İnsanların büyük çoğunluğu dini yaşama konusundaki şevksizliği sıradan bir durgunluk ve tembellik hali olarak algılar, dolayısıyla bu durumu telafi etmek için herhangi bir çaba harcamazlar. Bunun, kendilerini sonsuza kadar büyük bir kayba sürükleyebilecek derecede önemli bir eksiklik olduğuna ihtimal vermezler. Oysa Kuran’da bu hastalığa dikkat çekilmiş ve insanlar böyle bir tehlikeye karşı uyarılmışlardır. Çünkü insanların, şevksizliğin neden olduğu zararları ahirette bir daha telafi etme imkanı olmayacaktır. Bu kimselerin şevksizlikleri nedeniyle uğradıkları kayıplardan bazılarını özetlemekte fayda vardır.

Kuran’da; “… Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.” (Hac Suresi, 40) ayetiyle de hatırlatıldığı gibi, Allah dine şevkle sarılanların, Allah’ın rızasını kazanmak uğruna canla başla çalışanların yardımcısıdır. Bu konuda isteksiz olan, ağırdan almayı ve geride kalmayı uyanıklık zanneden kimseler ise Allah’ın bu desteğinden mahrum kalırlar.

Bunun yanında söz konusu kişiler, ancak samimi iman ile oluşan akla, şuur ve dikkat açıklığına da sahip olamazlar. Kuran ayetlerinden bazılarına itaat edip bazılarını uygulamadıkları için Kuran’ın “doğru yola iletici” vasfı onlar üzerinde tecelli etmemiş olur. Biraz müminlerden, biraz da cahiliyeden öğrendikleri mantıklarla hareket eder ve bundan dolayı da hiçbir zaman gerçek bir başarıya ulaşamazlar.

Kalplerindeki şevksizlik, onlar üzerinde bir uyku ve gaflet hali oluşturur. İsteksizliklerinden dolayı üşengeç bir yapı gösterir ve yapacakları işi normal süresinden çok daha uzun zamanda yaparlar. Zira ahirete yönelik salih amel kazanmak için yarış halinde değillerdir. Hayır kazanmakta acele etmek ya da bu konuda fiziksel ve zihinsel bir enerji harcamak için kendilerince bir gerekçeleri yoktur. Tıkandıkları bir nokta olduğunda pek çok çözüm bulabilecekleri halde, konuyu bir türlü çözüme ulaştıramazlar.

Kısacası şevksiz insanların yaptıkları işler genellikle verimsiz olur ve bereketsiz sonuçlar verir. Onlar ortaya çıkan bu bereketsizliğe karşı her ne kadar mazeretler öne sürseler de, olayın perde arkasındaki gerçek, sadece iman etmenin şevkini ve heyecanını yaşamamalarıdır.

Ancak şunu da hiç unutmamak gerekir ki, bu kimseler sahip oldukları manevi hastalıkla herkesten çok kendilerine zarar verirler. Çünkü dünya hayatında uğradıkları bu kayıpların yanı sıra ahirette de -Allah’ın dilemesi dışında- büyük bir hüsran ile karşılaşacaklardır. O gün onlar ağır davrandıklarına, yarışıp öne geçenlerden olmadıklarına pişman olacak ve “sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize” diyeceklerdir:

Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: “Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize…” derler. Dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (Enam Suresi, 31)

Hesap gününde, dünyadayken isteksizce yaptıkları, kaçmaya çalıştıkları ya da ağırdan aldıkları tüm işlerin kendilerine zarar olarak geri döndüğünü göreceklerdir. Allah’ın rızasını kazanmanın önemini anlamazlıktan geldikleri ve gereken çabayı göstermedikleri için tüm amellerinin boşa çıktığına şahit olacaklardır. Kısacası ayette de bildirildiği gibi “çalışmış ama boşa yorulmuş” olacaklardır. Allah bu gerçeği pek çok ayetinde bildirmiştir. Bunlardan birkaçında şöyle buyrulmaktadır:

İman edenler: “Olanca yeminleriyle elbette sizlerle birlik olduklarına ilişkin Allah’a yemin edenler bunlar mıdır? Onların bütün yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, böylece hüsrana uğrayanlar olmuşlardır.” derler. (Maide Suresi, 53)

İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah’ı gazablandıran şeye uydular ve O’nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar; bundan dolayı (Allah,) amellerini boşa çıkardı. (Muhammed Suresi, 28)

Şüphesiz inkar edenler, Allah’ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra ‘elçiye karşı gelip zorluk çıkaranlar’, kesin olarak Allah’a hiçbir şeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların amellerini boşa çıkaracaktır. (Muhammed Suresi, 32)

O gün, öyle yüzler vardır ki, ‘zillet içinde aşağılanmıştır.’ Çalışmış, boşuna yorulmuştur. (Gaşiye Suresi, 2-3)

Ayrıca hesap gününde bu kimselerin amel defterlerini sağdan beklerken soldan almaları tehlikesi de vardır. Onlar dünya hayatında müminlerle birarada olmanın ahirette de onları kurtuluşa ulaştırabileceğini düşünürler. Oysaki daha önce de belirttiğimiz gibi Allah’ın karşısında her insan tek başına hesap verecektir. Yanındaki insanların ne kadar şevk gösterdiği ya da ne kadar çok salih amelde bulunduğu bir başkası için hiçbir önem taşımayacaktır.

O gün onlar müminlere “… Biz sizlerle birlikte değil miydik?..” (Hadid Suresi, 14) diye sesleneceklerdir. Ancak onlara, “Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.” (İsra Suresi, 14) denilecektir. Böylece yaptıklarını ve yapmayıp geride bıraktıklarını kendileri de bilecek ve alacakları karşılığı hak ettiklerine şahit olacaklardır.