Konuşma yaparken asıl anlatmak istediğiniz konunun ne olduğunu asla unutmamalısınız. Çünkü karşı taraf, özellikle konuşmaktan kaçtığı bir konu söz konusuysa, büyük olasılıkla konuyu başka yönlere çekmeye eğilimlidir. Bu nedenle konuşmanın seyrinde sizin belirleyici olmanız gerekir.

Mümin, tebliğ yaparken asıl amacının karşı tarafa din ahlakını anlatmak ve onun imanına vesile olmak olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Çünkü karşı taraf, büyük olasılıkla konuyu başka yönlere çekmeye eğilimlidir. Bunun dini konulara konsantre olmakta güçlük çekmesi, vicdanında rahatsızlık duyması, ya da ciddiyetsiz olması gibi farklı nedenleri olabilir.

Mümin bu konumda dikkatli davranmalıdır. Dinlemek istemeyen, sıkılan birisine zorla anlatmanın elbette bir anlamı yoktur. Bilinçli bir konu değişikliği ile geçici olarak başka bir üsluba geçilebilir ve karşı tarafa dinlenme süresi verilebilir. Ancak, konuşmanın kontrolünü karşı tarafa vererek onun boş ve yararsız fikirleriyle ya da çözümsüz sorunlarıyla uğraşmak büyük hata olacaktır.

Kısacası, mümin konuşmada mutlaka yönlendirici davranmalıdır. Karşı tarafın duymak istediklerinden çok, kendi anlatması gerekenleri anlatmalıdır. Hz. Yusuf (as)’ın zindandakilerle konuşurken kullandığı “teknik”, bu yönden iyi bir örnektir:

Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: “Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm.” dedi. Öbürü: “Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi” dedi. “Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz.” Dedi ki: “Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler. Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı? Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler. Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir.” (Yusuf Suresi, 36-41)

Görüldüğü gibi, Hz. Yusuf (as), kendisine rüya tabiri soran kişilere önce uzun bir tebliğ yapmış, sorularının asıl cevabını ise en sonunda vermiştir. Eğer önce rüyanın tabirini anlatsa, sonra tebliğ yapmayı denese, belki konuştuğu kişiler onu daha az bir ilgiyle dinleyeceklerdi. Aynı şekilde Hz. Musa (as) da Firavun’la konuşurken yönlendirici bir üslup kullanır:

(Firavun) Dedi ki: “İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?” Dedi ki: “Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz. Ki (Rabbim), yeryüzünü sizin için bir beşik kıldı, onda sizin için yollar döşedi ve gökten su indirdi; böylelikle bununla her tür bitkiden çiftler çıkardık.” (Taha Suresi, 51-53)

Hz. Yusuf (as)’ın ve Hz. Musa (as)’ın konuşmada gösterdikleri bu “akıl”, müminlerin de her zaman akılcı, bilinçli ve yönlendirici bir konuşma üslubu kullanmaları gerektiğine bir işarettir. Mümin, konuşmanın genel gidişatına hakim olmalı, konuşmayı karşısındakinin istediği şekilde değil de, kendi gerekli gördüğü, en çok faydalı olacağına inandığı şekilde tutmayı ve yönlendirmeyi bilmelidir.