Cahiliye toplumunda güçlü olabilmek ve buna bağlı olarak insanlara hükmedebilmek oldukça önemli görülür. İnsanlar zengin olarak ya da çevrelerindeki insanların kendilerine saygı gösterecekleri bir makam elde ederek güç sahibi olabileceklerine inanırlar.
Örneğin, paranın gücüne ya da parayla istediği herşeyi yapabileceğine inanan bir insan, parayı elde etmek için elinden gelen herşeyi yapar. Ancak çok önemli bir şeyi sürekli göz ardı etmektedir: manevi güç. İnsanın manevi gücü ise Allah ile olan yakınlığına bağlıdır. Cahiliye toplumunda yaşayan insanlar, her ne kadar maddi açıdan güçlü olsalar bile, en ufak bir zorluk anında hemen umutsuz ve karamsar bir ruh haline bürünebilir ve bundan dolayı da sahip oldukları yaşama sevinçlerini o anda kaybedebilirler. Yaşama sevinçlerini ve azimlerini kaybettikleri için, karşılaştıkları zor durumlarda güç ve destek alabilecekleri hiçbir şeyleri kalmamış olur. Ruhlarında meydana gelen bu güç kaybı doğal olarak onların günlük yaşamlarına, hareketlerine ve tavırlarına da olumsuz bir biçimde yansır. Herhangi bir yere gidecek, herhangi bir işi yapacak gücü ve isteği kendilerinde bulamadıkları için üşengeç ve halsiz bir yapıya bürünürler. Herhangi bir çaba harcamaktan kaçınır, kendilerine yarar sağlayacak faaliyetlerden hep yüz çevirirler. Hatta kendi menfaatleri söz konusu olsa bile, yine üstlerine çöken bu ağırlık ve üşengeçlik nedeniyle, pek bir şey yapma arzusu duymazlar. Bu insanları, çok yaşlı bir insanın durumuna benzetebiliriz. Görüntüleri genç bile olsa, bu güç eksikliğinden dolayı, ruhları bedenlerini yaşlı bir insanın bedeni gibi hareket ettirir. Bedensel olarak değil ama ruh olarak yaşlanmışlardır. Yaşlı bir insanın güçten düşmesi, kendini yorgun hissetmesi, hep dinlenmeye ihtiyaç duyması gayet normaldir. Hatta, bazen yaşlı insanların bile tıpkı gençler gibi dinamik ve aktif olduğuna şahit oluruz. Bedenleri yaşlanmış olsa bile, ruhları aktif ve dinamik kalır. Bu insanlar ise, tam tersine, genç oldukları halde bu tarif edilen duruma düşmüş ve manevi olarak yaşlı bir insandan farksız hale gelmişlerdir.
Görüldüğü gibi bu insanlar iman etmemeleri nedeniyle Allah’ın kalplerine vereceği manevi güçten yoksun olarak yaşamaktadırlar. Allah bu insanların gösterdikleri ahlaka bir karşılık olarak kalplerindeki gücü çekip almıştır. Bu yüzden bir anlamda, yaşarken ölmüş gibi bir ruh hali içerisinde yaşarlar. Bu olumsuz halleri onların her hallerinden, her davranışlarından rahatlıkla anlaşılabilir.
İnkarcıların bu durumlarına karşılık müminler, güçlü imanlarının kendilerine kazandırdığı mutluluk ile manevi güçlerine güç katmaktadırlar. Daima Allah’ı veli ve dost edinmelerinin ve O’nun rızasına uymalarının karşılığında, Allah’ın onlara bir nimet olarak verdiği manevi güç sayesinde hep canlı ve diridirler. Hiçbir zaman üşengeç ve uyuşuk bir hale bürünmezler; bunun kendilerine getireceği zararı ve kaybı iyi bildiklerinden bu durumdan sakınırlar. Duydukları bu manevi güç onları Allah’ın rızasını daha çok kazanmaya, her zaman bir önceye göre çok daha ciddi bir çaba harcamaya yöneltir. Allah yolunda karşılaşacakları güç durumlarda sabretmelerinin de temel kaynağını oluşturur. Böylece hiçbir işte ve hiçbir yerde Allah’ın beğenmeyeceği bir tavır içerisine girmezler. Her zaman ileride, hep önde ve hep örnek olabilmek için daima hızlı ve aktif olmayı tercih ederler. Bu çabaları onların her geçen gün cennet ahlakına biraz daha yakınlaşmalarını sağlar. Allah’ın rızasını ve cennetini umut etmenin verdiği güç, her defasında katlanarak büyür ve Allah’ın Kuran’da tarif ettiği üstün ahlaka ulaşırlar. Salih amellerde bulunmanın verdiği mutluluk, başka salih amellere de talip olma isteği oluşturur. Göstermiş oldukları bu çaba ne kadar çok olursa olsun bundan dolayı bir yorgunluğa da kapılmazlar. Allah, Kendi rızası için samimi çaba harcayan kullarının imanına iman katarak, onların güçlerini daimi kılar. Allah Kuran’da müminlere durmaksızın çaba harcamaya devam etmelerini şu sözlerle bildirmektedir:
Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. Ve yalnızca Rabbine rağbet et. (İnşirah Suresi, 7-8)
Allah’ın bu emrine uyan ve tüm hayatlarını Allah’ın rızasını kazanabilmek için durmaksızın bir çaba içerisinde geçiren müminler, hem dünyada hem de ahirette mutlu bir yaşam sürerler. Allah müminlerin dünya ve ahiret mutluluğuyla müjdelendiğini Kuran’da şöyle bildirmektedir:
Ve onlar -Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)