Din anlatılırken, kişiye anlatılmasında büyük yarar olan konulardan biri de, içinden çıktığı dinsiz toplumunun sefaletidir. Böylece, bu çarpık düzeni, İslam ahlakının mükemmelliği ile kıyas edebilir ve aradaki farkı çarpıcı bir biçimde görebilir.
Din ahlakından uzak kalmış toplumların yaşam sisteminde, insanların ahlaki yapısı, adalet anlayışı tamamen çöküntüye uğramıştır. Bir topluma Allan korkusu ve İslam ahlakı hakim olmadığındatoplumsal kargaşa ve huzursuzluk yaygınlaşır, suç oranı artar, adaletsizlikler de aynı oranda çoğalır. Allah’ın elçileri toplumlarına, içinde bulundukları bu çarpık durumu tarif etmişler ve kurtuluş için Allah’ın sınırlarını aşmamayı ve bu sınırlara bağlı kalmayı tavsiye etmişlerdir. Toplumsal ve kişisel aksaklıkların Kuran ahlakının yaşanmasıyla ortadan kalkacağının, Allah’ın hükümlerinin toplumda yerleşik olmasıyla o bozuk sistemin kısa sürede kolayca değişeceğinin anlaşılması insanları dine yaklaştıran önemli sebeplerden biri olacaktır.
Hz. Yusuf (as), zindanda kendisine rüya yorumu soran iki kişiyle konuşurken şunları anlatır:
… Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler. Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı? Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler. (Yusuf Suresi, 37-40)
Hz. Yusuf (as), kendilerine tebliğde bulunduğu kişilere, içlerinde yaşadıkları toplumun müşrik karakterini anlatmış ve “birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?” demekle, şirkle tevhid arasındaki büyük farkı göstermiştir. Kuşkusuz bu anlatım çok detaylı bir biçimde yapılabilir. Müşrik karakterinin meydana getirdiği; bencil, haris, menfaatçi, basit ve yabani insan modeli anlatılabilir ve karşılığında müminlerin asil özellikleri sayılabilir. Şirk düzeninin; adaletsiz, acımasız, sahtekar ve çıkarcı yapısı tasvir edilir ve buna karşı İslam’ın geliştirdiği ideal yapı ortaya konabilir. Bu tür karşılaştırmalar, cahiliyenin içinden çıkıp gelmiş olan kişiyi o sistemden tümüyle uzaklaştırıp, İslam’la şereflendirmek için son derece yararlıdır. Örnekler ise, özellikle tebliğ yapılan kişinin yaşadığı toplumsal çevreden seçilmelidir.