Kuran ahlakını benimsemiş bir mümin için misafir ağırlamak güzel ahlakın ortaya konulabileceği değerli fırsatlardan birisidir. Bu nedenle müminler, çoğu cahiliye insanının aksine misafiri güzellikle karşılarlar.

Cahiliye toplumunda misafir, çoğu kişi tarafından genellikle maddi ve manevi bir külfet olarak algılanır. Çünkü insanlar bu ağırlamayı Allah’ın rızasını kazanacak ya da güzel ahlak sergileyecek bir ortam olarak değil, toplumsal bir gelenek ya da sosyal bir zorunluluk olarak yerine getirirler. Bu konuda ancak menfaat sağlama ihtimali pek çok insan için şevklendirici olur.

Bu konuda Kuran’da dikkat çekilen konulardan biri, misafire sunulacak olan manevi güzelliğe ilişkindir. Mümin, ağırlayacağı kimselere öncelikle saygı, sevgi, huzur ve güleryüz sunar. Bunlar olmadan yalnızca ikrama dayalı bir ağırlama hoşnut edici olmaz. Kuran’da öncelikle manevi güzelliğe önem verilmesinin vurgulandığı ayetlerden biri Nisa Suresi’nde yer alır:

Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır. (Nisa Suresi, 86)

Görüldüğü gibi Kuran ahlakında güzel davranışlarda bulunma konusunda bir yarış söz konusudur. Müminin daha misafiri karşılarken verdiği selam da bunun bir örneğidir.

Misafir ağırlamayla ilgili olarak, Kuran’da dikkat çekilen ikinci konu ise misafirin rahat ettirilmesidir. Kuran’da bu konuda işaret edilen tavır ise, öncelikle misafirin tüm muhtemel ihtiyaçlarının, ağırlayacak kişi tarafından özenle düşünülmesi ve onun söylemesine ve hissettirmesine gerek kalmadan bu ihtiyaçların karşılanmasıdır. Bu tavrın en güzel örneklerinden biri Hz. İbrahim (as)’in konuklarından bahsedilen kıssada yer alır. Bu ayetlerde bir yandan Hz. İbrahim (as)’ın karşılaştığı bir olay haber verilirken, bir yandan da Kuran’da işaret edilen misafir ağırlama adabının detaylarına dikkat çekilir:

Sana İbrahim’in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: “Selam” demişlerdi. O da: “Selam” demişti. (Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk. Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); “Yemez misiniz?” dedi.” (Zariyat Suresi, 24-27)

Yukarıdaki ayetlerde ilk dikkat çeken şey misafire karşı olan ikramın sezdirmeden yapılmasının daha güzel olduğudur. Çünkü misafir olan kişi çoğu zaman nezaketinden dolayı karşı tarafa ihtiyaçlarını hissettirmez. Hatta çoğu zaman da ince düşünceli davranarak kendisine yapılacak olan ikramları engellemeye çalışır. Böyle bir kişiye örneğin bir ihtiyacı olup olmadığı sorulacak olsa büyük olasılıkla olmadığını söyleyecek ve teşekkürle karşılık verecektir. Bu durumda da Kuran ahlakına göre gösterilecek olan en uygun tavır, ikramın sezdirilmeden yapılması, kesinlikle konuğun kendisine sorulmadan, herşeyin ince ince düşünülerek hazırlanıp sunulmasıdır.

Yine bu ayetlerde işaret edilen bir başka güzel tavır da, söz konusu ikramın gecikmeden yapılmasına yöneliktir. Böyle bir tavır herşeyden önce kişinin, misafirin varlığından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Çünkü ikramın ayette de bahsedildiği gibi “hemen”, “çok geçmeden” yapılmış olması, kişinin karşı tarafa hizmet etme ve ağırlama konusundaki tevazusunu ve şevkini ortaya koyar.

Zariyat Suresi’ndeki bu ayetlerden çıkarılabilecek bir başka uygun tavır ise şöyledir: Hz. İbrahim (as) evine gelen konukları tanımadığı halde yapabileceği ikramın en iyisini yapmaya çalışmış ve hemen giderek “semiz bir buzağı” ile geri dönmüştür. Hz. İbrahim (as)’ın misafirlerine sunduğu yiyecek türü ettir. Etin en lezzetlisi, en sağlıklısı ve en besleyicisi de en “semiz” olanıdır. Öyleyse misafir ağırlanırken malzemelerin en tazesi, en kalitelisi ve en lezzetlisi seçilerek, özenli bir biçimde hazırlanmalıdır, ki bu ayetin bir işaretidir.

Ayrıca Allah bu ayette etin de makbul ve tavsiye edilen bir ikram olduğuna dikkat çekmiştir.