Şimdi bağnazların bu yasaklamalara göre gerçekte nasıl bir dünyanın kendilerini beklediğine bir göz atalım. Hurafecilerin resim ve heykel yasaklamaları eğer günlük hayatta uygulansaydı dünyanın hiçbir yerinde tablo, resim ya da reklam-ilan-duyuru panoları olmayacaktı. Dolayısıyla,
◉ Yazılı tebliğ yapılırken resimli anlatımlar kullanılamayacaktı.
◉ Okul kitaplarında resimli anlatımlar olmayacaktı.
◉ Para banknotlarında resim kullanılamayacaktı.
◉ Saraylardaki ihtişamlı resimler, tablolar, duvar süslemeleri olmayacaktı.
◉ Anatomide insanın faydasına olan, insan bedenini tanıtan çizimli anlatımlar kullanılamayacaktı.
◉ Güzel sanatlar akademisi benzeri sanat okulları olmayacaktı.
◉ Resimli gazete, dergi, kitap, internet olmayacaktı. Televizyon genelde tümüyle resimden oluştuğu için seyredilmesi yasak olacaktı.
◉ Medya organlarının yasaklanmasıyla medyadan alınacak binlerce fayda da terk edilmiş olacaktı. Bunun yanında güzel ahlakı tebliğ etme, Kuran’ın bir şartı olan iyi ve güzeli insanlara anlatma imkanı da ortadan kalkmış olacaktı.
Makyaj, Bakım, Temizlik, Güzel Giyim, Modernlik, Kültür Kısacası “Kalite” İslam’ın Gereklerindendir
Müslüman elbette ki bakımlı yaşayacak, temiz olacak, güzel olacaktır. Çünkü güzellik, bakım, estetik, sanat zevki Allah’ın beğendiği özelliklerdendir ve yukarıdaki ayette belirtildiği gibi özellikle iman edenlere verilmiş bir nimettir. Kuran’da Müslüman kadınların makyaj yapması ve bakımlı olmasının haram olduğuna dair hüküm yoktur. Nitekim Peygamberimiz (sav) döneminde de hanımlar hep en güzel, en bakımlı halleriyle toplum içine çıkmışlardır. O dönemde de kadınlar makyaj yapıyorlardı, hatta Peygamberimiz (sav) başta olmak üzere dönemin erkekleri de gözlerine sürme çekerlerdi. Bir hadisi şerifte şu şekilde bildirilmektedir:
Aişe (ra) rivayet ediyor: Resulullah oruçlu iken sürme sürmüştür. (İbni Mace, Sıyam, 17)
O dönemde Müslüman hanımlar allık, sürme, ruj kullanıyorlar, ellerini ve tırnaklarını kına ile boyuyorlardı. Kadınlar da erkekler de saçlarını özel boyalarla boyamaktaydılar. Öyle ki Peygamberimiz (sav), saçın boyanmasını teşvik eder hatta kendisi de boyardı.
Pek çok hadis kitabında zikredilen bir rivayete göre, Ümmü Habibe’nin babası Ebu Süfyan ölünce üç gün yas tuttuktan sonra, yanaklarına “haluk” sürdüğü ifade edilmiştir. (Belazuri, 1987:184-185) (Haluk sahip olduğu pembemsi sarı renk ile sürüldüğü yerde allık görevi görmektedir.)
Bu konudaki diğer bazı hadisler ise şunlardır:
Taberânî’nin bir rivâyetinde: “Saçların renginin değiştirilerek yabancılara (eâcim) muhâlefet edilmesi” emredilir. (2111)
Hz. Ebû Hüreyre anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yahudîler ve Hristiyanlar (saçlarını) boyamazlar. Siz onlara muhâlefet edin.” [Buhârî, Libâs 67, Enbiya 50; Müslim, Libâs 80, (2103); Ebû Dâvud, Tereccül 18, (4203); Nesâî, Zînet 14, (8, 137); Tirmizî, Libâs 20, (1752).]
Buhari ve Müslim’de, Hz. Enes’ten gelen bir rivayette şöyle denir: “Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (ra) (saçlarını) kına ve ketem ile boyarlardı.”
Süheybü’I-Hayr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “(Ağaran saç ve sakallarınızı boyamada) kullandığınız en iyi boya şüphesiz şu siyahtır. (Çünkü siyah boya) kadınlarınızı size daha çok rağbet ettiricidir, muhalifleriniz içinde de hakkınızda daha çok çekinmeye vesiledir.” (Ebu Davud, Libas 18, (4064), Tereccül 19, (4210); Nesai, Zinet 17, (8,140). Buhari, Libas 66, Menakıb 23; Müslim, Fedail 100-105, (2341); Ebu Davud, Tereccül 18, (4209); Nesai, Zinet 17, (8,140, 141))
Peygamberimiz (sav)’in en çok sarı saçı beğendiği yine hadislerden anlaşılmaktadır:
İbnu Abbâs anlatıyor: “(Saçlarına) kına yakmış bir adam gelmiştir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “Bu ne güzel!” buyurup takdir etti. (Az sonra) kına ve ketem ile boyanmış biri geldi. “Bu evvelkinden de güzel!” buyurdu. Sonra (saçlarını) sarıya boyamış biri daha gelmişti ki: “Bu öbürlerinden de güzel!” buyurdu.” Ebü Dâvud, Tereccül 19, (4211); İbnu Mâce, Libâs 34, (3627).
Kadınlar çok güzel ve bakımlı olmalı, tavırları da her zaman çok asil olmalıdır. Bu kalite anlamına gelir ki, kalite insanların o kişiye saygı duymasına, hürmet göstermesine vesile olur. |
Ahmed ibnu Hanbel’in bir rivâyetinde, Ensâr’dan yaşlanmış, sakalları aklaşmış bir ihtiyarlar grubuna rastladığı vakit: “Ey Ensar topluluğu (saçlarınızı) kızıla boyayın, sarıya boyayın!” tavsiyesinde bulunur.
(Sahabe ve Tabiinin) çoğu sarıya boyamayı uygun bulmuşlardır. Hz. Ali, İbnu Ömer, Ebû Hüreyre vs. bunlardandır. Bir kısmı kına ve ketem ile, bir kısmı za’feran ile bir kısmı siyah boya ile boyamışlardır. Siyahı tercih edenler arasında Hz. Osman Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (yani Hz. Ali’nin iki oğlu), Ukbe İbnu Âmir, İbnu Sîrîn, Ebû Bürde vs. zikredilir.”
Hz. İbnu Ömer’den rivâyete göre, sakalını sufra denen sarı boya ile boyar ve derdi ki: “Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı gördüm, sakalını bununla boyamıştı, en çok sevdiği boya da bu idi. Bununla elbisesini boyadığı da olurdu.” [Ebû Dâvud, Libâs 18, (4064), Tereccül 19, (4210); Nesâî, Zînet 17, (8, 140)]
Ebu Katade ra’dan, “O, Peygamber (sav)’e dedi ki: “Omuzlarıma kadar uzanan (gür) saçlarım var, tarayabilir miyim?” “Evet, ona iyi bak!” Ebu Katade, Peygamber (sav)’in bu “Evet, ona iyi bak” sözünden dolayı çoğu kez saçlarını günde iki kere yağlardı. (Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul Feaid er-Rudani, 2. Baskı, İst, 2009)
Ebu Zer ra’dan: Allah Resulu (sav) buyurdular ki: Beyaz saçları boyayan en güzel şey kına ve ketemdir.
Peygamberimizin (sav) döneminde hanımların oje yerine ellerini ve tırnaklarını kınayla boyadıkları ve Peygamberimizin (sav) de hanımları buna teşvik ettiği pek çok rivayette geçer:
Elinde Resûlullaha mektup bulunan bir kadın, perdenin arkasından işaret etti (elini uzattı) Resûlullah elini tuttu (mektubu almadan çekti) ve: “Bu erkek eli mi, yoksa kadın eli mi bilmiyorum?” buyurdu. Kadın: “Kadın elidir” dedi. Resûlullah (sav): “Eğer sen kadın olsaydın tırnaklanın (rengini) kına ile değiştirirdin” buyurdu. (Ebu Davud, 1992)
Aişe (r.a)’den rivayet edildiğine göre: Hind Binti Utbe: “Yâ Resüllah, benimle bîyat et” dedi. Resûlullah (sav); “Ellerinin (rengini) değiştirinceye kadar seninle bîyat etmeyeceğim…” buyurdu. (Ebu Davud, 4165)
Kadın Güzel Bir Varlıktır, Elbette Bakımlı Olmalıdır
Kadınlar elbette çok güzel ve bakımlı olacak, tavırları çok asil olacaktır. Bu kalite anlamına gelir ki, kalite insanların o kişiye saygı duymasına, hürmet göstermesine vesile olur. Bunun için çok güzel ve zengin olmak değil, Kuran’ın ruhundaki o tertemizliği, güzel ve tertipli görünme isteğini barındırmak gerekir. Müslüman üzerindeki nurunu tamamlayacak şekilde bakımlı ve güzel görünerek kalitesini, görünüm olarak itibar ve saygınlığını artırır. Dünyada herkes saygın, kültürlü ve kendine güvenli bir Müslüman kadın görmekten çok etkilenir. Bu, Allah’ın istediği, beğendiği bir şeydir.
Makyaj; bakımlı ve güzel görünmenin yollarından biridir ve Allah’ın nimetidir. Allah, güzelliğin her türlüsünü sever. Bu nedenle kadınlar, çiçekler, ağaçlar, kelebekler, kuşlar güzel yaratılmıştır. Bir kelebeğin üzerindeki birbiriyle uyumlu renklere, olağanüstü simetriye, uyumlu şekillere daima hayran kalırız. Allah bu güzelliği sever, bu yüzden onu süslü yaratır. Kadınlar da dünyadaki bu süsün bir parçası, hatta en güzelidirler. Kelebek nasıl Rabbimiz tarafından narin yaratılmışsa, kadın da nadir yaratılmıştır. Kendisine nimet olarak verilen bakımla o güzelliği ortaya çıkar ve değerli hale gelir. Kendine özen göstermeyen, kendisine değer vermeyen bir kadının kuşkusuz o süslü, hoş, göze ve kalbe hitap eden güzelliğinin de bir değeri kalmamaktadır.
Makyajı haram kılmaya kalkanlar genellikle güzelliklerden zevk alma ruhunu yitirmiş insanlardır. Onların köhne dünyasında sanat, zevk, mutluluk, neşe, güzellik olmadığı için, ayrıca kendilerince kadını kapatılması ve yok edilmesi gereken bir varlık olarak gördükleri için bir kadının güzelleşmesi yerine çirkinleşmesini tercih ederler. Şu durumda bir soralım: Dünyada hangi ilerici, modern ve kültürlü insan veya toplum, kadını değersiz ve bakımsız kılan bir dini kabul eder? Hangisi bu dinin bir temsilcisi olmak ister? Hangisi böyle bir dini savunur?
Bir kısım Batı toplumları bu sebeple bağnazlığa karşıdırlar ama yanılgıları, bu dinin adını İslam zannetmeleridir.
Bağnazlığın Kadın Karşıtlığının Dehşet Verici Aşaması
Buraya kadar bağnaz zihniyetin, kadının güzel ve bakımlı olmasına nasıl karşı olduğunu, kadının hayatın içinde olmaması için ellerinden geleni yaptıklarını gördük. Ancak bağnaz zihniyetin kadın güzelliğinden şiddetli rahatsızlık duymasının bir çok kişi tarafından bilinmeyen hastalıklı bir yönü daha vardır. Kadınların tüm güzelliğini elinden alan bağnaz zihniyet küçük erkek çocuklara da yönelmiştir. Bu zihniyete göre sadece kadınlar değil, genç erkek çocuklar da baskı altına alınmalıdır. Çünkü bu zihniyet, genç erkek çocuklarının da tahrik unsuru olduğunu, dolayısıyla varlıklarının potansiyel suç ve tehlike olduğunu iddia eder. Kuşkusuz bu son derece sapkın bir bakış açısıdır. Ne var ki, bu ürkütücü ve dehşet verici sapkınlık Kuran’dan uzak bağnaz anlayışın içine yerleşmiştir. İlerleyen satırlarda örneklerini göreceğimiz üzere, hurafe hadis ve rivayetlerde ve bazı alimlerin anlatımlarında bu konu geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu kaynaklara baktığımızda, erkek çocuk görünce aynı ortamda olmamak için kaçıp saklanan, güzel erkek çocuklarının kadından kat kat tehlikeli olduğunu anlatan, bu çocukların sözde yanlarında şeytanla birlikte dolaştıklarına inanan, tertemiz masum el kadar çocuklara bile şehvet gözüyle bakabilen korkunç bir zihniyetle karşılaşırız. Bu gerçek bir kez daha bağnazlığın kendi içinde ne kadar çarpık, hastalıklı ve sorunlu bir zihniyeti barındırdığını gözler önüne serer. Şimdi konuyla ilgili farklı kaynaklarda yer alan bilgileri inceleyelim:
Erkek Çocuk Görünce Eve Kaçıp Kapıyı Üzerine Kilitleme Sapkınlığı
Rivayet ederler ki Abdullah Ibni Ömer bir gün evinin kapısı önünde oturuyorken parlak yüzlü ve yakışıklı bir delikanlı görür, hemen içeri kaçıp kapıyı üzerine kitler. Bir müddet sonra dışardakilere, “O fitne geçip gitti mi?” diye sorar, ona “Gitti” diye cevap verirler, bunun üzerine dışarı çıkar. Orada bulunanlar ona, “Sana ne oldu, yoksa bu hususta Peygamberimiz (sav)’den bir şey mi duydun?” diye sorarlar. O da “Evet, duydum. Böylelerine bakmak, onlar ile konuşmak ve yine onlar ile bir arada oturmak haramdır” diye cevap verir. (İmam Gazali, Kalplerin Keşfi)
Bağnaz zihniyetin en çirkin yönlerinden biri kendi hastalıklı zihniyetlerini sözde meşrulaştırabilmek için Peygamberimiz (sav) adına yalan söylemeleri, Resulullah (sav)’e iftira atmalarıdır. Peygamberimiz (sav)’in asla erkek çocuklarının fitne olmasıyla ilgili bir sözü olmamış, onlarla konuşmayı, yanlarında bulunmayı yasaklamamıştır. Tam tersine çocuklara gösterdiği ilgi, şefkat ve sevgi tüm ümmete örnek olmuştur.
Erkek Çocuklarının Yanında, “On Sekiz Şeytan” Olduğu Yalanı
Fetâvâ-i Hayriyye’de diyor ki; Fitne tehlükesi olunca, âkıl ve bâlig olan güzel oğlanı, babası, kendi evine, terbiyesi altına alır. Sefere, ilm öğrenmeğe, hacca sakalsız göndermez. Bunu kadın gibi korur. Fekat yüzüne peçe örtmez. Sokakda her kadının yanında iki seytân vardır. Oğlanın yanında on sekiz şeytân vardır. Bunlara bakanları aldatmaya çalışırlar. (Tam İlmihal, Seadeti Ebediyye, sf. 164)
Dikkat edilirse bağnazlık, kadınların eve kapatılması, okula gönderilmemesi, kimseyle görüştürülmemesi sapkınlığını yakışıklı erkek çocuklarına da uygulatmaya çalışır.. “Fakat yüzüne peçe örtmez” ifadesi ise bu çocuklara nasıl çarpık bir bakış açısıyla bakıldığını vurgulaması açısından önemlidir. Kuran’da olmayan şekliyle kadınları örtmekle yetinmeyen bağnaz zihniyet, küçük erkek çocuklarının dahi peçe takıp takmamasını gündeme getirmekte, hacca ve ilim öğrenmeye gönderilmemelerine hükmetmektedir. Durumu daha da vahim hale getiren ise, “Oğlanın yanında on sekiz şeytan vardır” ifadesidir. Bu ifade, küçük yaştaki tüm erkek çocuklarını toptan “şeytani” varlıklar olarak itham etmekte ve bu çocukların toplumda güven ve huzur içinde yaşamasını neredeyse imkansız hale getirmektedir. Küçük ve yakışıklı erkek çocuklarının şeytani varlıklar olduğunu düşünen bir zihniyetin sağlıklı, neşeli, huzurlu, bereketli bir toplum meydana getirmesi ise mümkün olmaz.
Erkek Çocuklarına Karşı Kadınlardan 19 Kat Daha Fazla Şehvet Duyulabilir Sapkınlığı
İmam Muhammed hazretleri, bir gün hamama gitti. Bir oğlan çocuk gelip hamamda oturdu. İmam Muhammed onun kim olduğunu sordu. Kendisine “tellak” olduğunu söylediler. Talebelerini azarladı ve genç tellakı dışarıya çıkarttı. Sebebini soranlara şöyle buyurdu: “Erkeklerde kadın şehveti aynıdır; fakat güzel emred (tüysüz oğlanın) şehveti on dokuz (19) kattır!” buyurdular. Emrede (küçük erkek çocuklarına) şehvetsiz olarak bakmak bile haramdır. Zira şehvetle bakmaya yol açar. Elle tutmak ise şehvetten daha büyük bir günahtır. (İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l Beyan Tefsiri, 4/452-553)
Buradaki rivayette de küçük erkek çocuklarına duyulan şehvetin kadınlara duyulandan daha fazla olduğu iddia edilerek son derece anormal bir zihniyet sergilenmektedir. Kadını, akıl ve vicdan sahibi, kıymetli bir varlık olarak görmeyen bağnaz zihniyet için erkek çocuklarının varlığı da adeta suçtur. Öyle ki erkek çocuklarına karşı kadına duyulan şehvetten 19 kat daha fazla şehvet duyulacağı iddia edilmekte, erkek çocuklarının değil yanında bulunmak, yüzüne bakmak dahi haram ilan edilmektedir. Yanında olan her insanda, baktığı her yerde potansiyel suç ve tehdit gören bir insanın sağlıklı düşünmesinin ve yaşamasının mümkün olmayacağı açıktır.
“Erkek Çocuk Kadın Hükmündedir” ve “Erkek Çocuklarına da Kadınlar Gibi Arzu Duyulur” Sapkınlığı
El-Hindiye adlı kitapta şu hüküm yer almaktadır: “Erkek çocuk erkeklik çağına vardığında eğer parlak yüzlü değilse onun hükmü erkeklerin, eğer parlak yüzlü ise onun hükmü kadınların hükmüdür. O tepesinden tırnağına kadar avrettir…” (İbn-i Abidin, Reddü’l Muhtar Fıkıh Külliyatı, Yasaklar, Mubahlar, Bakma ve Dokunma Faslı)
Şehvetle bakıp bakmayacağı hususunda emin olsun veya olmasın, kadına bakmak gibi güzel yüzlü oğlanlara bakmak da haramdır. Zira genç oğlan, kadın gibi güzeldir, kadına arzu duyulduğu gibi ona da arzu duyulur. Kaldı ki kadına ulaşmak imkânından daha çok genç oğlanla bir araya gelmek imkânı vardır. (Fetâvâ-i Hindiyye)
Erkek çocuğunu kadın hükmünde görmek kuşkusuz çok sapkınca bir yorumdur. Milyonlarca okulda yüzbinlerce erkek çocuğu eğitim görmekte, on binlerce öğretmen görev yapmaktadır. Hiçbir öğretmen bu çocuklara şehvetle veya sapkınca bir duyguyla bakmaz. Böyle anormal bir fikir akla dahi gelmez. Ancak bağnazlığın karanlık dünyasında her türlü çarpıklık ve dehşet vardır.
Küçük yaştaki erkek çocuğuna dahi kadın gözüyle bakan bir zihniyetin ne kadar korkunç bir dünya tasavvuru olduğu açıktır. Böyle bir dünyada güzellik, sevgi, dostluk, arkadaşlık yoktur. Bu dünyada sanat yoktur, özgür düşünce yoktur, insanların telif gücü kalmamıştır. Bu dünya insanları, içine kapalı, her şeyi suç olarak gören, korku dolu ve tedirgin insanlardır. Bu zihniyetin hakim olduğu bir toplumda, huzurun ve mutluluğun olması imkansızdır. Bu karanlık dünyayı ortadan kaldırmanın yolu ise Allah’ın Kitabı’na sarılmak, Kuran’ın güzel ruhuyla yaşamaktır.
Erkek Çocuklarının Sesinin Haram Olduğu İddiası
Kadınların tüm güzelliğini elinden alan bağnaz zihniyet küçük erkek çocuklara da yönelmiştir. Ve bu zihniyet, genç erkek çocuklarının da tahrik unsuru olduğunu, dolayısıyla varlıklarının potansiyel suç ve tehlike olduğunu iddia eder. Kuşkusuz bu son derece sapkın bir bakış açısıdır. |
Kadın, kız veya parlak oğlan sesini, yanında kendilerini görerek dinlemek, mahremleri olmayan [yabancı] erkeklere haramdır. Bunları görünce, temiz kalb sıkılır, kararır, hasta olur, za’îfler. Nefs zevk alır, kuvvetlenir, azar. Şeytân, nefsin, hareketine yardım eder. (Tam İlmihal, Seadeti Ebediyye, sf. 720)
Küçük yaştaki erkek çocuğunu cinsel bir obje gibi görmek tarif edilmesi zor bir sapkınlıktır. Bağnaz zihniyetin bu konudaki açıklamaları dehşet vericidir. Öyle ki erkek çocuğunun sesi duyulsa dahi “nefsin azacağını” iddia eder ve bu sözde “tehlikeyi” ortadan kaldırmak için erkek çocuklarının sesini de yasaklar.
Kadın güzelliğine karşı olan, kadını ya eve kapamayı ya da adeta insanlıktan çıkacak derecede bakımsız ve özensiz hale getirmeyi amaçlayan bağnazlık bununla yetinmez, erkek çocuklarını da tehdit unsuru olarak görür. Hatta bununla da yetinmez oyuncak bebekleri ve hatta su bidonlarını dahi “tahrik edici” olarak niteler ve yasaklamak ister. Görüldüğü gibi, Kuran dışı din anlayışının türettiği kadın ve dekolte karşıtlığının geldiği aşama erkek çocuklarının yüzlerine bakmanın dahi haram kılındığı çok çarpık bir dünya oluşturmaktadır. Allah ayette bu zihniyette olanların batıl dinlerinin nasıl karmakarışık olduğunu şöyle bildirmiştir:
Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak. (Enam Suresi, 137)
Hurafelere dayalı İslam anlayışında kişilerin şahsi görüşlerine göre farklı yorumlar yapılır. Müslüman ise sadece Allah’ın indirdiğiyle yani Kuran ile hükmetmekle yükümlüdür.
Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle (Kuran ile) hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma… (Maide Suresi, 48)