İnsanların yaygın olarak uyguladıkları bazı tavırlar vardır ki, bakıldığında bunlar aslında yanlış değildir. Ama, o konuda gösterilebilecek ‘en güzel tavır’ da değildir.Yanlış olmadığı için insanlar arasında çok dikkat çekmeyebilir ya da çok büyük bir rahatsızlık oluşturmayabilir. Ama aslında kimi zaman nezakete, kimi zaman estetiğe, kimi zaman sevgiye saygıya, kimi zaman da inceliğe o kadar uygun değildir. İnsan bir kişinin tavırlarındaki bu yöndeki bir eksikliği en çok, bu detaylarda, ondan daha güzel ahlaklı bir insan ile karşılaştığında fark eder. Bu şekilde iki insan aynı ortamda bulunduğunda, konuşmalardaki ve tavırlardaki farklılıklar çok daha fazla dikkat çekmeye başlar. İşte insan o zaman, bu adı konulmayan, ancak yanlış olduğu hissedilen tavırlar hakkında daha net bir kanaate varır.
İnsanlar günlük hayatlarındaki sohbetlerde ve çevrelerindeki kimselerin tavırlarda aslında bu konunun örneklerine çok fazla rastlarlar. Örneğin bazen insan bir espri yapar, ancak yaptığı bu espri oradaki insanlar üzerinde istenilen etkiyi oluşturmaz. Espri yapılmasındaki amaç, ortamı neşelendirmek, insanlar arasında bir yakınlık, sıcaklık oluşturmaktır. Ancak bazen söylenen sözler ile bu amaca ulaşılmaz. Tam tersine esprinin içerdiği bir ima, seçilen yanlış bir kelime, yanlış yerde yapılan yersiz bir gülüş, esprinin gereğinden biraz daha fazla uzatılması, espri ile belirli bir kişinin hedef alınması, karşı tarafı onore etmeyen, mahcup edecek bir üslup kullanılması, o ortamı neşelendirmek yerine rahatsızlık oluşmasına neden olabilir. Belki kişi gerçekten iyi niyetlidir. Söyleyeceği sözlerin etkisini tam olarak hesap edemediği, detaylı düşünemediği veya istemeden yanlış kelimeler seçtiği için de böyle bir tavır sergilemiş olabilir. Ancak bunları önceden hesap ederek, bu detayları düşünerek hareket edebilmek de güzel ahlakın bir gereğidir. İnsan, aklını, vicdanını kullanarak, olabilecek en güzel söz ve tavırları seçmekle yükümlüdür. Dolayısıyla güzel ve makbul olan, insanın tüm bunları düşünebilecek bir ahlakta olmasıdır.
Bu konunun örneklerini çok fazla artırabilmek mümkündür. Örneğin bir ikramda bulunulduğunda makbul olan, olabilecek en güzel nezaket sözcüklerini seçmek, karşı tarafı en güzel şekilde, saygıyla, sevgiyle onore etmek; abartılı tavırlara kaçmadan, makul ölçüde, ancak doyurucu olacak şekilde memnuniyet bildirmektir. Bu konuda eksik bırakılacak tek bir nokta da, yine karşı tarafta, kalpte bir burkuntu oluşturabilir. Ortada açıkça ‘yanlış’ denilebilecek bir tavır olmaz belki. Ama aksinde oluşacak olan samimi hoşnutluk ile bu burkuntu arasında kıyas yapıldığında, buradaki tavır eksikliği açıkça ortaya çıkar.
Bazen de bir insana, kendisinden daha tecrübeli, daha akıllı, daha detaylı düşünebilen bir kimse tarafından bir tavsiyede bulunulur. Burada da ‘en güzel olan’ tavır, o kişinin -Allah rızası için- emek verip yaptığı konuşmaya, aynı şekilde -Allah rızası için- ‘olabilecek en güzel söz ve davranışlarla’ karşılık vermektir. Eleştiri yapan kişi, o kişinin nefsini karşısına almakta, onun daha iyi, daha mükemmel olması için, özenle ve düşünerek konuşmaktadır. İnsan böyle güzel bir ahlaka, en az aynısıyla, hatta daha güzeliyle karşılık vermelidir. Karşı tarafın sözlerini kabul ettiğini, desteklediğini, anlatılanlara gönülden inandığını, içinde hiçbir kızgınlık, öfke hissetmediğini olabilecek en iyi şekilde ifade etmelidir. Memnun olduğunu, eleştiriden istifade ettiğini, karşı tarafa hak verdiğini, hiçbir rahatsızlık duymadığını en iyi şekilde vurgulamalıdır. Bunun yerine sadece kısa birkaç cümle ile karşılık verirse, hoşnut olup olmadığı konusunda hiçbir yorum yapmazsa, yüzünde memnuniyetsiz bir ifade oluşturursa, sesine sıkıntılı bir ton verirse, karşı tarafın görüşlerine katıldığına dair doyurucu bir açıklama yapmazsa, elbetteki bunun anlamı çok daha farklı olur. Bakıldığında bu kişi aslında yanlış bir söz söylememiş, itiraz etmemiş, ters bir üslup kullanmamıştır. Dolayısıyla aslında sanki yanlış bir şey yapmamış gibidir. Ama daha ince bir vicdan anlayışıyla bakılacak olunursa, bunun böyle bir durumda gösterilebilecek ‘en güzel tavır’ olmadığı da açıktır. Eğer önceki satırlarda anlatıldığı gibi, bu kişi karşı tarafa olan saygısını, sevgisini, hoşnutluğunu en güzel söz, en güzel tavırlar ve en mükemmel şekilde ifade etmiş olsa, elbette ki bu Kuran ahlakına en uygun olan tavır olurdu.
Bunun gibi bir insana bir sevgi sözü söylendiğinde, bir iltifat edildiğinde de, karşı tarafın aynı şekilde tüm detayları göz önünde bulundurarak, ‘olabilecek en güzel karşılığı’ vermesi gerekir. Bu kişi, kendisine iltifat edildiğinde sadece, “Teşekkür ederim” diyerek geçebilir. Elbette bu da güzel bir sözdür ve sanki bunda da bir yanlışlık yok gibidir. Ama aslında yeterli de değildir. Bir insanın karşı tarafa sevgi göstermesindeki, iltifat edip güzel söz söylemesindeki amaçlardan biri, -Allah rızası için- karşılıklı sevgiyi, saygıyı, yakınlığı artırmak, güzel bir ortam oluşturmak, sevinç ve neşe vermektir. Kişinin böyle bir amaçla yapılan bir girişime, en az karşı tarafınki kadar, hatta mümkünse daha fazlasıyla iltifat ederek; candanlıkla, sevgiyle, saygıyla, sevinçle ve en güzel, en onore edici sözleri seçerek karşılık vermesi, çok daha güzel bir ahlak anlayışına sahip olduğunu gösterir.
Tüm bu örneklerin gösterdiği çok önemli bir gerçek vardır: Güzel ahlak, detaylarda gizlidir. Bir insan genel anlamda gerçekten sağlam karakterli, güvenilir, sadık, iyi niyetli, çalışkan bir insan olabilir. Ancak detaylardaki bu eksiklikler de son derece önemlidir. Çünkü bu özellikler bir insanı, -içte hiçbir tereddüt olmaksızın, gönül rahatlığıyla sevilecek ve güvenilecek hale getiren- detaylardır.
Her konuda olduğu gibi insanın, ‘tam olarak adı konulamayan, yanlış denilemeyen ama kalpte tam bir hoşnutluk oluşturmayan’ bu tavırları tespit edebilmedeki ölçüsü ise elbetteki Kuran ayetleri ve vicdanıdır.‘En güzel olan tavırlar’, çevredeki insanlar üzerinde derin sevgi, saygı, şefkat, merhamet, yakınlık, sıcaklık ve hoşnutluk oluşturur. ‘Ortalı olan tavırlar’ ise, karşı taraf üzerinde yine ancak ortalı bir etki bırakır.
Allah’tan korkan bir insanın, Allah’ın en razı olacağı ahlakı bulup onu uygulaması gerekir. Allah’ın rızasının en çoğu, insanın tüm tavırlarında bu detaylara da dikkat etmesindedir. Kuran’da müminlerin göstermesi gereken bu ahlak şöyle bildirilmiştir:
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.(İsra Suresi, 53)