İnsan gözünü çevirip de baktığı her yerde Allah’ın sanatının birbirinden hayranlık uyandırıcı delilleriyle karşılaşır. Bir ayette Allah şöyle bildirmiştir:

“Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi?” (Fussilet Suresi, 53)

Müminler, Allah’ın evrenin her noktasında yarattığı düzenin mükemmelliği karşısında heyecana kapılırlar. Çünkü onlar bu harikalıkların ardındaki aklı, kudreti ve benzersiz sanatı görmekte ve Allah’ın büyüklüğünü düşünmenin zevkini yaşamaktadırlar.

Öyle ki, gaflet halindeki insanların nasıl olup da bu harikalıklar karşısında duyarsız kalabildiklerini şaşkınlıkla karşılarlar. Sadece birkaç dakika olsun vicdanlarının sesini dinleyerek samimiyetle düşünmüş olsalar, onların da Allah’ın sanatı ve yüceliği karşısında müthiş bir heyecan duyacaklarını bilirler. Çünkü Kuran’ın pek çok ayetinde de dikkat çekildiği gibi Allah’ın yaratma sanatındaki kusursuzluk, vicdanını kullanan her insanın hemen görebileceği kadar etkileyicidir. Müminlerin Allah’ın yaratışındaki harikuladelikleri düşündüklerinde üzerlerinde meydana gelen etki bir ayette şöyle bildirilmiştir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)

Vicdanlarının teşvik ettiği konularda samimiyetle düşünen müminler, ayette dikkat çekildiği gibi, göklerin ve yerin yaratılışının ardında Allah’ın sonsuz hakimiyetinin ve sonsuz kuvvetinin yer aldığını görürler. Allah’ın bunların her birinde yüzlerce, binlerce hikmet gizlediğini fark eder ve bu mükemmel düzen karşısında da büyük bir heyecan duyarlar. Ancak bu, insanı tedirgin eden ya da telaşlandıran cahiliye heyecanı değil, aksine insanın doğruya ulaşmasına yardımcı olan Rahmani bir heyecandır, bir coşkudur. Bu kavrayış ve heyecan onların Allah’tan başka kulluk edilecek bir ilah olmadığını çok daha iyi kavramalarının bir sonucudur. Müslümanlar çevrelerinde yaratılan sanatı ve ihtişamı düşündükçe, kendilerini yaratmış olan, tek dost ve vekilleri olan Allah’ın kudretini, gücünü ve büyüklüğünü çok daha iyi anlarlar. Hemen Allah’ı tesbih ederek saygıyla şanını yüceltir ve ayette geçen “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191) sözleriyle de ifade edildiği gibi azabından sakındırması için Allah’a sığınırlar.