Dünya hayatı onları aldatır

İman etmeyen insanlar inkarlarına bir dayanak bulabilmek için, ‘sadece bu dünya vardır ahiret yoktur’ şeklinde çarpık bir mantık öne sürerler. Bu düşünceleri doğrultusunda, bu dünyada istedikleri herşeyi yapabileceklerini düşünürler. Oysa Allah ahiret gününde tüm insanları dünya hayatında yapıp ettiklerinden sorguya çekeceğini bildirmiştir:

Onlar dediler ki: “Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ve bizler diriltilecek değiliz.” Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) “Bu, gerçek değil mi?” dedi. Onlar: “Evet, Rabbimiz hakkı için” dediler. (Allah:) “Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın” dedi. (Enam Suresi, 29-30)

Ancak inkar edenler Allah’ın bildirdiği bu gerçeği göz ardı ederler ve hayatlarını sadece dünya hayatını elde edebilme amacı üzerine kurarlar. Bu dünyada daima güçlü olanların kazanacağına inandıklarından, mutlu ve huzurlu bir hayat için mutlaka maddi açıdan güçlü olmaları gerektiğine inanırlar. Bu maddi gücü elde ettiklerinde istedikleri herşeye ulaşabileceklerini sanırlar. Oysa Allah dünya hayatını insanlar için bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Bu nedenle Allah’ın “Yoksa insana ‘her arzu edip dilekte bulunduğu’ şey mi var?” (Necm Suresi, 24) ayetiyle bildirdiği gibi, dünya hayatındaki herşey insanların arzu ettikleri gibi gerçekleşmeyebilir. İnsanlar kimi zaman çok istedikleri bir şeye hiç ulaşamayabilir ya da sahip olduklarını, kazandıklarını ani bir olayla kaybedebilirler.

Şimdi toplumdaki tüm insanların bu psikolojiye sahip olduklarını düşünün. Böyle bir ortamda insanlar birbirlerine mutsuzluk ve sıkıntıdan başka bir şey veremezler. Herkes sadece kendi menfaatlerinin peşinde olduğu için, bu insanların birbirlerine güzel ahlak gösterip birlik beraberlik içinde yaşamaları imkansızdır. Her fırsatta çıkarları çatıştığı için sürekli olarak birbirleriyle mücadele halindedirler. Allah, “… Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.” (Haşr Suresi, 14) ayetiyle bu insanların aralarındaki menfaat çatışmaları nedeniyle dost olamadıklarını ve ‘kalplerinin paramparça’ olduğunu haber vermiştir. Bunun sebebi, Allah’ın ayette de belirttiği gibi insanların akletmemeleridir. Peki insanların akledemedikleri nedir? Allah, bunun cevabını bir ayette şöyle vermiştir:

Dünya hayatı yalnız bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Enam Suresi, 32)

Allah, dünya hayatının bir oyalanmadan ibaret olduğunu, asıl hayatın ise ahirette yaşanacağını bildirmiştir. İnkar edenlerin akledemedikleri ise işte budur; bu kimseler gerçek yurdun ahiret hayatı olduğunu kabul etmeye yanaşmamaktadırlar. Bundan dolayı da asıl hayatları sandıkları dünya hayatında amansız bir menfaat yarışına girmekte ve bu yarış nedeniyle kendileri kadar birbirlerini de sürekli olarak zarara uğratmakta ve mutsuz etmektedirler.

Allah dünya hayatınının bir ‘oyun ve oyalanma’ olduğunu bildirmiştir. İnkar edenlerin, Allah’ın rızasını gözetmek yerine, her işlerini nefislerinin kendilerine emrettiği şekilde gerçekleştirmeleri, yaptıkları tüm işlerin tıpkı bir oyunda olduğu gibi, anlamsız ve değersiz hale gelmesine neden olur. Bu insanların yaptıkları ve elde ettikleri şeyler kendileri için çok değerlidir; ama aslında yaptıklarının gerçek anlamda hiçbir değeri yoktur. Çünkü bu işleri Allah’ın rızasını gözeterek yapmamışlardır. Dolayısıyla gerçekte o işlerle sadece vakit geçirip oyalanmışlardır. Allah Katında yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan salih amellerin ve iyiliklerin bir değeri vardır. Herhangi bir şeyi değerli kılan, onu elde etmede gösterilen çaba, harcanan güç ya da para değil, tüm bunların yapılmasında yalnızca Allah’ın rızasının gözetilmesidir. Örneğin bir iş adamı hayatı boyunca birçok işler başarmış, büyük yatırımlar yapmış, adını dünyaya duyurmuş olsa bile, tüm bunları Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle yapmamışsa, yaptıklarının gerçek anlamda bir değeri olduğundan söz edilemez. Bir şeyin değeri, onun Allah’ın rızasına uygun olup olmadığı ya da Allah’ın rızasını kazanmak için kullanılıp kullanılmadığına bağlıdır. Dolayısıyla insanların yaptıkları işin ne olduğu önemli değil, bunu ne niyetle yaptıkları önemlidir. Yapılan harcamaların miktarı önemli değil, ne niyetle harcandığı önemlidir. Allah yapılan ibadetlerde önemli olanın insanların niyetleri olduğunu bir ayette şöyle bildirir:

… Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takva ulaşır… (Hac Suresi, 37)

Sadece, Allah’ın rızası için yapılan bir işin Allah Katında bir geçerliliği ve değeri vardır. Cahiliye insanları ise kendilerine Allah’ın rızasını amaç edinmedikleri için, her ne kadar önemli işler yapıyor gibi görünseler de, aslında harcadıkları tüm bu çaba boşa gitmektedir. Allah inkar edenlerin bu durumunu bir ayette şöyle açıklamaktadır:

Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar. (Kehf Suresi, 104)

Allah’ın kendilerine verdiği imkanları, Allah’ın rızasını kazanma amacıyla hareket etmedikleri için, boş ve zararlı şeyler uğrunda harcarlar. Dünya malına olan düşkünlükleri nedeniyle, sürekli olarak sahip olduklarını kaybetmenin korkusunu yaşarlar. Hiç beklemedikleri bir anda, hiç tahmin etmedikleri bu olay nedeniyle zarara uğrayabileceklerini ve ellerindekini kaybedebileceklerini bilmek onları büyük bir huzursuzluğun içine sürükler. Dolayısıyla ne kadar güzel işler yapsalar ya da ne kadar çok menfaat elde etseler de, içlerindeki bu kaybetme korkusu onları sürekli mutsuz ve sıkıntılı kılar.

İnkar edenler sahip olduklarının gerçek değerinin ve kendilerine veriliş amacının şuurunda değillerdir. Bu nedenle de ellerindeki imkanları Allah’ın rızasını kazanabilecekleri hayırlı işler için kullanmak yerine, sadece dünya hayatını ölçü alarak düşüncesizce sarf ederler. Örneğin kumar oynayıp bir anda tüm mallarını, hatta itibarlarını kaybedebilirler. Ya da daha da zenginleşmek için haksız yollardan gelir elde etmeye çalışabilirler. Fakat unutulmamalıdır ki yapılan her yanlış veya adaletsiz işin sonu mutlaka hüsranla sonuçlanır. Allah, Kendi rızasına uymayan insanların zarara uğrayacaklarını, bu insanlar için dünya hayatındaki herşeyin bir sorun ve bir üzüntü kaynağı olabileceğini bu gibi vesilelerle insanlara göstermektedir. Ahiret hayatına inanmayan insanların bu üzüntü ve stresi yaşamalarının sebebi ise, Allah’ın dininden yüz çevirmeleri ve dünya hayatına hırsla bağlanmış olmalarıdır.

Yaptıkları herşey tutkulu bir ‘oyalanmadır’

Önceki bölümde anlatıldığı gibi, kendisine Allah’ın rızasını amaç edinmeden yaşayan her insan için hayat bir aldatmacadan farksız hale gelmektedir. Dolayısıyla insanlar asıl olarak sonsuz ahiret hayatını hedefleyip, ona yönelik olarak çalışacakları yerde, dünyanın kısa süreli tutku ve eğlencelerine saplanıp kalmaktadırlar.

Gaflet gözüyle bakan bu insanlar için, dünya hayatında insanları Allah’ın rızasını kazanmaktan alıkoyan ve Allah’ı unutturan birçok iş bulunmaktadır. Aslında tüm bunlar Allah’ın insanları denemek için verdiği nimetlerdir, ama bu kimseler için bunlar vakit geçirecek ve tutkuyla bağlanılan uğraşlar haline gelmiştir. Allah Kuran’da hangi nimetlerin insanlar için birer tutku haline geldiğini şöyle bildirmektedir:

Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara ‘süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)

Bazı insanlar gerçek amaçları olan Allah’ın rızası yerine kendilerine birtakım dünyevi amaçlar edindikleri için, dünya nimetleriyle tutkulu bir oyalanma içine girmişlerdir. Tüm bunlar onları her geçen gün Allah’tan daha da uzaklaştırmakta ve daha da şiddetli bir şekilde dünyaya bağlamaktadır. Allah’ın rızasını kazanma çabası içerisinde olmadıkları ve ahirette hesap vereceklerini düşünmedikleri için Allah’ın dünya hayatında kendilerine verdiği kısıtlı süreyi hiç düşünmeden boş işler için harcayabilmektedirler. Örneğin yapacak bir işi olmayan kimse gün boyunca penceresinden bakarak evinin önünden geçen insanları seyreder, okuduğu dergileri defalarca yeniden karıştırır, komşularının dedikodusunu yapar, faydası olmayan televizyon programlarını seyreder, internet veya bilgisayar oyunlarıyla boşa vakit geçirir, kendisiyle ve etrafındaki insanlarla uğraşıp durur. Değerli vaktini Allah’ın rızasını kazanacağı işlere harcayacağı yerde, kendisine ve çevresine fayda sağlamayan boş işlere harcar. Kendisine sorulacak olsa, ‘yapacak bir işinin olmadığını, bu şekilde vakit geçirip oyalandığını veya bunların hoşuna gittiğini’ söyleyebilir. Ama aslında kendisi de içinde bulunduğu vahim durumun, hayatının boş ve anlamsız bir oyalanma halini aldığının farkındadır.

Oysa unutmamak gerekir ki, dünya hayatının tüm meşgaleleri Allah’ın insanlar için yarattığı imtihanlardır. Olayları bu gözle değerlendirmeyen insanlar için ise durum çok farklıdır. Bu durumda böyle bir kişi için dünya nimetleri, kişiyi Allah’ın rızasını kazanmaktan alıkoyan, onun dünyaya olan sevgisini artırarak boşa vakit harcatan ve bunun sonucunda da sonsuz ahiret hayatını kaybetmesine neden olan uğraşlar haline gelir. Bu nedenle insan bu konuda çok dikkatli ve itidalli hareket etmelidir. Allah dünya hayatında insanlara imtihan olması için yarattığı nimetleri ve tüm bunlara karşı dikkatli davranılması gerektiğini Kuran ayetlerinde şöyle bildirmektedir:

Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)

Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için Biz ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Yunus Suresi, 24)

Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran Suresi, 185)

Ahirete inanmayanlara gelince; Biz onlara kendi yaptıklarını süslemişiz, böylece onlar, ‘körlük içinde şaşkınca dolaşırlar’. İşte onlar; en kötü azap onlarındır ve ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır. (Neml Suresi, 4-5)

İnsanların mutlu ve huzurlu olabilmeleri hayatları boyunca karşılaştıkları olaylarda ‘doğru’ kararlar verebilmelerine bağlıdır. Bunun için de ‘temiz bir akla’ve ‘akletme gücüne’ ihtiyaç vardır. İnsanı doğrulara ulaştırabilecek akıl ise yalnızca Allah’a iman etmekle ve Kuran ahlakına göre yaşamakla elde edilebilir. Ancak yukarıda bahsi geçen, insanlar için bir tutku ve bağlılık konusu olan uğraşlar, kişilerin bu ‘temiz bir akla’ sahip olmalarını ve doğruları görmelerini engeller. Dolayısıyla Kuran ahlakına uymayan bu insanlar hayatları boyunca karşılaştıkları hiçbir şeyde doğru ve mantıklı kararlar veremezler. Bu da sürekli hata yapmalarına ve mutsuzluk ve üzüntü içerisinde yaşamalarına yol açar.

Halbuki, dünyada yaşadıkları bu hayat insanların Allah’ın rızasını kazanabilmeleri için tek fırsatlarıdır. Kendilerine verilen bu ‘fırsat’ hiç ummadıkları bir anda ellerinden alınabilir. Yaşanılan bu hayatın telafisi yoktur. Ölümden sonra bir daha Allah’ın rızasını kazanabilme imkanı söz konusu olmayacaktır. Bu gerçekleri göz ardı eden insanlar ahiret günü büyük bir pişmanlığa kapılacak ve Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla salih amellerde bulunmak için dünyaya geri dönmek isteyeceklerdir. İnsanların ahiret günü bu fırsatı geri isteyecek olmaları, dünya hayatındaki herşeyin değersizliğini göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Ancak bu istekleri kabul edilmeyecektir. Allah insanların ahirette bu gerçekleri görerek yaşayacakları pişmanlık ve üzüntüyü Kuran’da şöyle bildirmektedir:

Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak; Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız’ (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)

Bu açıdan ‘hayat’ Allah’ın insanlara vermiş olduğu çok değerli bir nimettir. Gaflet içerisindeki bu insanlar ise, Allah’ın kendilerine deneme amaçlı verdiği dünya nimetlerine tutkuyla bağlandıkları için bu değerli vakti ahirette kendilerine hiçbir fayda getirmeyecek anlamsız ve boş işlerle harcarlar. Bir daha asla elde edemeyecekleri bu ‘yaşamı’ farkında olmadan israf ederler. Çabaları, istekleri ve amelleri Allah’ın rızasına ve ahiret hayatına yönelik olmadığı için, bu dünyada sadece oyalanıp boşa vakit geçirmiş olurlar. Allah onların bu durumunu bir ayette şöyle açıklamaktadır:

Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalaya dursun. İlerde bileceklerdir. (Hicr Suresi, 3)

İnsanı ahirette kurtuluşa ulaştıracak olan dünya hayatında Allah’ın rızasını kazanmak için yaptığı salih ameller ve iyiliklerdir. Allah ahirette sadece Kendi rızası için yapılan salih amellerin karşılığını vereceğini bildirmiştir:

Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. (Kehf Suresi, 30)

Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle hareket etmediği takdirde, Allah insanın tüm yaptıklarını boşa çıkaracaktır; dolayısıyla bu insanlar çalışmış ancak boşuna yorulmuş olacaklardır. (Gaşiye Suresi, 3). Hayatı boyunca Allah’ın rızasını kazanmaktan ve Kuran ahlakından hiç taviz vermeyenler ise mutlu olacaklardır. Allah bu vaadini Kuran’da şöyle bildirmektedir:

İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır.) (Rad Suresi, 29)