Nimetlerden ve güzelliklerden en çok etkilenen ve en fazla zevk alabilen kimseler müminlerdir. Çünkü onlar herşeyi Allah’ın yarattığını bilmekte ve karşılaştıkları her olaya, her varlığa Allah’tan kendilerine ulaşan bir nimet olarak bakmaktadırlar. Bu nedenle de aynı güzellik, onlar için diğer insanlarda olduğundan çok daha büyük bir anlam ifade etmektedir.
Güzelliklerden böylesine yoğun bir heyecan duymalarının bir sebebi de müminlerin diğer insanların göremediği detayları ve incelikleri fark edebiliyor olmalarıdır. Zira akıllarını gereği gibi kullanmayan ve olaylar üzerinde derin düşünmeyen insanlar, genellikle olayların ancak dışta kalan yani yüzeysel olan kısmını kavrayabilirler. Bu nedenle bunlardan aldıkları zevk de aynı şekilde sınırlı kalır. İman edenler ise, karşılarına çıkan herşeyi “iman ve hikmet gözü” ile değerlendirirler. Bu nedenle de zevk alacak heyecan duyacak çok fazla detay ve çok fazla güzellik görebilmeyi başarırlar.
Müminlerin güzellikleri diğer insanlardan daha detaylı görüp bunlardan daha fazla etkileniyor olmalarının bir diğer sebebi de şudur: Allah’a karşı büyüklenen bir insan O’nun yaratmış olduğu güzellikleri ya da harikalıkları göremez. Çünkü Allah’ın gücünü takdir ettiği anda kendi aczini de kabul etmek durumunda kalacaktır. Bu durumu kabul etmediği için de güzellikleri fark etse de bunlardan etkilenmemek için mutlaka bir açıklama bulmaya ve heyecanını bastırmaya çalışır. Müminler ise kibirden ve büyüklenmeden tamamen arınmışlardır. Ayrıca, Allah’a muhtaç olduklarının bilincindedirler, bu nedenle güzellikleri takdir etmekten ve Allah’ın ihtişamlı yaratışına şahitlik etmekten çekinmezler. Güzellikler karşısında içlerinden gelen en doğal tepkiyi verebilir ve samimi heyecanı doyasıya yaşayabilirler.
Örneğin tüm güzelliği ve etkileyiciliği ile, gözalıcı renklerde ve zevk veren kokuya sahip bir gül veya bir menekşe gördükleri zaman öncelikle bunun Allah’ın “Cemil” (Güzel olan) isminin yani Allah’ın güzelliğinin bir tecellisi olduğunu düşünür ve içlerinde bunun heyecanını yaşarlar. Sonrasında ise tecellisini dahi etkileyici ve böylesine gözalıcı biçimde yaratan Allah’ın zatının bundan ne kadar üstün ve sonsuz bir güzelliğe sahip olduğunu tefekkür eder ve dolayısıyla büyük bir heyecan duyarlar.
Yine gördükleri tüm bu güzelliklerin kendileri için yaratılmış olduğunu ve bunun Rabbimiz’den onlara bir ikram ve lütuf olduğunu düşünürler. Tüm bunların Allah’ın onlara olan sevgisinin ve rahmetinin bir göstergesi olduğunu bilmenin heyecanını yaşarlar. Bir yandan da yaratılan tüm bu güzelliklerin belki de pek çok insan için hiçbir anlam ifade etmediğini, bunlardan en çok Allah’ı dost edinen insanlar olarak kendilerinin zevk aldıklarını düşünmenin hazzını yaşarlar. Allah’ın kendilerine bu güzellikleri görebilecek imkan yaratmış olmasına, bunları karşılarına çıkarmış olmasına şükrederler. Yine Allah’ın kendilerine bu güzellikleri görebilecek sağlıklı gözler, güzellikleri idrak edebilecek bir şuur açıklığı ve tüm bunların şükrünü yapabilecek kadar samimi bir iman vermiş olmasından da heyecan duyarlar.
Pek çok insanın manevi bir körlük içinde olduğu için güzelliklerden haz duyamadığını, ama Allah’ın kendilerini seçip imanı sevdirmiş olmasından dolayı güzellikleri görüp zevk alabiliyor olmalarının neşesini hissederler. Ayrıca nimetlerin çeşitliliğini, mükemmel yaratılışlarını ve burada görülen sonsuz aklı düşünmeleri de yine Allah’a olan hayranlıklarını ve O’nun sanatı karşısında duydukları heyecanı artırır.
Allah’ın “Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.” (İbrahim Suresi, 34) ayetiyle de hatırlattığı gibi, müminler dünya nimetlerinin bitip tükenmeyen çeşitliliği karşısında heyecanlanırlar.
Allah’ın tüm bunları kendilerine bir lütuf olarak verdiğini, dilemiş olsa bundan çok daha azını da vermiş olabileceğini düşünür, ellerindeki nimetlere şükretmenin heyecanını yaşarlar.
“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7) ayetiyle hatırlatıldığı gibi, Allah’ın şükredenlere nimetlerini daha da arttıracağını düşünmekten dolayı da büyük bir heyecana kapılırlar.
Allah’ın dünya hayatında kendilerine nimetlerle ve güzelliklerle geçen bir hayat ve hayır dolu bir kader yaratmış olmasına şükreder bundan dolayı da heyecanlanırlar. İman eden insan Allah’ın kendi üzerindeki korumasını ve rahmetini her saniye fark eder. Bunun Allah’tan bir lütuf olduğunu bilir. Nitekim Allah rahmetini dilediğine verendir. Eğer kişi güzel ve mutlu bir hayat yaşıyorsa, bu sadece Allah’tandır. Bu gerçek pek çok ayette vurgulanmaktadır: “Allah dilediğini yaratır ve seçer”, “karanlıklardan nura çıkarır”, “dilediğini hidayete erdirir.” Nimetler içinde yaşayan bir mümin, bunu, Allah’a borçlu olduğunu bilir. Ve Allah’ın onu seçmiş olması, ona güzellikleri yaşatması, kötülüklerden onu uzak kılması, nimetler içinde yaratması büyük bir coşkuya kapılmasına neden olur. Duyduğu şevk ve heyecanla Allah’a yönelir, tüm hal ve tavırlarıyla O’nu razı etmeye çalışır.
Dünyadaki güzellikleri gördükçe cenneti ve oradaki güzelliklerin ne kadar kusursuz ve mükemmel olduğunu düşünür ve bu güzelliklere kavuşma umudunu taşımanın heyecanını yaşar.
Tüm bu sayılanlar, müminlerin güzellikler karşısında düşünerek heyecanlandıkları konuların sadece belli başlılarıdır. Onların güzellikler içinden yakaladıkları detaylar ise burada sayılanlarla sınırlandırılamayacak kadar çoktur. Ufukları geniş ve tefekkür güçleri de son derece yüksektir. İnkar edenlerin hiçbir zaman tadamadıkları bu haz, imanlarının Müslümanlara kazandırmış olduğu çok büyük bir nimettir.