Şeytan insanları Allah’ın yolundan döndürebilmek, Allah’ın emrettiği ibadetleri yerine getirmelerine ve Kuran’da bildirilen üstün ahlakı yaşamalarına engel olmak için pek çok taktik izler. Bu taktiklerden biri de, insanların yapmadıkları ibadetler ile ilgili çeşitli mazeretler öne sürmelerini sağlamaktır. Yani şeytan bir insanı hataya sürüklerken, bu yaptığını ona makul gösterecek bahaneleri de beraberinde verir. Örneğin, Allah’a ibadet etmesi gerektiğini bilen genç bir insana önünde daha çok uzun yıllar olduğu, ileride bu sorumluluklarını tam olarak yerine getireceği, ama şimdi buna vaktinin olmadığı, zaten şartların da elvermediği, bütün gün dışarıda, okulda ya da işte olduğu, ayrıca arkadaşlarının da bunu yadırgayacağı gibi, onlarca mazeret telkin eder. Eğer bu insan samimi ve güçlü bir imana sahip değilse, sonunda şeytanın bu telkinlerine aldanır. Ama şeytan bununla da yetinmez ve kolay kolay bir insanın peşini bırakmaz. Daha önce de belirtildiği gibi kişi cehenneme girinceye kadar rahat etmez. Bir yandan da kişiye sürekli yaptıklarının makul olduğunu, bu şekilde hareket etmekte haklı olduğunu telkin eder. Sonunda kişi Allah’a kulluk görevlerini yerine getirmeyen, ama bunda da haklı sebepleri olduğunu zanneden, hatta bu konuda son derece sabit fikirli bir insan haline gelir.
Oysa daha önce de hatırlatıldığı gibi, her insan kendisini yaratmış olan Allah’a kulluk etmesi gerektiğini vicdanen çok iyi bilmektedir. Ama şeytanın kendisine telkin ettiği ve meşru gibi gösterdiği sebeplerle kendisini, bunun şu an için gerekli olmadığına inandırmıştır. Bir başka ifadeyle, yapması gerekeni vicdanen bilmesine rağmen, türlü sebeplerle kendisini kandırmış ve kendisini yanlış olana inandırmıştır.
Allah, Kuran’da şeytanın telkinleriyle samimiyetten uzaklaşan bu insanlara dair pek çok örnek vermiştir. Bu örneklerden bazıları Peygamberimiz (sav)’in döneminde yaşayan ve imani zaafiyet içinde bulunan insanlardan verilmiştir. O dönemdeki şartlar nedeniyle bir savaş söz konusudur ve Peygamberimiz (sav) de müminleri Kuran’daki emirler doğrultusunda, hak uğrunda savaşa teşvik etmiştir. Fakat Allah’ın ayetlerdeki nitelendirmesiyle “kalbinde hastalık olan insanlar” savaşa çıkmamak için türlü mazeretler ileri sürmüşlerdir. Bu durum ayetlerde şöyle bildirilir:
…Onlara: “Gelin Allah’ın yolunda savaşın ya da savunma yapın” denildiğinde, “Biz savaşmayı bilseydik elbette sizi izlerdik” dediler. O gün onlar imandan daha çok küfre daha yakındılar. Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah onların gizli tuttuklarını daha iyi bilir. (Al-i İmran Suresi, 167)
Bu insanların, yukarıda bahsedildiği gibi, şeytanın etkisine girdikleri çok açıktır. Çünkü bu insanlar vicdanen yapmaları gerekeni bilmelerinin yanı sıra, bizzat Peygamberimiz (sav)’in tebliğine şahit olmuş, Allah’ın dinini iyi bilen insanlardır. Ama bunca gerçeği bilmelerine, hatta ibadetlerden bir kısmını o güne kadar yerine getirmelerine rağmen, dünyaya olan bağlılıkları yüzünden şeytanın bu tuzağına düşmüşlerdir. Allah’ın ayetinde bildirdiği gibi Müslümanları korumaları gerektiğini gayet iyi bilmelerine rağmen, bilmediklerini söyleyerek kendilerini ve müminleri de sözde kandırma yoluna gitmişlerdir. Bu insanlardan diğer bir kısmı da Peygamberimiz (sav)’e, “… Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile…” (Fetih Suresi, 11)diyerek kaçmaya çalışmışlardır. Bu ifadeler şeytanın etkisiyle söylenmiş ifadelerdir. Nitekim bütün Müslümanların canı tehlike altındayken kişinin kendi derdine düşmesinin ne kadar büyük bir vicdansızlık olduğu açıktır.
Söz konusu insanlar Allah’ın emirlerine uymak ve rızasını kazanmak için ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilmektedirler. Nitekim samimi olmadıklarını bildikleri için de Peygamberimiz (sav)’e kendileri için bağışlanma dilemesini söyleyerek sözde vicdanlarını rahatlatmaya çalışmışlardır. Vicdansızlık yapmalarına rağmen kendi söyledikleri yalanlara kendilerini öyle bir inandırmışlardır ki, sonunda buna sevinecek duruma gelmişlerdir. Allah bir ayetinde ibadetlerden geri kaldıkları için kendilerince sevinen samimiyetsiz insanların durumuna şöyle dikkat çekmiştir:
Allah’ın elçisine muhalif olarak geri kalanlar oturup kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi (çaba harcamayı) çirkin görerek: “Bu sıcakta çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.” Bir kavrayıp anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)
Peygamberimiz (sav)’in dönemindeki şartlara ve ortama göre insanlara bu mazeretleri telkin ederek onları kandıran şeytan, elbette bugün yaşayan insanları daha farklı telkinler ve mazeretlerle kandırmaya çalışacaktır. Çünkü şeytan, dünyadaki imtihanın bir gereği olarak, insanların bütün zaaflarından haberdardır. Her şarta, her ortama göre farklı planlar yapabilir. Karşısındaki insanlar; bilim adamları, profesörler, fikir adamları, liderler, halktan kişiler, sanatçılar, kısacası her kültür seviyesinden, her türlü maddi imkana sahip insanlar olabilir. Şeytan bu insanların tümüne hangi yollardan yaklaşacağını bilir.
Şeytanın, sürekli fırsat kollamasına rağmen etki edemediği yegane insanlar, Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi salih Müslümanlardır. Çünkü başta da belirtildiği gibi, müminler Allah’tan korktukları ve cehennemden şiddetle sakındıkları için şeytanın olası bir sinsiliğine karşı dikkatleri son derece açıktır. Ayrıca Allah’a olan imanları nedeniyle çok güçlü bir akla, vicdana ve iradeye sahiptirler.
Şeytanın buraya kadar anlatılan taktikleri, telkinleri tüm insanlara yöneliktir. Yani siz de şeytanın bu sinsi telkinlerine maruz kalma tehlikesi altında olan bir insansınız. O halde eğer samimi imana sahipseniz sakın bu gerçekleri bile bile şeytanın tuzağına düşmeyin. Unutmayın; şeytan sizi de kendisiyle birlikte cehenneme sürüklemek için pusuda bekliyor, hakkınızda planlar yapıyor. İlk fırsatını bulduğunda sinsice harekete geçecektir. Siz şeytana bu fırsatı vermeyin. Sizi Allah’ın yolundan alıkoymak, O’na kulluk ve dua etmenizi engellemek için binbir türlü mazeret fısıldayacaktır. Üstelik bunları son derece makul ve mantıklı göstermeye de çalışacaktır. Böylelikle kendi kendinizi kandırarak ikna etmenizi sağlamaya çalışacaktır. Halbuki siz vicdanınız sayesinde bunların hepsini rahatça anlayabilirsiniz ve Allah’ın rızasından yana iradenizi kullanarak şeytanın etkisini kendinizden kolayca uzaklaştırabilirsiniz. Bu dünyada sizin için hiçbir şey cehennemden kurtulmaktan daha önemli ve acil olamaz. O halde şeytanın sizin için ürettiği mazeretleri benimseyerek kendinizi kandırmaya kalkmayın. Çünkü din günü hiçbir mazeret geçerli olmayacak, hatta Allah’ın ayetinde bildirdiği gibi insanların mazeretlerini sayıp dökmelerine dahi izin verilmeyecektir.
Gerçek budur; dikkat edin! Sakın Allah’ın dinini yaşama konusunda bahaneler öne sürüp kendinizi kandırmayın.