Müminler yaşamları boyunca karşılaştıkları herşeyin Allah’ın bilgisi ve kontrolü dahilinde gerçekleştiğine kesin bir bilgiyle iman ederler. İnsanın hayatının her anı, söylediği her söz, düşündüğü herşey, başına gelen her olay, nerede ve ne zaman öleceği o daha dünyaya gelmeden belirlenmiştir. İnsan hayatı süresince Allah’ın kendisi için dilediklerini yaşamaktadır. İşte müminlere büyük bir huzur ve rahatlık veren de budur; başlarına gelen herşeyi Allah’ın planladığını ve herşeyin mutlaka kendileri için hayır olduğunu bilmeleri. Bundan dolayı müminler, başlarına gelen her olayda hep Allah’a sığınır, O’na yönelir ve O’dan yardım dilerler. Allah, müminlerin bu güçlü teslimiyetlerini şöyle dile getirdiklerini bildirmektedir:

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)

Müminler her konuda Allah’a tevekkül edip, O’nun kendileri için yarattığı herşeyden razı oldukları için, karşılaştıkları hiçbir olayda korkuya ve endişeye kapılmazlar. Allah’a olan teslimiyetleri, onları her türlü dünyevi korku ve sıkıntıdan uzak tutmaktadır. Cahiliye toplumunda yaşayan insanlar ise Allah’a tevekkül etmedikleri için pek çok korkuları ve endişeleri vardır. Gelecek korkusu, fakirlik korkusu, ölüm korkusu bunlardan en önemlileridir. Sürekli bunları düşünür ve tüm bunların yükünü üzerlerine alarak, bunlara çözüm getirmeye çalışırlar. Bir insanın Allah’ın yardımı ve rahmeti olmadan bir çıkış yolu bulabilmesi ise imkansızdır. İşte Allah’a samimi iman edip, O’na gönülden teslim olmak, müminleri tüm dünyevi telaş ve korkuların yarattığı bu sıkıntılardan uzak tutmakta, onları hep dinç, neşeli ve umutlu kılmaktadır.

Müminleri mutlu ve huzurlu kılan bir diğer önemli konu da, kendilerine isabet eden her türlü olumsuz gibi gözüken olayın, gerçekte kendileri için ‘hayır’ olduğunu bilmeleridir. Cahiliye insanları karşılaştıkları zorluklar karşısında büyük bir sıkıntı ve huzursuzluk duyar, bunların yükü altında ezilirler. Allah’a karşı teslimiyetli olmadıkları için tüm bunların kendileri için hayırlara vesile olabileceğini akıllarına bile getirmezler. Olumsuz gibi görünen bir olayda, Allah’ın kendileri için dilemiş olduğu ‘iyiliği’ ve hayrı fark edemezler. Bu yüzden hep karamsar ve umutsuz bir yapıya sahiptirler. Bu da onları her defasında Allah’tan uzaklaştırmaktadır. İnsanların düştükleri bu durum, onların azabını ve sıkıntısını daha da artırmaktadır. Allah inkar edenlerin yaşadığı bu sıkıntının sürekli olarak artacağını şöyle bildirmiştir:

Ayetlerimizi yalanlayanları ise, onları bilmeyecekleri bir yönden derece derece (günahları yükletip azaba) yaklaştıracağız. (Araf Suresi, 182)

Allah, ayetteki ‘bilmeyecekleri bir yönden’ ifadesiyle, inkar edenlerin dünya hayatında hiç tahmin etmedikleri bir şekilde sıkıntı ve mutsuzluk duyacaklarını bildirmiştir. Kendilerine gerçekte neyin mutsuzluk ve sıkıntı verdiğinin şuurunda değillerdir. Kuran’a tabi olmadıkları sürece de mutsuzluklarının kaynağını tespit edemeyecek ve bu sıkıntıyı yaşamaya devam edeceklerdir.

Müminler ise herşeyi hayır gözüyle değerlendirir ve içinde bulundukları şartlar ne olursa olsun, Allah’ın kendileri için iyilik dilemiş olduğunu hiç akıllarından çıkarmazlar. Dolayısıyla müminleri üzecek veya onlara sıkıntı verecek herhangi bir şey yoktur. Çok zor ve olumsuz bir durumla karşılaşmış olsalar bile, Allah’a yönelir ve yine O’nun yardımını isteyerek sabrederler. Müminler için bu bir hayırdır. Rahatlık ve bolluk zamanlarında da yine Allah’a yönelir, O’na şükrederek, O’na yakınlaşmaya çalışırlar. Müminler için bu durum da hayırlıdır.

İşte müminlerin kadere olan bağlılıkları, Allah’a olan güçlü teslimiyetleri onları her şartta mutlu ve huzurlu olmaya sevk etmekte, onlara Allah’ın rızasını kazandırmaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), müminlerin bu ahlakını çok ‘şaşırtıcı’ olarak nitelendirerek övmüş ve şöyle demiştir:

“Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 2. Cilt, s. 208)

Peygamberimiz (sav)’in de belirttiği gibi, herşey mümin için bir hayra vesile olmaktadır. Bu durumun da sadece müminlere has olması, Allah’ın müminlere olan rahmetinin bir tecellisidir. Allah Kuran’da müminlere olan rahmetini şöyle müjdelemektedir:

Artık iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; Rableri onları Kendi rahmetine sokar. İşte apaçık olan büyük ‘mutluluk ve kurtuluş’ budur. (Casiye Suresi, 30)

Müminlerin Allah’a olan güçlü teslimiyetleri, onları her şartta Allah’a yakınlaştırır ve onların sürekli mutlu ve huzurlu olmalarına vesile olur.