Konuşmacı, konuştuğu kişiyi sık sık inceleyip tartmalı, karşısındakinin anlatılanlara verdiği tepkileri dikkatle incelemelidir. Kişinin anlayış durumuna göre bazen konuyu, üslubunu ya da anlatım yoğunluğunu değiştirmesi, veya onun ruh haline, anlama kapasitesine göre belli bir düzenleme yapması gerekecektir. Ancak bu şekilde tebliğde bir manevra imkanı sağlanabilir ve din anlatılan kişiye faydalı, en uygun tavır belirlenmiş olur. Bu yolla kişinin samimiyeti de ölçülür. Eğer dini öğrenme eğilimi varsa konuşulur, fakat verilen tüm emeğe rağmen doğruyu kabul etmeme konusunda inatçı bir kararlılığı varsa, vicdanı artık duyarsızlaşmışsa ya da samimiyetsiz olduğuna kanaat getirilmişse anlatmakla vakit kaybedilmez.

Bir konu anlattıktan ya da bir bilgi verdikten sonra karşı tarafın tepkisini gözlemlemek ve bir sonraki anlatılacak konuyu da ona göre belirlemek, Kuran’da Hz. Süleyman (as)’ın kullandığı bir yöntem olarak bildirilir. Hz. Süleyman (as), ordusundaki Hüdhüd’ün aracılığı ile Sebe Melikesi’ne bir mektup yollarken Hüdhüd’e şu emri verir: “Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?” (Neml Suresi, 28)