Tebliğdeki amaç sadece bilgi vermek, yani öğretmek değildir. Aksine, bundan daha da önemli olan iş, karşı tarafın vicdanında etki yaratabilmek, onu samimi bir nefis muhasebesi yapmaya sürüklemektir. Bunun için de iki taraf arasında samimi ve sıcak bir diyaloğun kurulması, öğretici bir üsluptan ziyade, yardım edici bir üslubun kullanılması gerekir. Hz. İbrahim (as)’ın kavmi ile olan diyaloğunun sonucunda, önde gelen inkarcıların bir vicdan muhasebesi yapmak zorunda kalmaları bunun örneğidir. Allah Kuran’da şöyle buyurur:

Böylece o (İbrahim), yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları (putları) paramparça etti; belki ona başvururlar diye. “Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir” dediler. “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik” dediler. Dediler ki: “Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.” Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?”, “Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.” Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler. (Enbiya Suresi, 58-64)

Bu kıssadan da anlaşıldığı gibi, vicdan insanın içindeki doğru bir yol göstericidir. İnsanlar vicdanlarına uydukları sürece doğru davranışlarda bulunurlar. Din ahlakının özünde de bu vardır. Allah Kendi rızasına en uygun olan tavrı insana vicdanı vasıtasıylailham eder. Bu nedenle, din ahlakını öğrenen kişinin de vicdanının önünde, onu samimi olarak kullanmasını engelleyen şeyler varsa, (örneğin çevre etkisinden çekinmek, alışkanlıklarından vazgeçmek vs. gibi) bu engelleri kaldırmak ve onu vicdanına uymaya yöneltmek gerekir.