Allah, “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd etmiyorsunuz (çaba göstermiyorsunuz)?” (Nisa Suresi, 75) ayetiyle zulüm altında olup da bir kurtarıcı bekleyen insanların durumuna dikkat çekmiştir. Bu ayet gereği kendi haklarını koruyamayacak durumda olan masum insanları korumak, onlara yardım etmek, onları güvenliğe kavuşturmak müminlerin vicdani bir sorumluluğudur.

Bu sorumluluklarının bilincinde olan Müslümanlar, sadece iman ettikleri için eziyet gören insanları zulümden kurtarabilme konusunda içlerinde büyük bir istek ve şevk duyarlar. Güçlü bir vicdana ve yine hassas bir adalet anlayışına sahip olmaları nedeniyle masum insanların eziyet görmesine asla göz yummazlar. Maddi manevi tüm imkanlarını ortaya koyarak onlara yardım ederler. İçlerindeki şevk ve heyecan hisleri onlara bu yönde büyük bir cesaret ve güç kazandırır.

Allah’ın müminlerin üzerine yüklediği bir başka sorumluluk da kötülüklere karşı mücadele etmek, insanları kötülüklerden sakındırmaktır. Müminler bu konuda da şevk içindedirler; zira kötülere karşı mücadele etmek, yeryüzünde zulmü ordan kaldırmak, barış ve güvenlik ortamını oluşturmak insanlık adına yapılabilecek en büyük ve en şerefli hizmetlerden biridir. İnananların kötülükten sakındırma sorumluluklarını yerine getirmelerinin önemine Kuran’da şöyle dikkat çekilmiştir:

Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azab ile yakaladık. (Araf Suresi, 165)

Kuran’da ayrıca pek çok peygamberin iyileri koruma ve kötülere karşı mücadele etme konusunda duydukları şevk ve heyecana örnekler verilmiştir.

Örneğin Hz. Musa yaşadığı dönemde, İsrailoğullarını Mısır hükümdarı olan Firavun’un zulmünden kurtarabilmek için büyük bir çaba harcamıştır. Kuran’da “… gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.” (Yunus Suresi, 83) sözleriyle tanıtılan Firavun, Mısır halkını köle olarak çalıştırmakta, kadınları sağ bırakıp erkek çocuklarını öldürterek halkına işkence yapmaktaydı. Hz. Musa, Allah’tan gelen “Haydi ona gidin de deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab verme. Sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.” (Taha Suresi, 47) şeklindeki vahiy üzerine, Firavun’a gitmiş ve halkına yaptığı zulmü durdurmasını istemiştir. Ayrıca onların kendisiyle birlikte Mısır’dan çıkmalarına izin vermesini talep etmiştir.

Bu örnekte görüldüğü gibi, Hz. Musa zulüm altındaki insanları güvenliğe kavuşturma sorumluluğunu üstlenmiş, hatta başka ayetlerde bildirildiği gibi, yıllar yılı bu konuda zorlu bir mücadele vermiştir. Masum insanlara yapılan eziyet son bulana kadar da zalimlerin peşini bırakmamıştır.

Gösterdiği fiili çabanın yanı sıra zulüm altında olan bu insanları manevi açıdan da güçlendirip cesaretlendirmeye çalışmış ve onları sabırla Allah’tan yardım dilemeye davet etmiştir. Nitekim bu konuda gösterdiği şevk ve azim sonucunda Allah, onu ve beraberindeki müminleri Firavun’a karşı üstün getirmiştir.

Kuran’daki bu örneklerden anlaşıldığı gibi, müminler her zaman için iyilerin yani şefkatli, merhametli, hoşgörülü, adaletli, yardımsever, fedakar insanların yanında, kötülerin yani kindar, zalim, bencil insanların ise karşısında olurlar. Her zaman için zulüm yanlısı olanların zorbalıklarını durdurmaya ve zulüm görenleri de kurtarmaya çalışırlar. Tüm bunları yaparken de Allah’ın bir emrini yerine getiriyor olmanın şevk ve heyecanını yaşarlar. Zira gösterdikleri bu güzel tavır ile Allah’ın adaletini ayakta tutmuş, vicdanlarının sesini dinlemiş, Kuran ahlakını uygulamış ve böylece masum insanları güvenliğe kavuşturmuş olmaktadırlar. İşte tüm bunların heyecanı da onlara büyük bir haz vermektedir.

İnananların bu konuda gösterdikleri sarsılmaz kararlılık, aynı zamanda onların ahlaken de gelişmelerini sağlar. Allah’ı razı etmek gayretiyle büyük sorumluluk yüklenen insanların ahlaklarının güzelleştiğine İslam büyüğümüz Bediüzzaman Said Nursi de bir sözünde dikkat çekmiştir:

“Maksadın büyümesiyle himmet (samimi gayret) de büyür ve hamiyet-i İslamiyenin (Müslümanlara sahip çıkma gayreti) galeyanı (coşkusu) ile ahlak da tekemmül eder (olgunlaşır). (Divan-ı Harbi Örfi, s. 45)