İnkarcıların kavrama yeteneğinin eksik olduğu Kuran’da açıklanırken bu kişilerin içinde bulundukları halin “gaflet” hali olduğu haber verilir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Onlar, Allah’ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar onların ta kendileridir. (Nahl Suresi, 108)
Gaflet halinde bulunan kişi düştüğü yanlışlığı kavramaktan ziyade bu hatalı durumu görmeme ya da elinden geldiğince küçük gösterme gayreti ve uğraşı içindedir. Bu çirkin tutum ve ısrar, hevanın aklın önünde bir perde oluşturarak nefsini temize çıkarma gayretidir. “Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile” (Kıyamet Suresi, 14-15) ayetlerinde bildirildiği gibi, bir insanın mazeretler öne sürerek gerçeklerden kaçması da söz konusu değildir. Mazeretler sadece heva ve heves doğrultusunda öne sürülen bu gevşek yapıyı örtbas etmeye yönelik çabalardır. Kuran’da, bu göstermelik mazeretlerin örnekleri haber verilmiştir:
Oysa onlar bir ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman, ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın Katında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (Cuma Suresi, 11)
Mazeretler öne sürmektense yapılan yanlışlık kavranmaya çalışılsa içinde bulunulan gaflet halinden kurtulmak mümkündür. Fakat mazeretlerindeki bu ısrarlı tutum kişiyi doğru yoldan sapma aşamasına götürebilir. Allah insanların gaflet içindeki ruh halini ve bu kişilerin ahirette yaşayacakları pişmanlığı Kuran’da şöyle haber vermiştir:
İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 1)
Gerçek olan vaat yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: “Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik” (diyecekler). (Enbiya Suresi, 97)
Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi “istek ve tutkularına (hevasına)” uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
İnkarcıların içinde bulundukları gaflet haline karşın, müminler canlı, uyanık ve dikkatli olurlar.
Dikkat, öncelikle, Allah’ın herşeyi sarıp-kuşattığı, insanın herşeyini bildiği ve ahirette insanı hesaba çekeceği üzerine yoğunlaştırılmalıdır. Bu dikkati elde eden bir mümin, dış dünyadaki tüm nesnelere, tüm olaylara karşı son derece dikkatli, son derece uyanık olur. Çünkü Allah herşeyi sarıp kuşatmıştır, herşey Allah’ın emri ve ilmi ile gerçekleşmektedir. Her olayın, her gelişmenin bir anlamı, bir hikmeti vardır. Mümin, dikkatini ayakta tutarak, bu anlamları, hikmetleri yakalar. Olayların ince noktalarını, girift taraflarını kavrar.
Buna karşın inkarcılar böyle bir dikkate sahip olamazlar. Olayların bir amaç ve hikmet doğrultusunda geliştiğini bilmediklerinden dolayı, dış dünyaya karşı çoğu kez umursuz, vurdumduymaz bir tavır takınırlar. Ancak kendi çıkarlarını ilgilendiren konulara ilgi gösterirler ki, bu da olayların ancak bir kısmıyla ilgilenmeleriyle sonuçlanır. Bu durumda gerçekleri tam olarak kavrayamazlar ve çoğu kez yanlış sonuçlara varırlar.
Dikkatin farklı yönleri vardır. Olaylardan ders almak, öğüt alıp düşünebilmek, çevremizdeki delilleri algılayabilmek, bir ya da birkaç sonraki aşamayı hesaplayarak hareket etmek dikkatin göstergelerindendir.
Mümin, son derece uyanık dikkatli ve canlı olmalıdır. Bezgin, umursuz, cansız, boş vermiş bir ruh hali, müminlerin değil, ancak inkarcıların yaşayabileceği bir özelliktir. Mümin, hem kendi son derece canlı, şevkli, atak olur, hem de diğer müminleri bu yönde teşvik eder, canlandırır.