Gazali: “Yalan büyük günahların analarındandır. Kişi yalancı bilinirse sözüne güven kalmaz, gözlerden düşer, nazarlarda değersiz olur. Yalanın çirkinliğini anlamak istersen, başkalarının yalanının çirkinliğine bak, nefsin ondan ne kadar nefret duyacak gör, yalanının sahibini ne kadar istihkar edeceğine, söyleyeceği yalanını ne kadar çirkin bulacağına dikkat et…” 42
Münavi: “Yalanın çirkinliği, peşinden bütün fevahişi (çirkinlikleri, yasakları) getirmesi sebebiyledir. Yalanın terkiyle fevahiş de terkedilir.” 43
Bediüzzaman Said Nursi: “…Sıdk (doğruluk), İslamiyetin hakiki sağlam temelidir ve ulvi seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı ictimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevi hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.
Evet sıdk ve doğruluk İslamiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakarlık, fiili bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve yapmacık hareket alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise: Sani-i Zülcelal’in kudretine iftira etmektir. Küfür, bütün envaıyla kizbdir, yalancılıktır. İman, sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var. Şark ve Garb kadar birbirinden uzak olmak lazım geliyor. Nar (ateş) ve nur gibi birbirine girmemek lazım…
Bu sıdk ve kizb, küfür ve iman kadar birbirinden uzak, Asr-ı Saadette sıdk vasitasiyle Muhammed aleyhissalatu vesselamın ala-yı illiyine (cennette en yüksek derece) çıkması ve o sıdk anahtarıyla iman hakikatlerinin ve kainat hakikatlerinin hazinesi açılması sırrıyla, içtimayat-ı beşeriye çarşısında sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta hükmüne geçmiş.
Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzab’ın emsali, esfel-i safiline (cehennemin en aşağı tabakasındakiler) sükut etmiş ve kizb o zamanda küfrün ve hurafelerin anahtarı olduğunu o inkilab-ı azim gösterdiğinden kainat çarşısında en fena, en pis bir mal olup, o malı satın almak değil; herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana,… Sahabeler; elbette, şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar. Kizb ile kendilerini mülevves etmezler (kirletmezler). Müseylime-i Kezzab’a kendilerini benzetmezler…
Necat (kurtuluş) yalnızca sıdkla, doğrulukla olur. “Ürvetü’l vüska” sıdktır. Yani en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur…” 44
“Yalan, Bir Lafz-I Kâfirdir”
Bir tane sıdk, yakar milyonla yalanı. Bir tane-i hakikat, yıkar kasr-ı hayali. Sıdk büyük esastır, bir cevher-i ziyalı.
Yeri verir sükûta, eğer çıksa zararlı… Yalana yer hiç yoktur, çendan olsa faydalı. Her sözün doğru olsun, her hükmün hak olmalı.
Lâkin hakkın olamaz, her doğruyu söz etmek… Güzel gör, hem güzel bak. Tâ güzel düşünmeli. Güzel bil, hem güzel düşün. Tâ leziz hayatı bulmalı.
Hayat içinde hayattır, hüsn-ü zanda emeli. Sû’-i zanla yeistir: Saadet muharribi, hem de hayatın katili.” 45
Mehmed Zahid Kotku: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu vakit yalan söyler, vadettiğinde hulf eder, emanet edilen şeye hıyanet eder.” İşte gayet basit gibi görünen şu çok çirkin üç huy her kimde bulunursa ona hemen münafık adını takmakta hiç tereddüt etmeyiz.
Münafıklık iki kısımdır: Biri ameli nifak, biri de itikadi nifaktır ki bu en ağırıdır. Her ikisinin de alameti şu zikr olunan üç şeydir.
Evvela yalan söylemek, her kavmin, her milletin, her şahsın indinde son derece mezmumdur. Türkçemizde: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derler ki, ışık insana asıl geceleyin lazımdır. Yalan söylersen gece sana lazım olacak ışıktan mahrum kalırsın ve bütün gece karanlıkta kalırsın, ışığa ihtiyacın olduğu bir sırada ışık bulamazsın demektir. Sonra yalan insanın yüzünü karartır, her yerde ismine yalancı derler, sözüne, sohbetine kimse kulak asmaz. Daha sonra senin çoluk çocukların da senden yalanı öğrenirler, onlar da yalancı olurlar. Daha sonra sana kimse itimad etmez, insanlar arasında itimadı kaybetmek kadar tehlikeli bir durum tasavvur olunamaz. Daha sonra söz, insanın özüdür. Özü ne ise, sözü de öyledir. Özü, aslı bozuk olanın sözleri de yalan dolan olur. Aslı, özü temiz olanın sözü altın gibi kıymetlidir; daima doğru söyler, yalandan son derece korkar, katiyyen söylemez. Zira “insana yakışan doğruluktur” der. Doğrunun yardımcısı da Allah’tır. Bunda zerre kadar şüphe etme. Kuran bize hep doğruluğu tavsiye eder.
“Bizi doğru yola ilet” (Fatiha Suresi, 5)
Sakın unutma! Bütün selamet, saadet, devlet, nimet hep doğruluktadır. Cennet ise doğruların mekanıdır. Hakk’ın rızası doğruluktadır.
Yalan, yılan gibi yamuk yumuk gider, doğru gidemez. Onun için herkes ondan korkar, kimse de sevmez.
… Bugün dünya insanları içerisinde, dinsizler de var, başka din sahipleri de var. Bunların hiçbirisi yalanı sevmez. Dinsiz oldukları halde, ahirete inaçları olmadığı halde yalan söylemeyen kafirlerin de olduğunu unutma.” 46
“Cennet ehlinin işi daima doğru söylemek, cehennem ehlinin işi de yalancılıktır. Allah Teala cümlemizi yalandan ve yalancılıktan muhafaza buyursun. Zira yalan kalpte ufak da olsa siyah bir nokta, bir iz yapar, sonra kalbi istila eder, kalp simsiyah olur. Ondan sonra da o adamdan elbette bir hayır gelmez. Nasın hayırlısı değil belki nasın şerlisi olur. Tabii o zaman cennet nasın hayırlıları içindir. Cehennem de bilakis nasın şerlileri içindir.” 47
Abdülkadir Geylani: “Şeytan sana neler yapmadı ki… Yalanı sana sevdirdi. Kötü işleri sana süsledi.” 48
“Yazık sana, halka doğruluk söylersin; ama işin yalan…” 49
“Doğruluk yeryüzünde Allah’ın kılıcıdır. Hangi şeyin üzerine konsa onu keser.” 50
“Allah kulda doğruluk ister. Ona varmak isteyene marifet nuru gerektir. İrfan sahiplerinin kalbinde marifet Güneş’i doğmuştur. O Güneş gece ve gündüz sönmez. O güneşe sahip olanlar doğru olurlar.” 51
Abdullah ibn Abbas (ra): “Dört hasleti taşıyan kar etmiştir: Doğruluk, haya, güzel ahlak ve şükür.” 52
Hz. Ali (ra): Allah Katında en büyük hata pek yalancı dildir. En yaman pişmanlık da kıyamet günü duyulacak pişmanlıktır.” 53
Hz. Ömer (ra): Bizler katında sizin en sevimlisi isimleriniz en güzel olanlarınız değil, sizi gördüğümüzde en hoşumuza gidenleriniz, en güzel huylularınız olur. Sizleri denediğimizde en beğendiklerimiz en doğru sözlüleriniz ve emanete azami titizliği gösterenlerinizdir.” 54
Yalanın kişi için düşüklük olduğunu bildiğimden beri yalan söylemiş değilim.” 55
Hz. Aişe (ra): Peygamber (sav)’in sahabelerinin ağırlarına giden en ağır ahlaksızlık yalandı… 56
Meymun b. Ebu Şebib: “Bir gün oturmuş mektup yazıyordum. O arada bir kelime daha ilave etmek durumuyla karşı karşıya kaldım. Eğer o kelimeyi yazsam mektubu süslemiş ama yalan söylemiş olacaktım. Sonunda yazmamaya karar verdim. Bunun üzerine aklıma İbrahim Suresinin 27. ayeti geldi: “Allah inananları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerinde tutar, zalimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar.” 57
Malik b. Dinar: “Bir kitapta şunları okumuştum: Her katibin konuşması ameliyle karşılaştırılır. Eğer sözleriyle işleri uyuşuyorsa doğru kişi olarak değerlendirilir. Uyuşmuyorsa yalancı kabul edilir…” 58
“Doğruluk ile yalan kalpte savaş halindedir. Birisini diğerini çıkarıncaya kadar bu savaş sürer,” 59
Ebu Hüreyre (ra): İki yüzlünün Allah Katında güvenilir biri olması mümkün değildir.” 60
Dipnotlar
42. Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 10. cilt, s.6
43. Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 10. cilt, s.6
44. Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 10. cilt, s. 7-8
45. Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s.711
46. Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar, Cilt 1, s.14-16
47. Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar, Cilt 1, s.280
48. Abdülkadir Geylani, İlahi Armağan, İkinci Cilt, s.16
49. Abdülkadir Geylani, İlahi Armağan, İkinci Cilt, s.17
50. Abdülkadir Geylani, İlahi Armağan, İkinci Cilt, s.23
51. Abdülkadir Geylani, İlahi Armağan, İkinci Cilt, s.53
52. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 4. Cilt, s.778
53. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.304
54. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.304
55. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.304
56. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.303
57. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.304
58. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.304
59. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.304
60. İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 3. Cilt, s.355