Kuran ayetleriyle hatırlatılan bir başka konu da anneye ve babaya karşı kullanılacak üsluba ilişkindir. Allah Kuran’da, “Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana’dır.” (Lokman Suresi, 14) hükmüyle insana annesine ve babasına karşı iyilikle davranmasını emretmektedir.
Kuşkusuz anne ve babanın evladı üzerindeki çabası çok büyüktür. Annesi pek çok güçlüğe göğüs gererek onu dokuz ay boyunca karnında taşımış ve her türlü fedakarlığa katlanarak büyütmüştür. Babası da onu yetişkin bir yaşa eriştirebilmek için büyük emek harcamıştır. İnsanın kendisine gösterilen bu güzel ahlakı ve emeği görmezlikten gelerek anne babasına karşı büyüklük taslaması, onlara karşı merhametsiz bir tavır içerisinde olması mümin ahlakıyla bağdaşmaz. Allah “…Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Nisa Suresi, 36) sözleriyle de insana anne babasına karşı güzellikle davranmasını ve onlara karşı böbürlenen bir tavır göstermekten sakınmasını buyurmaktadır.
Allah bu konuda insanın nasıl titiz bir tavır içerisinde olması gerektiğini de şöyle açıklamaktadır:
Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: “Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları esirge.” (İsra Suresi, 23-24)
İnsan, anne ve babasına karşı “öf” bile demeyecek kadar saygılı ve hürmetkar bir üslup içerisinde olmalıdır. Alabildiğine alçakgönüllü ve anlayışlı olmalı ve onlara daima güzel söz söylemelidir. Onlar kendisini yetiştirip büyütürken nasıl emek verdilerse, yaşlılığa eriştiklerinde de kendisi onlara karşı aynı sabırlı ve şefkatli üslup içerisinde olmalıdır. Bu sefer de kendisi anne babasının kusurlarına anlayış göstermeli, ihtiyaçlarına şefkatle yaklaşmalıdır. Her ne olursa olsun onlara karşı kızgın ya da tahammülsüz bir üslup kullanmamalıdır.
İnsanın anne babasının Allah’a isyan halinde olması durumunda ise Kuran’da bildirilen ölçü, din konusunda onlara itaat etmemek ama yine de onlarla iyi geçinmek şeklindedir. Kuran’da müminin göstermesi gereken bu davranış şöyle açıklanmaktadır:
Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi Bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın)da onlara iyilikle (ma’ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve Bana ‘gönülden-katıksız olarak yönelenin’ yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana’dır, böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim. (Lokman Suresi, 15)
Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Bana’dır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim. (Ankebut Suresi, 8)
Kuran’da ayrıca Hz.Yusuf (as)’ın anne babasına karşı olan saygılı ve hürmetkar tavrı örnek verilerek, bu ahlakın üstünlüğüne dikkat çekilmiştir. Hz. Yusuf (as) Mısır’ın yönetiminde önemli bir yere sahip olduğu halde anne ve babasına karşı son derece tevazulu ve alçakgönüllü bir tavır içerisinde olmuştur:
Böylece onlar (gelip) Yusuf’un yanına girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: “Allah’ın dilemesiyle Mısır’a güvenlik içinde giriniz.” Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu… (Yusuf Suresi, 99-100)
Hz İbrahim (as)’ın, kendisini putlara tapmaya çağıran babasına karşı olan tavrı ve konuşma üslubu da inananlar için güzel bir örnektir. Babasının olanca saldırgan tutumuna rağmen, Hz. İbrahim (as) ona “babacığım” hitabıyla karşılık vererek üstün bir ahlak sergilemiştir:
Kitap’ta İbrahim’i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi. Hani babasına demişti: “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım. Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır. Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun.” (Babası) Demişti ki: “İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git.” (İbrahim:) “Selam üzerine olsun, senin için Rabbim’den bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır” dedi. “Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbim’e dua ediyorum. Umulur ki, Rabbim’e dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem Suresi, 41-48)