Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: “Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.” (Kasas Suresi, 76)

Ayette görüldüğü üzere Karun’un kibirlenmesine sebep olan şey de malıydı. Allah kendisini denemek için ona çok gösterişli bir hazine vermişti. Ve bütün enaniyetli insanlarda görüldüğü gibi Karun da bunlarla şımarmıştı. Malın Allah’ın olduğunu ve dilerse hepsini geri alabileceğini unutmuş, tüm bu hazineleri Allah’ın kendisini denemek için verdiğini bile fark edememişti. Kibirinden dolayı, aslında bunları hak ettiğini ve bunların kendisine birtakım üstün özelliklerinden dolayı verildiğini düşünmüştü:

Dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi ki gerçekten Allah, kendisinden önceki kuşaklardan kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu günahkarlardan kendi günahları sorulmaz. (Kasas Suresi, 78)

İşte enaniyetli insanların sapkın bakış açıları böyledir. Herşeyi veren Allah olduğu halde şükretmek ya da bağışlanma dilemek yerine böbürlenmeyi tercih ederler. Tüm bu nimetlerin her an ellerinden çıkabileceğini ise düşünmezler bile. Halbuki Allah, üstteki ayette de açıkladığı gibi Karun’dan daha zengin ve güçlü pek çok kimseyi büyüklenmelerinden dolayı helak etmiştir. Karun’u da benzerlerinde olduğu gibi azgın enaniyetinden dolayı daha dünyadayken azaplandırmıştır. Karun kendisini gözünde büyüttüğü kadar güçlü olsaydı hiç şüphesiz önce kendisine yardımı dokunurdu. Ancak ne itibarı, ne malı, ne topluluğu, ne de övündüğü bilgisi onu Allah’tan gelen azaptan kurtaramadı. Bu gerçek ayetlerde şöyle haber verilir:

Sonunda onu da konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi. Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: “Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkâr edenler felah bulamaz” demeye başladılar. (Kasas Suresi, 81-82)