Kibarlaşma ve müminlerin asaleti arasındaki fark nedir?

Garip mimikler yaparak, ince bir ses ile, anlaşılmayacak kadar uzun konuşarak olduğundan farklı görünmeye çalışıyor izlenimi veren insanları siz de görmüşsünüzdür. İşte bu gibi garip tavırlar kibarlaşmanın alametlerindendir. Kibarlaşma basit karakterdeki insanların kullandıkları yöntemlerden biridir ancak kibarlaşma adaba uygun, ince düşünceli, nezaketli tavırlar sergilemek değildir. Basit karaktere sahip olan bir kişinin kendisini olduğundan farklı göstererek karşı tarafa beğendirme çabasıdır. Kişi genellikle gerçek kişiliğini, basit tavırlarını ve yaşantısını, öğrenmesini istemediği kişilerin yanında örtmek, gizlemek için kibarlaşma yöntemini kullanır.

Bu kişi kendisinin basit olduğunu bilir ve bu basitliği kendisi gibi basit olan insanların yanında pervasızca yaşar. Çünkü kendisi ile aynı alt kültürü paylaşan bu insanların yanında kibarlaşmaya gerek duymaz ve hatta son derece avami davranabilir. Fakat kendisi gibi olmayan ve basitliğini teşhis etmesinden dolayı yanında kendince küçük düşmekten çekindiği kişilerin yanında kibarlaşmaya şiddetle ihtiyaç duyar.

Kibarlaşma çabası, insanları gereğinden fazla gözünde büyüten, kişiliği zayıf insanlarda görülür ve insanı çok cahil ve basit gösteren tavırlardan birisidir

Doğal davranan bir insan anlatmak istediği bir konuyu düz bir üslupla anlatır, istediği bir şey varsa net olarak söyler. Basit bir insan ise kibarlaşmaya çalışırken anlatacağı konuyu bir türlü anlatamaz, dolaylı yollara sapar ve sözü çok uzatır. Özellikle de karşı taraftan bir istekte bulunacağı zaman iyice ezilir ve tavırları doğallıktan uzaklaşır. Kibarlaşma basit insanın yalnız üslup ve konuşmalarında değil oturmasında, kalkmasında, yemek yeme şeklinde, eşyaları tutuşunda, her tavrında ortaya çıkar. Böyle bir kişiyi gören herkes onun 24 saat böyle yaşayamayacağını bilir. Çünkü bu çok açık anlaşılan, doğallıktan uzak bir hareket tarzıdır.

Kibarlaşmak aynı zamanda resmiyetten kaynaklanan bir tavır bozukluğudur

Eğer bir insan karşısındaki kişiyle sürekli olarak kibarlaşarak konuşuyorsa bu o kişiyle dost ve samimi olmadığının, onu yabancılaştırdığının açık bir göstergesidir. Çünkü bu insanlar yakınlarının örneğin ailelerinin yanında kibarlaşmaya ihtiyaç hissetmezler. Onlara güvendikleri için yanlarında rahat eder, doğal halleri nasılsa öyle davranırlar. Buna karşılık yanında kibarlaşma ihtiyacı hissettikleri insanlar aslında yanında kasıldıkları ve gerçek kişiliklerini tanıtmaktan çekindikleri kişilerdir. Kimi insanların sandığı gibi kibarlaşan insanlar karşılarındaki insana saygı duyduklarından bunu yapmazlar, aksine samimiyetsizliklerinden yaparlar.

Bu konuda yapılması gereken, kişinin kibarlaşmayı bir yana bırakıp bu şekilde basit karakterini gizlemek yerine ondan kurtulmasıdır. Ancak bu takdirde tavırları normal ve kaliteli olacaktır. Bu ise Kuran ahlakının eksiksizce yaşanması ile mümkün olur.

Samimi Müminlerin Düşünceleri ve Tavırları da Doğal ve Kalitelidir

Müminler ne konuşmalarında ne de hareket ve mimiklerinde suni yöntemlere ihtiyaç duymazlar. Çünkü Allah Kuran’ın “Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’, sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 7-10) ayetleriyle, kontrol altına alınmadığı takdirde, nefsin insanı sınır tanımaz kötülüklere ve basitliğe sürükleyeceğine dikkat çekmiştir. Allah korkusu ve ahiret inancı, insanlara nefislerinde bulunan bu basitliklerden sakınacak gücü ve aklı kazandırır.

Bu özellikler olmadığı takdirde ise, bir insan Allah’ın ahirette kendisini, dünya hayatında gösterdiği tavırlardan sorumlu tutacağını düşünmeden hareket eder. Bu durumda da nefsinin isteklerini yerine getirmekte bir sakınca görmez. İçinden gelen tavır her ne kadar basit de olsa, bundan sakınması için kendisine geçerli bir sebep bulamaz. O anda nefsi kibarlaşmasını ilham ediyorsa hemen bu telkine kapılır. Allah’a hesap vereceğini düşünmediği için de bu tavrı uygulamakta hiçbir sakınca görmez.

Oysa kibarlaşmak da diğer tüm tavır bozuklukları gibi, Allah’ın ayette bildirdiği, nefsin insanları çağırdığı basit davranışlardan biridir. İnsan nefsinin telkinlerine uyarak hareket ettiğinde, insanların gözünde hiçbir şekilde büyümez, aksine küçülür. İçinden gelen duyguları, kötü olduğunu bildiği halde kontrol altına alamamış olmaları bu insanların zayıflıklarını ve vicdanlarını kullanmadıklarını ortaya koyar. Oysaki ‘asil ve güzel olan’, Allah’ın yine ayette belirttiği gibi, nefsin tüm bu kötülük telkinlerine karşı ‘ondan sakınmak ve vicdana uygun bir tavır sergilemek’tir. Bu, emek gerektiren ama aynı zamanda da insanı yücelten, büyüten, insanların saygısını ve sevgisini kazandıran bir ahlaktır.

Asillik dürüstlük ve samimiyete dayalıdır

Müslüman her zaman asil, basit tavırlara, küçük çıkarlara tenezzül etmeyen bir karaktere sahiptir. Cahiliye ahlakını yaşayan kimi insanlar, olaylar karşısında akılcı çözümlere başvurmak yerine, bunları düzen kurarak, entrika çevirerek, yalan söyleyerek halletmeye çalışırlar. Şeytanın telkinlerine uydukları için, dürüstlükle, açık yüreklilikle, samimiyetle çözümlenebilecek konularda içten pazarlıklı, ikiyüzlü ve sinsi yöntemlere başvurabilirler. İman sahibi bir kişi ise, Allah korkusu nedeniyle, cahiliye ahlakından tamamen uzaktır.

Asil insan kıskanç bir tavır göstermekten kaçınır

Allah Kuran’ın “De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden, Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.” (Felak Suresi, 1-5) ayetleriyle, kıskanç kimselerin şerrinden sakınılmasına dikkat çekmiştir. Kuran ahlakını yaşamayan cahiliye toplumlarında kimi insanlar, bu ahlakı çok yoğun olarak yaşarlar. Bu da beraberinde onlara şüpheci tavırları, sebepsiz kaprisleri, küskünlükleri ve sonu olmayan tartışmaları getirir. Onları huzursuz ve mutsuz bir hayata sürükler. Kıskançlıkları yüzünden hem kendilerine, hem çevrelerindekilere, hem de sevdikleri insanlara maddi manevi büyük zararlar verirler. İman sahibi bir kişi ise, bu özelliğin insanı hem dünyada hem de ahirette küçük düşüreceğini ve büyük kayıplara uğratacağını bilerek, nefsinin bu kötü özelliğinden samimiyetle sakınır.

Asil insan alaycı tavırlar sergilemez

Allah, “Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi ‘olmadık-kötü lakaplarla’ çağırmayın…” (Hucurat Suresi, 11) ayetiyle, birbirleriyle alay etmeye, kötü lakaplar takarak küçük düşürmeye yönelik tavırlarına karşı insanları uyarmıştır.

Bu insanlar ahirette alınacak karşılığı düşünmedikleri için alay etmekte, insanların kusurlarını bir eğlence konusu haline dönüştürmekte bir mahsur görmezler. Bunda ciddi anlamda bir kötülük olmadığını öne sürerler ve alayı bir çeşit ‘espri tarzı’ olarak değerlendirirler. Kimi zaman da insanlara yönelik alaycı tavırlarını konuşarak değil, kaş göz işaretleri, imalı birtakım yüz mimikleri ya da el hareketleriyle ifade ederler. Bazen de bu mimiklerin yerini, fısıltıyla yaptıkları konuşmalar alır.

İman sahibi bir kişi ise, bu ve benzeri tavırların hiçbirine tenezzül etmez. Tüm bunların Allah’ın razı olmayacağı, insanı küçük düşüren, asaletten uzaklaştıran ve kişiliğini zedeleyen davranışlar olduğunu bilir. Kuran ahlakına uygun bir tavır içerisinde olmanın insanı daima en asil konuma getireceğini bilerek bu konuda kararlılık gösterir.

Asil insan zandan kaçınır

Allah bir ayette, “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 12) şeklinde bildirerek, ‘insanların gizli yönlerini araştırmanın, arkalarından çekiştirmenin’ yanlışlığını hatırlatmıştır.

Samimi bir Müslüman ise bu konuda da titizlik gösterir ve bu davranışlardan daima sakınır. Kuran ahlakını yaşaması nedeniyle her an asil ve vakarlı bir kişilik sergiler. Her ortamda ve karşılaştığı her tavırda, olabilecek en asil karşılığı vermeye çalışır, Kuran ahlakına en uygun olan tavrı gösterir. Karşısındaki insanlar kendisine basit tavırlarla karşılık verseler bile, o yine de asil ve vakarlı tavırlarından ödün vermez, asaletinde kararlılık gösterir.