Medeniyetlerin ve toplumların helakı kadar, hatta belki de daha çok düşündürücü ve “ayakları yere bastırıcı” bir konu varsa, o da insanın helakı, yani ölümdür. Bu nedenle, insanların çoğu, başkalarının ölümlerine şahit oldukları halde, kendilerinin de mutlaka bu sonla karşılaşacaklarını, öleceklerini düşünmezler. Bundan hep kaçarlar, sanki hiç ölmeyecekmiş gibi kendilerini kandırırlar. Ölümden hiç bahsetmezler ve büyük bir gaflet içinde yaşarlar. Oysa Allah şu hükmü verir:

… Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir. (Cuma Suresi, 8)

İman edenler ise, inkarcıların aksine sık sık ölümü düşünürler, yaptıklarının hesabını vereceklerini bilerek, her an Allah’ın hoşnut olacağı şekilde davranırlar. Din ahlakını öğrenmeye, Allah’ı tanımaya başlayan biri için, ölümü düşünmesi, her an her yerde ölebileceğini fark etmesi onun belli bir bilinç kazanmasına sebep olur ve din ahlakını halis bir şekilde yaşamaya teşvik eder.

Bu nedenledir ki, insanın imani şuurunu açan bu önemli konunun tebliğ yapılan kişiye anlatılması son derece yararlı ve gereklidir. Ölüm hakkında düşünmesinin, dünyanın geçiciliğini anlayıp dine sarılmasında büyük katkısı olacaktır.