Şeytani düşüncelerin neden olduğu negatif kişiliğin özel bir ruh hali vardır. Suskunluk ise, bu ruh halindeki kimselerin en önemli silahlarından biridir. Çevrelerindeki olaylardan ya da insanlardan duydukları rahatsızlığı en iyi ifade etme şekillerinden birinin bu durgun ve sessiz halleri olduğunu düşünürler. Böylece çevrelerindeki insanların dikkatlerini kendi üzerlerine çekmek, onlara ortada olağan dışı bir şey olduğunu hissettirmek isterler. Asıl hedefleri ise içerisinde bulundukları durumun, onlardan kaynaklandığını düşünmelerini ve bunu telafi etmeye çalışmalarını sağlamaktır. Bu, Kuran ahlakından farklı bir yaşam süren insanlar arasında çok yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir.
Kişiler birbirlerine bir şey anlatmak istedikleri zaman önce ortada tuhaf bir durum olduğunu hissedecekleri bir tavır içerisine girerler. Genellikle de bu kimselere “ne oldu, neyin var, canın bir şeye mi sıkıldı, nasıl yardımcı olabilirim?” gibi sorular sorularak bu ruh halinden kurtulmaları sağlanmaya çalışılır. Karşı taraf ise içerisinde bulunduğu ruh halinin bir gereği olarak, bu tür iyi niyetli sorulara da aynı tutuk tavır içerisinde karşılık verir. “Yok bir şey”, “sana öyle gelmiş”, “uykusuzum, yorgunum ondandır” gibi, kasıtlı olarak geçiştirici yanıtlar verirler. Bunun dışında ise mümkün olduğunca hiçbir konuda yorum yapmaz, konuşulan konulara katılmaz ve sessiz kalırlar. Arada sırada kısa cümlelerle söze girdiklerinde de soğuk ve resmi bir üslup kullanmaya özen gösterirler. Özel bir ses tonuyla “evet”, “hayır” ya da “bilmiyorum” gibi kısa ve kestirme cevaplar verirler. Dikkatlerini çekmek istedikleri kişiler gelip kendileriyle ilgileninceye ve hatta istedikleri gibi üzerlerine düşünceye kadar bu protestolarını sürdürürler. Bunu elde ettiklerinde de yine bir süre daha ağırdan alır, bu durum kendi iradeleri dışında gelişiyor imajı verebilmek için, ‘zamanla açılıyormuş’ gibi bir tavır içerisine girerler.
Birkaç soru, biraz ilgi ve ihtimamın ardından yavaş yavaş ses tonlarını normale döndürür, ara ara konuşmalara katılır, ara ara zor da olsa neşelenebiliyormuş gibi yapar ve en sonunda da normal hallerine dönerler. Bu şekilde ağırdan almalarının nedeni, karşılarındaki insanlara bu olumsuz ruh halinin karşı tarafın hatalı tavırlarından kaynaklandığını ve dolayısıyla yine ancak onların tavırlarını değiştirmeleriyle değişebildiğini ispatlamış olmaktır.
Bazen de çevrelerindeki insanların dikkatlerini ve ilgilerini üzerlerine çekebilmiş olmaları da bu tavır bozukluklarının ortadan kalkması için yeterli olmaz. Şeytan bu kimseleri negatif bir ruh haline yöneltip suskunlaştırırken onları ne istediklerini tam olarak bilmez bir tavır içerisine sokar. Bu durumda ilgi gösterilse de, gösterilmese de tavırlarını değiştirmezler. Söz konusu kişi bir kez şeytana uymuş ve böyle olumsuz ve protesto eden bir kişilik sergilemeye başlamıştır ve aslında bundan istediği anda kurtulabilecek bir iradeye de sahiptir; çünkü bunu kendi isteğiyle kasıtlı olarak yapmaktadır. Ancak mevcut ruh halinin ne ile çözüleceği belli değildir; eğer bir anda bu samimiyetsiz tavırdan vazgeçip aklı başında bir kişilik gösterecek, canlı, konuşkan olacak olursa, bu onun diğer tavırlarını kasıtlı olarak yaptığını kesin olarak ortaya çıkaracaktır. İşte başında şeytana uyarken bu detayı göz ardı ettikleri için, daha sonra bu durumdan kurtulmak istedikleri halde, samimiyetsizliklerinin deşifre olmaması için sessiz protestolarını sürdürmeyi tercih ederler. Şeytan da bu durumdan yararlanır ve sözde kurtarmak adına onları başka gizli kötülüklerin içine sürükler.
Böyle bir durumda en büyük zararı ise yine şeytana kulak veren insanların kendileri görürler. Yaşadıkları olumsuz ruh hali nedeniyle mutsuz ve huzursuz olur, sürekli olarak birtakım hesaplar peşinde koşmalarından dolayı içlerinden geldiği gibi davranamazlar. Vicdanlarının sesini bile bile dinlemedikleri için, bir süre sonra artık doğru yolu göremeyecek, yaşadıkları zorluklara çözüm bulamayacak hale gelirler. Allah, şeytanın telkinlerine kapılan ve bunda direnen kimselerin anlayışlarını kapatır ve onları kendi samimiyetsizlikleri içinde debelenip duran aciz kimseler haline getirir. Bunun ardından, önceleri kasıtlı olarak protesto amacıyla yaptıkları suskun, içine kapalı ve durgun hallerini asıl kişilikleri haline getirirler. Şeytanın verdiği azap ile akılları durgunlaşan ve dilsizleşen bu insanların hem aklen hem de fiziksel olarak güçleri kırılır. Kuran ayetlerinde verilen örnekler bu gibi insanların ruh hallerine şöyle dikkat çekmektedir:
Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve herşeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi? (Nahl Suresi, 76)
Bir başka Kuran ayetinde ise “Gerçek şu ki, Allah Katında, yerde debelenenlerin en kötüsü, (bir türlü) akıl erdirmez olan sağırlar ve dilsizlerdir.” (Enfal Suresi, 22) sözleriyle, bu kimselerin durumuna dikkat çekilmektedir. Kuran ahlakında ise böyle sessiz bir dilin, imalı hareketlerin, şeytanın etkisiyle yapılan negatif tavırların yeri yoktur. Müminlerin her konudaki ölçüsü Kuran’dır. Ortada yanlış bir şey varsa Kuran ahlakının gereği, bunun akıllı bir üslupla, sözün en güzeliyle açıkça söylenmesidir. Ayrıca iman edenler vicdanlarının sesini esas aldıkları için, Kuran’a uygun her hatırlatmadan öğüt alıp buna daha güzeliyle karşılık vereceklerdir.