Gerek salih müminler, gerekse atalarının dinine uymuş insanlar, şirk koşanlar ve daha birçokları, birçok sebepten Allah’a dua ederler. İnanmayanların duaları genellikle ya zorluk ve sıkıntı anlarında kurtuluş aramak için, ya da yaşadıkları dünya hayatında biraz daha mal-mülk, servet sahibi olabilmek içindir. Allah’ı sadece zorluk anlarında hatırlayanların örneği Kuran’da şöyle haber verilmiştir:

İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken Bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara Bizi hiç çağırmamış gibi döner gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi, 12)

Sadece dünya hayatı için dua edenlerle ilgili olarak Allah Kuran’da şöyle buyurmaktadır:Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur. (Şura Suresi, 20)

İnsanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der; onun ahirette nasibi yoktur. (Bakara Suresi, 200)

Oysa Resullerin ve müminlerin duaları, tamamen ahirete yönelik, kendi nefislerine pay çıkarmayan, acizliğini bilen ve samimi dualardır. Müminler öncelikle kıyamet günü küçük düşürülenlerden olmamak, o gün hesabını veremeyecekleri şeyleri yapmamak ve kendilerini sonsuz cehennem azabından kurtaracak amelleri kendilerine ilham etmesi için Allah’a dua ederler.

Bunlar ahirete yönelik dualardır. Allah’tan istedikleri, günahlarının ve hatalarının bağışlanması, tevbelerinin kabul edilmesi, esirgenme ve rahmettir.

Hz. Adem (as) şeytana uymakla yaptığı hatayı idrak edince, hemen Allah’a şöyle dua eder: “Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız.” (Araf Suresi, 23) Hz. Nuh (as) ise, Allah’ın hükmüne itaat etmeyen oğlu için Allah’tan bağışlanma dilemiş, ancak Allah bunun yanlışlığını ona gösterince hemen dua etmiş ve “… Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.” (Hud Suresi, 47)demiştir.

Bu ifadeler, tüm müminlere örnek teşkil eden, hatalarında ısrar etmeyen, son derece samimi ve acizliğinin farkında olan müminlere ait ifadelerdir.

Bir başka güzel örnek ise Kuran’da Rabbanilerin (dinde derin bir kavrayışa sahip olanlar) ağzından duyurulmuştur:

Onların söyledikleri: “Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et” demelerinden başka bir şey değildi. (Al-i İmran Suresi, 147)

Resuller, Allah’a olan yakın dostlukları ve samimiyetlerinin açıkça hissedildiği diğer dualarında insanların diriltilecekleri gün küçük düşürülmemek, cehennem azabından korunmak, nimetlerle donatılmış cennetin mirasçılarından kılınmak ve hesap günü tüm müminlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Ancak elbette ki Resullerin duaları sadece ahiretten ibaret değildir. Onlar dünyada güzel bir yaşam, inkarcıların azaplandırılması ve inkar edenlerden kopup ayrılmak için de Rabbimiz’e dua ederler. Hz. İbrahim (as)’ın kendisine dünyada da güzel bir yaşam vermesi için Allah’a etmiş olduğu samimi dua şöyledir:

Hani İbrahim: “Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır” demişti de (Allah: “Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o” demişti. (Bakara Suresi, 126)

Daha önce de değindiğimiz gibi, inkarcılar da Allah’a dua etmekte ve Allah dilerse onların duasına icabet etmektedir. Ancak onların duası sadece bu dünya hayatına yöneliktir, Allah’ın bunları yararlandırması da dünya hayatında da azap çekmeleri ve inkarlarına inkar katarken canlarının alınması içindir. Buna karşın, müminlerin dünya için ettikleri dualar gerçekte ahirete yöneliktir. Yukarıdaki ayette Hz. İbrahim (as), içinde bulunduğu şehrin müminler için güvenlikli bir yer olması için Allah’a dua etmektedir. Böylece müminler, burada yerleşip tebliğ faaliyetlerini sürdürebilecektir. Allah’a ve ahiret gününe inanmaları dolayısıyla da nimetlere kavuşacaklardır.

Hz. Nuh (as) da kavmine tebliğ yaparken Allah’tan bağışlanma dilemelerinin kendilerine kazandıracaklarını şöyle sayar:

“Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. “(Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın.” “Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin.” (Nuh Suresi, 10-12)

Şüphesiz, Hz. Nuh (as)’ın kavmine Allah’ın nimetlerini sayması, onların şevkini ve Allah’a olan yakınlıklarını arttırmak, onları harekete geçirmek içindir.