Tarih boyunca her toplumun inkar edenleri arasında; çevrelerindeki insanları yönlendiren, bu kimseler tarafından örnek alınan, hayatlarına özenilen birtakım kişiler olmuştur. Allah’a isyan eden ve O’nun ayetlerini yalanlayan bu kimseler, sahip oldukları imkanları, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için kullanmışlardır. Allah Kuran’da bu insanları, “ateşe çağıran önderler” (Kasas Suresi, 41) olarak adlandırmıştır.

Kuran’da geçmiş dönemlerde yaşadıkları bildirilen Firavun ve Karun böyle kimselerdendir. Allah “… Onlar Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi. O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir.” (Hud Suresi, 97-98)ayetleriyle Firavun’un kıyamet gününde kavmini ateşe götürmeye önderlik edeceğini haber vermiştir.

Kendilerinden sonraki tüm toplumlar için önemli birer ibret vesilesi olan Firavun ve Karun’un ortak özelliği, çok büyük bir zenginliğe sahip olmaları, ancak bu imkanlarını şeytanın yolunda kullanmalarıdır. Bunun sonucunda her ikisi de Allah’ın azabıyla karşılaşmışlardır. Çünkü insanların dünya hayatında sahip oldukları hiçbir şey; ne zenginlikleri ne yakın dostları ne de toplumdaki itibarları onları, Allah’ın dünyada ve ahirette vereceği azaptan kurtarabilir. Dolayısıyla bu gibi insanların dünya hayatında inkardan yana gösterdikleri çaba, yalnızca kendi aleyhlerinedir. Allah Kuran’da, Firavun ve Karun gibi “refah içerisinde şımaran önde gelen” kimselerin dünya hayatında yaptıklarıyla “ancak kendilerine yönelik bir düzen kurduklarını” bildirmektedir:

Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar. (Enam Suresi, 123)

Sahip olduğu mal mülk ile övünen ve Allah’a karşı büyüklenen Karun da yıkıma uğramış; sahip oldukları ona hiçbir fayda sağlamamıştır. Kuran’da Karun’un durumu şöyle haber verilmiştir:

Dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz. (Kasas Suresi, 78)

Aynı şekilde Firavun’un sahip olduğu hükümranlık da, Allah’ın azabı karşısında ona bir fayda sağlamamış; Allah Firavun’u, sarayını, tüm mülkünü ve ordusunu helak etmiştir:

… Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik. (Araf Suresi, 137)

Firavun ailesinin ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar, Rablerinin ayetlerini yalanladılar; Biz de günahları dolayısıyla onları helak ettik. Firavun ordusunu suda boğduk. Onların tümü zulmeden kimselerdi. (Enfal Suresi, 54)

Tüm bu ayetler, dünya hayatında ne kadar güç veya imkan sahibi olsa da; Allah’ın kudreti karşısında tüm insanların büyük bir acizlik içerisinde olduklarını göstermektedir. Ancak kimi insanlar dünyanın sahte yüzünü görememeleri sebebiyle, yaşadıkları toplumların önde gelenlerini gözlerinde çok fazla büyütürler. Kimi zaman, sırf zenginlikleri nedeniyle hayranlık duydukları kimselerin yanlış tavırlarına özenip, onları kendilerine örnek alır, hatta onları taklit etmeye çalışırlar. Böyle bir kişinin yanlış davranışlarını -toplumun genel anlayışına ters düşse bile- makul karşılayabilir hatta destekleyebilirler. Karun’un çevresindeki insanlar da bu bakış açısına sahiplerdi. Kuran’da bu kimselerin Karun’un sahip olduğu imkanlara özenerek şöyle söyledikleri bildirilmektedir:

Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” dediler. (Kasas Suresi, 79)

Görüldüğü gibi yaşadıkları toplumlar üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olan “kavmin inkarda önde gidenleri”, çevrelerindeki insanları da şeytanın inkarcı sistemini yaşamaya çağırmış, ellerindeki imkanları bu kimseleri de kendileriyle birlikte azaba sürüklemek için kullanmışlardır. Oysa Allah her insanı samimi imanı yaşamakla ve çevresindekileri de doğruya çağırıp, onları da kötülüklerden sakındırmakla yükümlü kılmıştır. Aksi, kişiye Allah Katında ve ahirette büyük sorumluluklar yükleyecektir. Allah, insanlara güzel örnek olup hayra çağırmak yerine, onları inkara sürükleyen kimselerin ahirette kendi günahlarının yanında onların günahlarını da yüklenebileceklerini bildirmiştir:

Kıyamet gününde kendi günahlarının tümünü ve bilgisizce saptırdıklarının günahlarının bir kısmını yüklenmeleri için. Bak, ne kötü yük yükleniyorlar. (Nahl Suresi, 25)

Dünya hayatında sırf zenginlikleri, itibarları ya da toplumda sağladıkları üstünlükleri nedeniyle kendilerine örnek alıp tabi oldukları insanların ahiretteki gerçek konumlarını görenler, amansız bir pişmanlığa kapılacaklardır. Güçlü ve üstün olduğunu sandıkları bu kimselerin acizlik ve çaresizlik içerisinde olduklarını anlayacaklardır.

Dünya hayatında medet umdukları gibi ahirette de onlardan yardım isteyecek, kendilerini sonsuz cehennem azabından kurtarmalarını talep edeceklerdir. Sahip oldukları imkanlar nedeniyle büyüklenip Allah’ı inkar eden kimseler ise, Allah’ın kudreti karşısında hiçbir şeye güç yetiremediklerini dile getireceklerdir. Allah inkar edenler arasında geçen bu konuşmayı Kuran’da şöyle bildirmektedir:

Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: “Gerçekten biz, size uymuş (tebaanız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?” (Mümin Suresi, 47)

Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: “Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık).” (Mümin Suresi, 48)

Allah’ın Kuran’da verdiği tüm bu bilgiler, dünya hayatında “ateşe çağıran önderlerin” nasıl büyük bir sorumluluk yüklendiklerini ve ahirette nasıl bir azapla karşılık göreceklerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu gerçeklerin bilincine varan bir insanın yapması gereken ise, dünya hayatında sahip olduğu tüm imkanları Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanabilmek için kullanmak olmalıdır. Allah müminlerin bu konudaki dualarını şöyle haber vermiştir:

“Ve onlar: “Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,” diyenlerdir.” (Furkan Suresi, 74)

Allah, insanlara örnek olup hayır için yarışanların öne geçeceklerini, Rabbimiz’e yakınlaştırılıp cennetle ödüllendirileceklerini bildirerek bu ahlakı gösteren kimseleri müjdelemiştir:

Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde. (Vakıa Suresi, 10-12)