İnsanları Allah’ın yolundan çevirmeye çalışan şeytanın en sinsi taktiklerinden biri de insanlara güzellikleri ve hayırları umma konusunda vesvese vermeye çalışmaktır. Ümitsizlik, şeytanın insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için verdiği vesveselerle oluşur. Bu vesveselere kapılıp herhangi bir konuda umutsuzluğa düşen insanlar, temelinde imani bir zaafiyet içindedirler. Bu durum, söz konusu insanların kadere imanlarının tam ve gereği gibi olmadığının da bir göstergesidir.

Oysa Kuran’da herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğu ayetlerle çok açık bir şekilde açıklanmıştır. Bu konudaki bir ayet şöyledir:

Gaybın anahtarları O’nun Katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez… (Enam Suresi, 59)

Ayette bildirildiği gibi, Allah’ın bilgisi ve dilemesi dışında yeryüzünde bir yaprak dahi düşmez. Yani yeryüzünde her olay Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. İşte insanlar dünyanın özel olarak var edilmiş bir imtihan yeri olduğunu bilmeli ve bu özel ortamda birçok imtihan vesilesini Allah’ın özel olarak yarattığını da unutmamalıdırlar.

Allah yeryüzündeki imtihanın gereği olarak insanları her türlü olayla deneyebilir. Nitekim Kuran’da bu gerçek şöyle bildirilmiştir:

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)

Yukarıdaki ayetin yanı sıra, Kuran’da insanların çeşitli denemelerden geçeceğinin haberini veren birçok ayet vardır. Başa gelen tüm bu olaylarda gösterilmesi gereken doğru tavır, şükretmek, sabretmek ve Allah’tan hayır ve güzellikleri ümit etmektir. Başına gelen bir zorluğun çok kısa sürede geçip gideceğini bilen, karşısına çıkan bu olayla denendiğini ve güzel ahlak gösterirse cenneti umut edebileceğini bilen müminler böyle durumlarda hiç sarsılmazlar. Sıkıntı, üzüntü duymaz, ye’se kapılmaz, tedirgin bir ruh haline girmezler.

Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, şeytanın vesveselerine kapılmamak konusunda insan kesin bir kararlılık içinde olmalıdır. Çünkü şeytan, insana akla gelmeyecek yüzlerce farklı noktadan yaklaşarak vesvese vermeye çalışabilir. Örneğin sık sık hata yapan bir insana, bu hatalarından asla kurtulamayacağını fısıldar. Eğer kişi Allah’a karşı bir hataya düşmüşse, ne kadar tevbe etse de bunun geçerli olmayacağı, doğrusunu yapmaya niyet etse bile Allah’ın kendisini affetmeyeceği yalanını söyler. Bu, şeytanın insanları ümitsizliğe düşürerek tevbe etmekten uzaklaştırmak için oynadığı pek çok sinsi oyundan biridir. İşte bu nedenle insanlar hata yaptıklarında ümitsizliğe düşerek onu düzeltemeyecekleri endişesine kapılırlar. Ancak eğer bir kişi, yaptığı bir hatadan dolayı pişmanlık duyarsa ve bundan dolayı bir daha tekrarlamamak üzere Allah’a hemen tevbe ederse o hata o kişi için bir tecrübe olarak ‘hayır’ olacaktır. Bir ayette şöyle buyrulur:

Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın, kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o, çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. (Nur Suresi, 21)

Şeytanın bu konudaki gizli taktiklerinden biri de, olayları içinden çıkılmazmış gibi göstermeye çalışmaktır. Eğer bir olay kolay olarak görülürse onun çözümünün de kolay olacağı açıktır. Bu nedenle şeytan olayları zor ve karmaşık göstermek ister. İnsanların karşısına çıkan zorlukları bir daha atlatamayacakları büyük olaylar olarak göstermeye çalışır ki, insanlar ümitlerini yitirsinler ve karamsar, neşesiz bir ruh haline bürünsünler. Çünkü neşeli, umut dolu bir insanın vesveselere kapılması daha zordur. Üzüntü ve ümitsizlik gibi karamsar bir ruh halinde ise vesvese çok daha kolay bir zemin bulur.

Vesveseden kurtulmak için, o ruh halinden hoşlanmamak ve onu yaşamayı istememek çok önemlidir. İnsanlardan bazısı böyle yaşamaktan çok sıkıldıklarını, ancak bir türlü bundan kurtulamadıklarını söylerler. Bu nedenle ümitsiz ve sıkıntılı bir şekilde yaşamlarına devam ederler. Buna bir de günlük yaşam içinde dinledikleri şarkılardaki, izledikleri filmlerdeki hüzünlü ve ümitsiz sözler eklenince iyice bunalırlar. Kendilerine doğrular anlatılsa bile ‘ne yapayım elimde değil, üzülüyorum’ gibi, mantığı ve açıklaması olmayan bir saplantıyla böyle bir yaşam sürmeleri gerektiğine inanırlar.

Açıkça söylemeseler de, aslında böyle bir hayattan hoşlanan insanlar olduğunu ibretle görmekteyiz. Her ne kadar sıkıntı çekseler de, “melankolik” olarak isimlendirilen bu tür insanlar kederlenmekten bilinçaltlarında garip bir haz duyarlar ve bu ruh halinin bir nevi bağımlısı olurlar. Şartlar düzelse dahi bu şeytani ruh hali kendilerinde bir alışkanlık yaptığından bırakmak istemezler. Şeytan cehennem ehlinin özelliği olan bu gaflet içindeki ruh halini insanlara beğendirmek için çalışır. Onların daha dünyadayken cehennemin manevi azabını yaşamalarını sağlamak ve onları doğru yoldan, cenneti ve Allah’ın rahmetini ummaktan uzaklaştırmak ister. Bu da şeytanın önemli taktiklerinden bir tanesidir.

Bu ruh halinden kurtulmanın çözümü ancak Allah’ın kudretini bilen, şefkatini ve merhametini tanıyan, kendi var oluş amacını bilen, insanları tuzağa düşürmeye çalışan şeytanın oyununa gelmeyen bir imana sahip olmakla mümkün olur. İşte bu yüzden de Allah’a kendini teslim etmiş, kaderin izleyicisi olduğunun farkında olan bir kişi asla vesveselere kapılarak ümitsizliğe düşmez.