Müminler Allah’a ve O’nun yarattığı kadere iman ettikleri için neşe ve sevinçleri süreklidir. Bu durum onların günlük hayatlarına da yansır ve müminlerin karakterinin temel kaynağını oluşturur. İnkarcılar ise tam tersine, Allah’tan ve O’nun ayetlerinden habersiz bir şekilde yaşamanın karşılığı olarak hep mutsuz olurlar.

Müminlerin Allah’a karşı duydukları sevgi, bağlılık ve kadere olan teslimiyetleri, onları maddi ve manevi olarak rahatsız edebilecek her türlü sebebi ortadan kaldırır. Çünkü mümin için yaşamı boyunca ‘kötü’ olarak nitelendirebileceği hiçbir şey yoktur. Göstereceği Kuran ahlakı ile Allah’ın tüm ‘kötü’ gibi görünen şeyleri, kendisi için ‘hayra’ ve ‘iyiliğe’ dönüştüreceğini çok iyi bilmektedir. Bu da müminin her zaman imani bir neşeye ve sevince sahip olmasını sağlar. Herkesin üzüldüğü, karamsar olduğu bir ortamda, onu üzecek herhangi bir neden mevcut olmadığından, neşesinden ve sevincinden hiçbir şey eksilmez.

Cahiliye toplumundaki insanlar ise her ne kadar gayret ederlerse etsinler, imani bir neşeye sahip olamadıklarından, hiçbir zaman bu mutluluğu yaşayamazlar. Çok isteseler bile, bir türlü samimi ve içten bir neşe ile hareket etmeyi başaramazlar. İmanın kendilerine getireceği huzurdan uzak kaldıkları için gerçek anlamda rahat ve huzurlu olamaz, karşılarındaki insanlara da rahatsızlık verirler.

Müminin tepkileri ise, imani bir neşeye sahip olduğu için her zaman içten ve samimi olur. Her zaman Allah’a tevekkül ettiği için hareketleri ve tavırları karşısındaki insana da büyük bir huzur ve neşe verir. Bu açıdan herkes bir müminle konuşmaktan ve arkadaşlık etmekten büyük zevk alır. Çünkü gerçek anlamda samimiyete, içtenliğe ve neşeye yalnız müminler sahiptir. Zaten çevresindeki herkes de onun bu halini çok açık bir şekilde fark eder. Mümin, Allah’ın kendisine vermiş olduğu bu eşsiz nimet sayesinde yaşamaktan zevk alan, gerçek anlamda eğlenen ve gülen tek kişidir, çünkü müminler herşeyin kontrolünün Allah’ın iradesinde olduğunu bilirler. Allah bu konuyu bir ayette şöyle bildirmektedir:

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Cahiliye ahlakının neden olduğu, insana azap ve sıkıntı veren ortamlarda yaşayan insanlar ise duydukları manevi rahatsızlıktan dolayı, eğlenmenin ve gülebilmenin zevkini hiçbir zaman gerçek anlamıyla yaşayamazlar. Bu insanlar eğleniyor veya gülüyormuş gibi görünseler de, yalnızca eğlendiklerini zannetmektedirler. Günlük hayatlarında karşılaştıkları sorunları ve problemleri hiç akıllarından çıkaramadıkları, her an onları düşündükleri için gittikleri her yerde, bulundukları her ortamda doğru dürüst eğlenip gülemez, sahte bir ‘sevinç’ ve ‘mutluluk’ tablosu çizerler. Bu insanların mutsuzlukları o kadar derindir ki, çevrelerinde samimi bir şekilde gülebilen birini gördüklerinde, kendileri böyle olamadıkları için bu durumdan bile büyük bir rahatsızlık duyabilirler. Başkalarının neşesi ve rahatlığı bu insanlar için yine azaba dönüşmekte ve mutsuzlukları daha da artmaktadır. Bu nedenle, kendi mutsuzluklarını çevrelerindekilere de aşılayabilmek için ellerinden gelen her türlü kötü ve aksi davranışı göstermekten de çekinmezler. Çevrelerindeki insanları da kendilerine benzetmeye çalışırlar. İnkarcıların göstermiş oldukları bu dengesiz davranışlar, onların ‘neşe’ gibi güzel bir nimetin zevkinden de mahrum kalmalarına neden olur. Her ne yaparlarsa yapsınlar, nereye giderlerse gitsinler, -samimi bir şekilde iman etmedikleri sürece- imanın kazandıracağı ‘neşe’den mahrum kalacak ve hayatlarını manevi bir azap içerisinde geçireceklerdir.

Bu insanların kalplerini içi dumanla kaplı karanlık bir eve benzetebiliriz. Allah’a iman etmedikleri için bu evin kapısı, penceresi yoktur. Rabbimize iman etmedikleri için de, evlerinin içindeki pis ve dumanlı hava hiç dışarı çıkmaz, içeriye de hiçbir zaman için temiz hava girmez.

Müminler ise Allah’a samimi bir şekilde iman etmelerinin bir karşılığı olarak, Allah’ın onlara hissettirdiği ‘gerçek’ neşeyle eğlenip güldükleri için, aldıkları keyif ve mutluluk en üst seviyededir. Rabbimiz bu konuyu Kuran’da şöyle müjdelemektedir:

… Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Maide Suresi, 119)

Bir başka ayette ise Allah, müminlerin kalplerinin Allah’ın zikriyle mutmain olduğunu bildirerek, iman edenlerin yaşadığı bu huzur ve mutluluğun gerçek kaynağının Allah’a olan imanları olduğunu bildirmiştir:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)