece kendi çıkarlarına yönelik olarak, gösteriş amaçlı yaparlar. Bu kimseler Allah’a ve Resulüne sevgi ve bağlılık duyacakları yerde, Allah’ın kendilerine infak etmeleri için verdiği maddi değerlere tutku ve bağlılık duyarlar. Bu kişilerdeki mal ve zenginlik tutkusu o kadar güçlüdür ki, kendilerine infak etmeleri hatırlatıldığında, buna karşılık vermiş oldukları cevap dahi, bu konudaki bakış açılarının çarpıklığını ortaya koymaktadır. Allah Kuran’da inkar edenlerin bu tavrını şöyle bildirmektedir:

Ve onlara: “Size Allah’ın rızık olarak verdiklerinden infak edin” denildiği zaman, o inkar edenler iman edenlere dediler ki: “Allah’ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecekmişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz.” (Yasin Suresi, 47)

Yukarıda tarif edilen mallarda çoğalma psikolojisi, insanı, sahip olduklarını Allah yolunda harcamak gibi çok değerli bir ibadetten alıkoymaktadır. Diğer yandan infak etmek, iman edenlerin Allah’a olan güçlü sadakatlerini ve bağlılıklarını ortaya çıkarmaktadır. Allah Kuran’da, Allah’a olan bağlılıklarının çok güçlü olması sebebiyle, Allah yolunda infak edecek bir şey bulamadıkları zaman gözlerinden yaşlar boşanarak geri dönen müminlerin ahlakını örnek vermiştir:

…”Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” dediğin ve infak edecek bir şey bulamayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk) yoktur. (Tevbe Suresi, 92)

Allah’a karşı içten bir sevgi ve sadakat duyan bir kişi, sahip olduğu veya olacağı herşeyi bu yolda severek ve isteyerek harcar. Bu yüzden infak etmek, Allah’ın “Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.” (Hac Suresi, 35) ayetiyle bildirdiği gibi, önemli bir mümin özelliğidir. Müminler, Allah’ın kendilerine infak etmeleri için verdiği tüm nimetleri O’nun rızasını kazanmak için kullanarak, Allah’a karşı olan bağlılıklarını ve teslimiyetlerini en güzel şekilde göstermeye çalışırlar.

Bunun yanı sıra, müminler için infak etmek o anki şartlara bağlı bir ibadet de değildir. İnsan zenginlik içerisinde olup infak edecek mala mülke sahip olduğunda bu ibadeti yerine getirmekle ne kadar sorumluysa, elindeki maddi imkanlar kısıtlı olduğunda da, yine o derece sorumludur. Ancak Allah, ‘Kendisi’ne içten bağlı kalıp’ hayra çağıran salih müminler oldukları sürece, infak için hiçbir şey bulamayan insanların sorumlu olmayacağını şu ayetle bildirmiştir:

Allah’a ve elçisine karşı ‘içten bağlı kalıp hayra çağıranlar’ oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için bir şey bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir yol yoktur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Tevbe Suresi, 91)

Müminler ne kadar zor ve güç bir durumda olsalar da, eğer infak edecek bir şeyleri varsa bunu seve seve verirler. Hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, bu sorumluluklarını mutlaka yerine getirmeye çalışırlar. Bu yüzden Allah bir ayetinde müminlerden “Onlar bollukta da, darlıkta da infak edenler…” (Al-i İmran Suresi, 134) olarak bahsetmiştir. Bir başka ayette ise Allah, içinde bulundukları koşul ne olursa olsun, müminlerin infak konusunda istikrarlı ve kararlı bir tavır gösterdiklerini ve gizli ya da açık olmak üzere sürekli olarak bu ibadetlerini yerine getirdiklerini bildirmiştir:

Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri Katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 274)

İnfak etmenin müminlere kazandırdığı bir başka güzellik de, bu ibadetin müminlerin Allah’a yakınlaşmasına bir vesile olmasıdır. Allah bir ayette infak etmenin bu hikmetini şöyle bildirmektedir:

Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Kendi rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Tevbe Suresi, 99)

Müminlerin, bu ibadetlerini ‘Allah’a yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlamasına bir yol’ olarak görmeleri, ne kadar samimi ve teslimiyetli bir ahlaka sahip olduklarının da bir göstergesidir. Müminler sahip oldukları malları, Allah’ın rızasını kazanabilecekleri salih ameller için kullanır ve bu yolla Allah’a şükredip yakınlaşmaya çalışırlar. Dolayısıyla infak etmek, hem müminlerin Allah’a olan sadakatlerinin gücünü ortaya koymakta hem onların imanlarını da güçlendirmekte hem de onları Allah’a daha da yakınlaştırarak teslimiyetlerini artırmaktadır. Allah bir ayetinde müminlerin, mallarını “yalnızca Allah’ın rızasını istemeyi, kendilerinde olanı ‘kökleştirip-güçlendirmeyi” (Bakara Suresi, 265) amaçlarayarak infak ettiklerini bildirerek onların bu güzel ahlakını övmüştür.

İnkarcıların dünya hayatında çok değer verdikleri, büyük bir sevgi ve tutkuyla bağlandıkları malları, müminler için kendilerine Allah’ın rızasını kazandırmasını umdukları birer nimettir. Sahip oldukları herşeyin gerçek sahibinin Allah olduğunu bildikleri için, bu ibadeti yerine getirmekte hiçbir sıkıntı duymazlar. Tüm nimetleri sadece Allah’ın rızasını kazanmak için büyük bir şevkle kullanmaları ve infak etmeyi Allah’a yakınlaşmaya bir vesile olarak görmeleri, müminlerin Allah’a olan sadakatlerini en güzel şekilde ortaya koymaktadır.