Allah bir ayetinde “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.” (Bakara Suresi, 263) hükmüyle müminlere, güzel sözlü, hoşgörülü ve bağışlayıcı bir üslubun makbul olduğunu bildirmektedir. Kuran’da bildirilen bu ahlakın yaşanması, samimi bir imanı ve Allah korkusunu gerektirir. Çünkü kimi insanların güzel ahlak göstermekte en zorlandıkları durumlardan biri, haklı oldukları halde karşılarındaki kişiyi bağışlamaktır.
Haksızlık yapan bir insanı affedebilmek, haklı olduğu halde alttan alıp yumuşak bir üslup kullanabilmek ancak Allah korkusunun kazandıracağı nefis ve vicdan terbiyesiyle mümkündür. Kuran ahlakının yaşanmadığı yerlerde, kimi insanlar ancak karşı taraftan ciddi bir menfaat bekledikleri zaman bir haklarından vazgeçebilir; ancak böyle bir amaç için sakin, itidalli ve hoşgörülü bir üslupla karşılarındakini bağışlayabilirler. Ancak yine de bu olayın dıştan görünen kısmıdır; içlerinde hoşgörü yerine kin ve öfke taşırlar. Menfaatlerini elde ettiklerinde, bir çıkar çatışması söz konusu olduğunda ya da artık tahammül sınırlarını aştıklarında bu kin ve öfkelerini açığa vururlar.
Bazı durumlarda da kişiler kırıcı, hoşgörüsüz ve öfkeli bir üslup kullanıp ardından “büyüklük bende kalsın” gibi sözlerle karşı tarafın kusurunu bağışladıklarını söylerler. Ama insanın önce nefsinin telkinlerine kapılıp öfkesini dile getirip ardından da karşı tarafı minnet altında bırakan bir üslupla affettiğini ifade etmesi, gerçek bir hoşgörü değildir. Önemli olan bunu güzel ahlak göstererek yapabilmektir. Peygamber Efendimiz (sav) bu konunun önemini müminlere, “Kavi adam insanları yenen değil, lakin öfke zamanı nefsini yenen kimsedir.” (Ramuz El-Hadis, sf. 363/3) sözleriyle hatırlatmıştır.
Bu nedenle müminler en haklı oldukları durumlarda bile Kuran ahlakının gereği olarak alttan alır, hoşgörülü ve bağışlayıcı bir tavır gösterirler. Çünkü asıl makbul olanın insanın nefsiyle çatıştığı durumlarda güzelce sabır gösterebilmesi olduğunu bilirler. Allah’ın rızasını kazanmak için, güzel ahlakı zaman zaman değil, hayatlarının sonuna kadar her an kesintisiz bir şekilde yaşamak gerektiğinin bilincindedirler. Ayrıca müminler dıştan ne kadar yumuşak başlı ve merhametli bir tavır içerisindeyseler, içlerinde de aynı merhameti yaşarlar. Eğer bağışlayıcı bir üslup kullanıyorlarsa, içlerinde de gerçekten bağışlamışlardır. Kalplerinde kinden ve öfkeden yana bir şey yoktur. Nefisleriyle çatıştığı bir olayla karşılaşınca bir anda Kuran ahlakından uzaklaşıp eza verici bir üslup kullanmanın Allah Katında sorumluluğu olabileceğini bilirler. Bu nedenle de karşılarındaki kimseler güzel ahlak göstermeseler de, onlar Allah’ın rızasını kazanmak için hoşgörülü, şefkatli, merhametli ve bağışlayıcı bir tarzda konuşurlar. Bir ayette Allah müminlere şöyle bildirmektedir:
Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)