Kibir, şeytana ait bir özelliktir ve insanın güzel ahlaktan uzaklaşmasına, şeytanın ahlakına benzer bir ahlaka sahip olmasına neden olur. Şeytan, kibiri, kendini beğenmişliği ve akılsızca yaptığı gururu nedeniyle, Allah’ın sözüne uymamış, itaatsizlik yapmış ve bu nedenle cennetten kovulmuştur.

Gururu için itaatsizlik ve kötü ahlak gösteren şeytanın aslında gururu daha da çok kırılmıştır ve lanetlenmiş ve aşağılanmış olarak kovulmuştur.

Allah, şeytanın yaptığı itaatsizlikle küçük düştüğünü bir ayetinde şöyle haber vermiştir:

(Allah:) “Öyleyse ordan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.” (Araf Suresi, 13)

Şeytan, en büyük aşağılanmayı ise cehennemde yaşayacak ve herşeyin üstünde gördüğü gururu yüzünden sonsuza kadar azap içinde kalacaktır.

Şeytan, insanları da kendisi gibi doğru yoldan saptırmak için kesin karar vermiştir. Bu nedenle, tüm gücünü insanları günaha sürüklemek için kullanır. İnsanların gurur ve kibirlerini de, aynı kendisinde olduğu gibi, onların aleyhinde teşvik eder. Bu nedenle kibir, kendini beğenmişlik, hata veya kusur kabul etmemek, kendini her zaman üstün ve yeterli görmek, bir insan için olabilecek en önemli tehlikelerdendir. Bu özellikler insanları hep günaha yöneltir; ve insanların itaatsiz, asi, sinirli, saldırgan, alaycı, küstah olmalarına neden olur. Allah bir ayetinde bunu şöyle bildirir:

Ona: “Allah’tan kork” denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o. (Bakara Suresi, 206)

Büyüklük gururu“nun insanı sürüklediği günahlardan biri de yalandır. İnsanlar, çoğu zaman kibirlerinden dolayı bazı gerçekleri kabul etmek istemez ve hemen yalana başvururlar. Örneğin, böyle biri, işinde bir hata yaptığında bunu kabul etmek istemez; bilgisiz veya beceriksiz görüneceğini düşündüğü ve insanların gözünde küçük düşeceğini sandığı için, hemen yalan söyler. Ya da bir şeyi almayı unuttuğunda, onu unuttuğunu söylemek istemez, onun yerine “gittim ama kalmamıştı” der.

Oysa, yalan insanı çok daha küçük durumlara düşüren bir beladır. Ama bazı insanlar, karşılaştıkları olaylarda, sağlıklı düşünemeyerek, sırf o an kendilerini kurtarabilmek için hemen yalan söylerler. Halbuki yalanların birçoğu anlaşılır ve bu kez insanların gözünde daha da küçük düşerler. Ayrıca, insanın bir de ahirette alabileceği karşılık ve bu yüzden düşebileceği çok daha aşağılık bir durum olduğunu unutmaması gerekir.

Allah bir ayette, insanlara hevalarına uyup, sözü değiştirerek adaletten sapmamaları gerektiğini şöyle bildirmektedir:

…Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)

Samimi bir mümin, hiçbir zaman kendini, kendi çıkarlarını Allah’ın hoşnutluğunun ve sevgisinin üstünde tutmaz. Allah’a olan sevgisi ve bağlılığı, Allah’ın hoşnut olmayacağı şeyler yapmasına engel olur. Ayrıca bir insan eğer gerçekten bir şeref veya üstünlük istiyorsa, bunu dine inanmayanların metodları ile yapmamalıdır. Gerçek üstünlüğün nasıl kazanılacağı Kuran’da yazılıdır. Allah’a ve Kuran’a uyan ise, gerçekten üstün olur. Kuran’da Allah şöyle buyurmaktadır:

…Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah’ın, O’nun Resûlü’nün ve mü’minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. (Münafikun Suresi, 8)

Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tasarladıkları ‘boşa çıkıp bozulur’. (Fatır Suresi, 10)

Gurur İnsanın Vicdanının Sesini Dinlemesine Engel Olur

ADNAN OKTAR: Yalnız kabul etme ile inanmanın arasında çok büyük fark vardır. Şimdi kabul ettirmenin değil de inandırmanın üzerinde dursun kardeşimiz. Şimdi o, bilimsel delillerle anlatırsa karşıdaki adam inanır. İnandı mı tamam, kabul etme ayrı mesele, kabul etmemesi önemli değil. İnanması önemlidir. Bizim her anlattığımız adam inanıyor. Ama kabul etmemesi de mevzu bahis oluyor, nadir kabul eden olur çünkü gurur vardır insanda, kibir vardır, enaniyet vardır. Bunu aşamaz adam kolay kolay, “ben evet kabul ettim, doğru söylüyorsun” demez, ama içinden anlar. Şimdi uyuyan adama diyorsun ki “Güneş doğdu kalk”, “Güneş doğmamıştır, sen beni bırak, ben yatayım, uyuyayım” diyor. Yani biliyor Güneş’in doğduğunu o, anlamazdan geliyor yani uyuması gerekiyor çünkü, anlaşıldı mı? Onlar da uykularına devam etmek için “Güneş doğmadı” diyorlar. Biz bu anlattığımız insanlara, milyonlarca insanın hidayetine vesile olduk… Ama kabul etmez, kabul ederse çünkü etrafındaki insanlara karşı itibarları sarsılır, dışlanırlar, ezilirler, alaya alınırlar ve bunlara tahammül edecek bir güçleri olmayabilir. Ne yapar o zaman? Pasif müdafaaya geçer. Ne yapıyor pasif müdafaada? Arkadaş diyor ben kalben iman ettim, ama dil olarak zahiren de iman etmiyorum, diyor. Zahiren iman etmediğinde onların alayından, baskısından şunundan, bunundan kurtulmuş olur. Kalben iman da esas olduğu için tamamdır. Yani bir insanın doğruyu anlatıp da makul bir insanın kabul etmemesi diye bir konu yoktur. Ama Allah ayette diyor ki bakın; ”zulüm ve büyüklenme dolayısı ile doğruyu bildikleri halde kabul etmediler” diyor Allah. Bak kabul, inanmadılar demiyor Allah, değil mi? Kabul ayrıdır, inanma ayrıdır. Vicdanları kabul ettiği halde diyor Allah, içten kabul ediyor. Bizim görevimiz, vicdanen kabul ettirmektir. Zulüm ve büyüklenme nedeniyle kabul etmeyebilir insan. (Adnan Oktar’ın Adıyaman Asu TV röportajından, 18 Ocak 2010)