Bazıları da ayette “ziynet” kelimesi ile kastedilenin “boncuk, takı gibi süs eşyaları” olduğunu iddia edebilmektedirler ki bu da bazı sözde hadislere dayanılarak yapılan tevillerin yanlışlığının ve garipliğinin anlaşılması bakımından manidardır. Bu şaşkınlık uyandırıcı iddiaya göre bir erkek öylesine vahşi bir içgüdüyle yaşamaktadır ki, bir boncuğa bakmak bile onun kontrolden çıkmasına yetmektedir. O yüzden bu garip zihniyete göre apar topar boncuklar yasaklanır ki son derece vahşi bir varlık olan “erkek” dizginlenebilsin!
Bu ürkütücü mantık, bağnazların aslında Müslüman bir erkeğe bakış açısını da göstermektedir. Oysa Müslüman bir erkek, Allah’tan korkan bir varlıktır. Haram olan fiilleri etrafta bir şeyler yasaklandığı için değil Allah istemediği için yapmaz. Müslüman bir erkek, açık bir kadın veya bir avuç boncuk gördüğü için kendisini kaybeden, kontrolden çıkan, hayvani içgüdülerle yaşayan bir varlık değildir. Bunu iddia etmek, Müslüman bir erkeğe yönelik yapılmış çok büyük bir hakarettir.
Yapılan söz konusu yorumlar gerçekte bağnazların vahşi zihniyetlerinin anlaşılması bakımından son derece önemlidir. Bağnazların yorumlarını bir kenara koyup yalnızca Kuran’a başvurduğumuzda ise, ayette geçen ziynet kelimesinin ne anlama geldiğinin çok açık olduğunu görürüz.
Ziynet Kelimesi Kuran’da Nasıl Kullanılıyor?
Bağnaz mantığın süsleri yasaklama, kolye, küpe gibi takıları engelleme mantığının tam tersine Allah Kuran’daki ayetlerde süs eşyalarını ve takıları iman edenler için indirdiğini/çıkardığını, hatta mescitlere bakımlı ve güzel giysilerle gidilmesi gerektiğini bildirmektedir:
Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. …(Araf Suresi, 31)
Allah bir ayetinde: “De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?…”“ (Araf Suresi, 32) diye belirterek, Allah’ın helal kıldığı takıları dahi haram kılacak bir zihniyetin ortaya çıkacağını haber vermektedir. Ayetin devamında ise; “…De ki: ‘Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır.’ Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Araf Suresi, 32) ifadesiyle ziynet, takı ve süslerin Müslümanlara dünyada verilmiş güzel birer nimet olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca ahirette yalnızca onlara ait olacağı belirtilerek bu güzelliklere en çok iman edenlerin layık olduğu da belirtilmektedir. Allah bu güzellikleri iman sahiplerine layık görmüşken bağnazların bunu Müslümanlara yasaklamaya çalışmaları Kuran zihniyeti ile ne kadar çeliştiklerinin bir diğer delilidir.
Ziynet kelimesinin süs olarak kullanıldığı bir başka ayet ise şöyledir:
Ey Ademoğulları, Biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size ‘süs kazandıracak bir giyim’ indirdik (var ettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah’ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler. (Araf Suresi, 26)
Nur Suresi, 31. Ayette Belirtilen Süsler Bölgesi
Yukarıda süs ifadesinin kullanıldığı söz konusu ayetlerde Allah, ziynetler yani takılar ile süslenilmesini kastetmektedir. Ancak, detaylı açıklandığı gibi, Nur Suresi 31. ayette bahsedilen süsler kelimesinin takı, inci, boncuk ile alakası yoktur. Burada kadınların aile içindeki yaşamları örnek verilmekte ve kadınlara aile içinde nasıl bir özgürlük tanındığı görülmektedir. Şimdi ayetin “süsler” ile ilgili olan bölümünü kelime kelime inceleyerek görelim:
…Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından, kocalarının babalarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur Suresi, 31)
Ayetin anlatımından burada geçen süs kelimesinin boncuk veya takı değil, açık bir şekilde mahrem yerlere işaret ettiği görülebilmektedir. Ayette “süslerin” gösterilebileceği kişiler sayılmıştır. Bu kişilerin arasında kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçiler ve kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklar bulunmaktadır. Özellikle kadınların mahrem yerlerini tanımayan çocuklar bilgisinin verilmiş olması zaten başlı başına süs kelimesi ile kastedilenin mahrem yerleri olduğunu göstermektedir.
Kuran’da çok nezih, çok mükemmel bir anlatım vardır. Bu nedenle kelimeler çok özenlidir, inceliklidir ve detaylı incelendiğinde bu hemen anlaşılır. Mahrem yerleri, Kuran’daki bu muhteşem nezakete ve edebi sanata uygun şekilde tarif edilmiş ve süs olarak betimlenmiştir.
Bir kısım tefsircilerin, Nur Suresi 31. ayetten zorla başörtüsü yorumunu çıkarabilmek için başvurdukları en büyük dayanak kuşkusuz ki bu konuyla ilgili mevzu hadislerdir. Söz konusu sahte hadisler, ayet ile o kadar büyük ve galiz çelişkiler içermektedir ki açık bir değerlendirme ile bu çok rahatlıkla anlaşılabilir. Şimdi, söz konusu mevzu hadislerin nasıl Kuran ile çeliştiğini, bu sahte hadislerin nasıl İslam camiasını başörtüsü konusunda yanlış yönlendirdiğini ve içerdikleri bariz mantık bozukluklarını inceleyelim:
Kuran tercümelerini yapan geleneksel islam anlayışına sahip bir kısım kişiler, parantez yoluyla veya doğrudan metnin kendisinde anlam değişikliğine meyletmektedirler. Nur Suresi 31. ayette hiçbir şekilde başörtüsü kelimesi geçmemesine rağmen parantez içinde veya doğrudan metnin kendisinde başörtüsü kelimesini kullanmaktan çekinmemişlerdir. Oysa bu yorum kaldırıldığında ayetin, göğüs bölgesinin örtülmesine işaret ettiği açıktır. |
Başörtüsü Konusunda Kullanılan Mevzu Hadisler ve İçerdikleri Çelişkiler
Tüm delilleriyle görüldüğü gibi Kuran’da başörtüsü konusuna delil gösterilmeye çalışılan Nur Suresi 31. ayette kesin olarak başörtüsü kelimesi geçmemektedir. Fakat bu yanlış, bir kısım mevzu hadislerin İslam literatürüne dahil edilmesiyle yaygınlaştırılmış ve bugüne kadar gelmiştir. Bağnazların türettikleri sahte hadisler, müthiş mantık bozuklukları ve tutarsızlıklarla doludur. Şimdi bunlardan bazı örnekler görelim:
Hz. Aişe (R.A): “Allah ilk muhacir kadınlara rahmet eyleye, Yüce Allah: “Mü’min kadınlar başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” âyetini indirince, onlar eteklerinden bir parça keserek, onunla başlarını örttüler.” der. (Buhâri, Tefsir, Tefsir-u Süreti’n-Nûr, 13 (V, 13) Ebû Dâvûd, Libâs, 33(IV, 3577; Beyhaki, VII, 88)
Hazret-i Âişe validemiz de buyurdu ki: İlk muhacir kadınlara Allah rahmet etsin! Tesettür âyeti inince, hemen futalarını (ipekli peştemal) yırtıp başlarını örttüler. [Buhari, Nesai]
Bir kısım mealciler, Nur Suresi 31. ayete başörtüsü hükmünü dahil edebilmek için ayeti çeşitli eklemeler ve yönlendirici çevirilerle mevzu hadislere uyarlamaya çalışmışlardır. Söz konusu sahte hadisler, ayetin inmesi ile birlikte Müslüman kadınların eteklerini kesip başörtüsü yaptıklarını iddia eder. Bu mantıksız iddiaya göre kadının göğüsleri ve bacakları açıkta kalmış, fakat başı örtülmüş durumdadır. |
Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır: Biz Aişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz. Aişe dedi ki: “Şüphesiz Kureyş kadınlarının bir takım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allaha yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim, Nur Suresi’ndeki kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kızlarına, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek baş örtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında baş örtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.” (Buhari : Tefsiru Sure 24/12 – Ebu Davud : Libas 29 – Ahmed b. Hanbel : VI 188) (İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, syf. 5880)
Görüldüğü gibi bu hadislerin tümünde, Nur Suresi 31. ayetin inmesi üzerine Müslüman kadınların hemen kendi eteklerinden bir parça kesip başlarına sardıkları iddiası vardır. Zaten en şiddetli mantık çöküntüsü burada başlar. Şimdi, söz konusu mevzu hadislerdeki mantık boşluklarını ve nasıl Kuran ile çeliştiklerini birer birer inceleyelim:
Ayette “…örtülerini, yakalarının üstüne koysunlar…” ifadesi ile daha önce detaylı incelediğimiz gibi kadınların göğüslerini kapatmaları ifade edilmektedir. Fakat söz konusu hadislerde, bu ayetin indirilmesinin üzerine Müslüman kadınların hemen elbiselerinden bir parça keserek göğüslerini değil de başlarını örttükleri belirtilir. Oysa ayette başların örtülmesine yönelik hiçbir ifade geçmemektedir. Söz konusu hadislerin hiçbirinde Müslüman kadınların ayetin asıl hükmünü yerine getirdikleri, yani göğüslerini örttüklerine dair bir açıklama yer almamaktadır.
Buradaki izaha göre, kadınlar kendi eteklerinden parçalar kesmişler bununla ayetin hükmü olan göğüslerini örteceklerine başörtüsü olarak başlarına koymuşlardır. Daha önce açıkladığımız “başörtülerini salsınlar” şeklindeki hatalı tefsiri haklı çıkarmak için hadise eklenen bu uygulamaya göre etekten kesilen parça o kadar büyük olmalıdır ki, hem kafayı hem de göğsü örtebilecek kadar aşağı inebilmelidir.
Bu izaha göre söz konusu kadın göğsü açık haldedir, fakat başını 2 defa örtmüştür. Oysa bu bölümün başından beri delilleriyle açıkladığımız gibi Nur Suresi 31. ayet kadınların “sadece” göğüs bölgelerini örtmeleri için indirilmiş bir ayettir.
“Başörtülerini salsınlar” izahının taraftarı olan bir kısım tefsircilerin kendi iddialarını haklı çıkarmak için “başta zaten var olan bir başörtüsü” izahıyla hareket ettiklerinden bahsetmiştik. Onlar, ayette başörtü ifadesinin geçtiğini ispat edebilmek için böyle bir iddiayla ortaya çıkmakta ve ayetin hitap ettiği kadınların zaten bir başörtüsüne sahip olduğunu iddia etmektedirler. Oysa söz konusu mevzu hadislerde, bu ayet indiğinde kadınların kendi eteklerini keserek başörtüsü yaptıkları iddiası vardır. Söz konusu tefsircilerin en büyük dayanak kabul ettikleri bu mevzu hadisler nasıl olmaktadır da onların izahlarıyla bu kadar çelişebilmektedir?
1 Hadislerin 3’ünde de “Mümin kadınlar başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” âyetini indirince… “ şeklinde ayetin indirildiği anlatılıyor. Bu uydurma hadislerdeki izaha göre, kadınların başında başörtüsü olduğu ve başörtüsünün başlarından aşağı sarktığı ancak göğüslerinin açık olduğu söyleniyor. a. UYDURMA HADİSLERDEKİ İZAHA GÖRE 2 Uydurma hadiste, ayete eklenen ifadeye göre, kadınların başlarında örtü varken göğüslerinin üstüne de başlarından arta kalan o büyükçe olan örtüyü örtecekleri ve göğüslerinin de böylece kapanacağı söyleniyor. d. UYDURMA HADİSTE AYETE EKLENEN İFADEYE GÖRE 3 Ancak buna rağmen 3 hadiste de başlarındaki uzun örtü ile göğüsler kapanmıyor. Ancak bakın bu uydurma hadislerle ne yapıldığı iddia ediliyor. f. UYDURMA HADİSTE AYETE EKLENEN İFADEYE GÖRE 4 Uydurma hadislere göre, ayet inince kadınların eteklerinden veya elbiselerinden bir parça kestikleri ve zaten örtülü olan başlarına bir örtü daha ekledikleri söyleniyor. 5 Uydurma hadislerde geçen “ONLAR ETEKLERİNDEN BİR PARÇA KESTİLER ONUNLA BAŞLARINI ÖRTTÜLER……” ifadesi ile kadınların, başlarında olan örtülerle göğüslerini kapamadıkları, eteklerinden, elbiselerinden parçalar kesip bunlarla bir kere daha başlarını kapadıkları iddia ediliyor. Ve bu şekilde Allah’ın emri olduğunu söyledikleri “başınızdan sarkan örtüyle örtün” hükmüne de uymamış oluyorlar. i. ETEKLERİNİ KESİP BAŞLARINI İKİNCİ BAŞÖRTÜ İLE ÖRTTÜLER 6 Bu uydurma hadisler kadınların, örtülü başlarını bir kere daha örttüklerini söylüyor. Ancak bu izahlara göre göğüsleri hala açıkta. Yani bu hadislerle hem Allah’ın ayetine olmayan bir hükmü ekliyorlar. Hem de ekledikleri bu hükmü de yerine getirmiyorlar. Görüldüğü gibi bu bozuk mantık, Allah’ın hurafe uyduranların tuzağını ayaklarına doladığının ispatıdır. l. UYDURMA HADİSLERİN İDDİASINA GÖRE |
Çelişir, çünkü İslam‘a Kuran dışında sahte hükümler getirmeye çalışanların dinleri böylesine derin mantık boşlukları ile doludur. Her batıl izah Kuran ile çelişir ve içinde müthiş mantıksızlıklar barındırır. Nur Suresi 31. ayet, anlaşılması son derece kolay ve açık bir ayet olmasına rağmen, sırf başörtüsü konusunu bu ayetten çıkarabilmek için yapılan aldatıcı yorumlar olayın vehametini gözler önüne sermektedir. Söz konusu mevzu hadislerin ışığında yapılan yorumlar ve varılan sonuçlar ise dehşet vericidir. İleride detaylı olarak açıklayacağımız üzere Kuran’da kadına gerektiği durumlarda, rahatsız edilmemek için çarşafla tüm bedenini örtmesi bildirilmiştir. Ancak gerekli durum hususu kadının vicdanına ve aklına bırakılmıştır. Kuran’a göre mümin kadınlar sözle veya tavırla rahatsız edileceklerini düşündükleri bir ortama girecekleri zaman dekoltelerini kapar, baştan aşağı, hiçbir yerleri görünmeyecek ve hatları belli olmayacak şekilde çarşaf giyerler.
Burada ayrıca hatırlatalım: Hadis külliyatında Peygamberimiz (sav) döneminde kadın ve erkeklerin aynı kaptan abdest aldıkları da geçmektedir. (Bkz: Buhari, Vudu 43; Ebu Davud, Taharet 39; İbni Mace, Taharet 36; Nesai, Taharet 56) Abdeste konu olan yerler ayak, dirseklere kadar kollar, yüz ve baş olduğuna göre bu hadisten, kadınların erkeklerle yan yana ve başları açık oldukları anlaşılabilmektedir. Fakat bağnazların özelliği, işlerine gelmeyen hadisleri dikkate almamalarıdır.
Bizim ölçümüz Kuran olduğu ve Kuran‘daki izahlar da son derece açık olduğuna göre, kadınların erkeklerle aynı ortamda başları açık şekilde bulunmaları Kuran‘a uygun olan davranıştır.
Kuran’da Haramlar Muğlak Bırakılmamıştır
“Kadının kesilmiş tırnakları bile haram” hükmünü çıkaran bağnaz zihniyeti incelerken şu önemli konunun açıklanması elzemdir. Allah Kuran’da haram ve helalleri çok kesin ve net izahlarla bizlere bildirmiştir. Müslümanlar, örneğin domuz eti yemenin haram olduğu gerçeğini; “O, size ölüyü (leşi)- kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı…” (Bakara Suresi, 173) ayeti ile öğrenmişlerdir. “Kesin olarak haram kıldı” hükmünde bir Müslümanın tereddüte düşeceği, yorumlara ve tefsirlere göre çıkarımlar yapacağı, ikilemde kalacağı hiçbir şey yoktur. Bir başka örnek ise faiz örneğidir. “…Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır…” (Bakara Suresi, 275) ayeti ile faiz açık ve kesin olarak Müslümanlara yasaklanmıştır. Bu ayete rağmen hiç kimse bu konuyu tartışmaya açamaz, “faiz alışverişten farksızdır” çıkarımını yapamaz.
Dolayısıyla bizler haramları bir kısım tefsircilerin kendi zannı galibleriyle yaptıkları çıkarımlardan, ayetlere ekledikleri parantez içi yorumlardan veya mevzu hadislerden değil, doğrudan ayetin kendisinden öğreniriz. Nur Suresi 31. ayette de bu anlamda, yukarıda incelediğimiz şekilde çok net bir anlatım vardır. Fakat bir kısım tefsircilerin başvurduğu ayetlerin içine parantezlerle yorumlar ekleme hatası özellikle bu ayet söz konusu olduğunda da çok defa yapılmıştır. Örneğin kimi tefsirciler, kendilerine göre hükümler koyan mezhep imamlarının etkisinde kalarak bu ayete parantez içinde “yüz ve el gibi görünen kısımları hariç” şeklinde bir ekleme yapmışlardır. Oysa Nur Suresi’nin 31. ayetinde hiçbir şekilde el, yüz ya da saçların kaptılması hükmü yoktur. Kadının kendi gerekli gördüğü durumlarda, korunmak için, geçici olarak çarşafla tamamen kapanması gerektiğini bildiren ayet Ahzab Suresi’nin 59. ayetidir.
Sadece Kadını ve Kadın Bedenini Kapatma Arzusu
Kuran’a göre kadın, gerekli gördüğü durumlarda, kendisini korumak için geçici olarak çarşafla dekoltesini tamamen kapar. Buna ise kendi aklı, imanı ve vicdanıyla karar verir. |
Her nedense bağnazların Kuran‘a yönelik yorumları, mevzu hadislerin de etkisiyle daima kadını eve kapama veya kadının vücudunu kapatma üzerine olmuştur. İddia ettikleri en büyük gerekçe ise tahrik edicilik unsurudur. Oysa, kadın vücudu erkekler için ne kadar çekici ise erkek vücudu da bir kadın için aynı şekilde çekicidir. Kuran‘a göre iki cins arasında vicdani ve ahlaki sorumluluk olarak herhangi bir ayrım olmadığına göre, erkeklerin tahrik olma korkusu yüzünden kadınları kapatmaya veya yok etmeye çalışmalarının da bir mantığı yoktur. Eğer sorun erkeklerin tahrik olması ise, şu durumda erkeklerin kendilerini eve kapatması veya dışarıda etrafı görmeyecek şekilde yüzlerini bir örtü ile kapatarak çıkmaları daha mantıklıdır. Kendi tahrik olma ihtimalleri nedeniyle kadını kapatacaklarına böyle bir riski külliyen ortadan kaldırmayı seçmeleri gerekir.
Bu durum konuyla ilgili her detayda uygulanabilir. Örneğin, kadının sesi bazıları tarafından tahrik edici olarak düşünülüyor ve bu nedenle konuşması engelleniyorsa aynı şey erkekler için de geçerlidir. Eğer kadının anlattıkları, söylediği şarkılar dinlenmeyecekse, aynı şekilde kadınların da erkek sesinden tahrik olabileceği dikkate alınarak bu kısıtlamanın erkeğe de getirilmesi gerekir. Eğer bağnaz mantığın sahte kurallarını geçerli ilan etmek istiyor ve bu konuda insanları ikna etmeye çalışıyorlarsa, o zaman aynı uygulamayı erkeğe yönelik de yapmaları gerekmektedir.
Fakat elbette ki İslam’da geçerli olan Kuran’ın mantığıdır ve Kuran’ın mantığında böyle bir kısıtlama yoktur. Bağnazların getirmeye çalıştığı bu kısıtlamalar, kuşkusuz ki özgürlükleri ortadan kaldırma maksatlı olarak uydurulmuş, toplumu çıkmaza sokacak, kendilerine de içinde yaşadıkları toplumlara da felaket getirecek uygulamalardır.
Kadın ve erkek, her konuda olduğu gibi iffet konusunda da eşittir. Kadına zina haram olduğu gibi erkeğe de haramdır. Ahzab Suresi’nin 35. ayetinde, “ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar” ifadesiyle açıkça belirtildiği gibi bir kadın, ahlaklı olmak, iffetini ve ırzını korumak zorunda olduğu gibi erkek de ahlaklı olmak, iffetini ve ırzını korumak zorundadır. Ancak bunun yolu insanları kapatmak, dışarı çıkarmamak, görüştürmemek, konuşturmamak değildir. Bunun yolu, Kuran ahlakını bir ahlak biçimi olarak benimsemektir. İnsan, içgüdüleriyle hareket eden, dürtüleri onu nereye iterse oraya sürüklenen vahşi bir varlık değildir. İnsan; aklı, bilinci ve en önemlisi Allah’ın kendisine öğrettiği ahlak ile Allah korkusu ve sevgisi ile doğruyu yanlıştan ayıran ve insan özelliğini alan bir varlıktır.
Dolayısıyla bir insanın iffetli davranıp davranmayacağını belirleyecek unsur, karşı tarafın ne kadar açık giyinip, saç telinin ne kadarının gözüktüğü değil; onun Allah korkusu ve ahlakıdır. Allah bir ayette, “…Görünmezlikte kimin Kendisinden korktuğunu ortaya çıkarmak için… (Maide Suresi, 94)” şeklinde buyurarak insanları hiç kimsenin görmediği ortamlarda da deneyeceğini bildirmiştir. Dolayısıyla insanların zor kullanarak, evlere hapsedilerek, engellenerek, şiddet yolu kullanarak dini yaşamaları veya helal-haramlara dikkat etmeleri sağlanamaz. İman, ahlak ve ibadet sadece kalpten istenerek yapılmalıdır.
Kuran’da Başörtüsü Değil Cilbab Tarif Edilir:
Yukarıda yaptığımız bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi Nur Suresinin 31. ayeti, çeşitli tefsircilerin zorlama izahları ve bir kısım mevzu hadislerin de etkisiyle, neredeyse bir tabu haline getirilmiş olan başörtüsü konusu için adeta bir delil olarak kullanılmaktadır. İçinde başörtüsü kelimesinin geçmediği, baş ile ilgili hiçbir bilginin verilmediği, çok açık bir şekilde göğsün kapatılmasını tarif eden bir ayetin, nasıl bu kadar farklı bir yorum için kullanılabildiği hayret vericidir.
Hayret verici olan bir diğer husus da, Kuran’da geçmeyen başörtüsü konusunu adeta dinin tek şartı gibi gören pek çok kişinin, açıkça çarşaftan bahsedilen Ahzab Suresi’nin 59. ayetinden hiç bahsetmemeleridir. Kuran’da olmayan başörtüsünü bir hüküm ve bir tabu haline getirmiş, fakat Kuran’da olan çarşaf hükmünü tamamen göz ardı etmişlerdir.
Şimdi, Ahzab Suresi’nde çarşaf hükmünün nasıl geçtiği ve neden bu ayetin başörtüsü savunucuları tarafından göz ardı edildiği konusunu inceleyelim:
Ahzab Suresi 59. Ayetin Açıklaması
Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzab Suresi 59)
Cilbab kelimesinin anlamı, “tepeden tırnağa kadar örten rida veya kisveden yahut başka cinsten olan her türlü örtü, elbise” demektir. Dolayısıyla Ahzab Suresi’nin bu ayetinde çok açık bir şekilde cilbab yani başı ve bütün vücudu örten çarşaf tarif edilmektedir. Böyle bir kıyafetin giyilmesi için ise ayette belirtilen önemli bir şart vardır: Müslüman kadınların özgür ve iffetli tanınmaları.
Bunun anlamı şudur, bazı ortamlar kadınların rahat hareket etmeleri veya rahat giyinmeleri için müsait değildir. Genel toplum yapısı ve orada bulunan insanların ahlak anlayışı kimi zaman medeniyet seviyesinin gerisindedir. Kimi toplumlar her açık kadını belli bir bakış açısıyla adeta damgalar ve onlara sözle veya fiziksel tacizde bulunacak kadar bile ileri gidebilirler. Normal şartlarda Müslüman kadınlar mecbur olmadıkça zaten böyle toplulukların içinde bulunmazlar. Fakat bulunmaları gerektiğinde bir Müslüman kadının tedbir alması ve etraftaki insanlara Müslüman ve iffetli bir kadın olduğunu göstererek muhtemel bir eziyetten kaçınması gerekir. Böyle ortamlarda Müslüman kadınlar üzerlerine aldıkları çarşaf ile buna tedbir almış olurlar.
Bu elbette bir kadının kendi kanaatine kalmış bir durumdur. Genellikle günümüzdeki demokratik ve modern toplumlar bu “güvensiz ortam” tarifine uymamaktadır. Dolayısıyla Batı toplumlarında kadınlar kendilerini güvende görerek çarşaf giyme ihtiyacı hissetmezler. Fakat bazı kadınlar için bu toplumlarda da tehlike arz edecek kişiler bulunabilir. Dolayısıyla bir Müslüman kadın eğer kendisini güvende görmüyorsa, Batı toplumu içinde bile çarşaf giyebilir çünkü ayetteki şart, bir Müslüman kadının giyim şekli yüzünden yanlış değerlendirilip eziyet görmesinin engellenmesidir.
Başörtüsüne Sahip Çıkmak ama “Cilbab”dan Hiç Bahsetmemek
Buradan başörtüsü konusuna gelinecek olursa, dilerse bir kadın, “başörtüsü uygulaması Kuran’da var ve ben bunu Ahzab Suresi’nin 59. ayetinde görüyorum” diyerek başörtüsü takabilir. Çarşaf yerine başörtüsü tercih etmiştir ve kapanmayı bu şekilde algılamıştır. Fakat bir insan “başörtüsü uygulaması Kuran’da var ve ben bunu Nur Suresi’nin 31. ayetinde görüyorum” derse doğruyu söylememiş olur. İşte bu bir tehlikedir. Çünkü Rabbimiz, helalleri haram sayan veya Kuran ayetlerine yönelik dillerini eğip bükenlerin hükmünü açıklamıştır. Kuran ayetinde olmayan bir hükmün –doğruyu bilmesine rağmen- olduğunu iddia etmek, Allah Katında büyük bir suç olabilir.
Şaşırtıcı olan ise, bazı kişilerin başörtüsünü adeta dinin temel bir simgesi olarak kabul edip buna keskin bir üslupla sahip çıkarken, Kuran’daki çarşaf hükmünden hiç bahsetmemeleridir.
Gerçekten de dindarlığın ölçüsünü başörtüsünde arayan ve Allah takvayı üstün tutarken başörtüsüne göre üstünlük arayışı içinde olan bir kısım kişiler nedense Kuran’da asıl hüküm olan cilbab konusundan hiç bahsetmezler. Gerçekte Kuran’da başörtüsü ile ilgili hiçbir hüküm olmamasına ama cilbab konusunda açık bir hüküm olmasına rağmen, Kuran’da olmayan hükmün savunuculuğunu yapmayı tercih ederler. Başörtüsü bu kadar gündeme gelirken, dünya çapında genel olarak cilbab konusunun hiç dile getirilmiyor oluşu gerçekten şaşırtıcıdır.
Dilerse bir kadın, “başörtüsü uygulaması Kuran‘da var ve ben bunu Ahzab Suresi‘nin 59. ayetinde görüyorum” diyerek başörtüsü takabilir. Çarşaf yerine başörtüsü tercih etmiştir ve kapanmayı bu şekilde algılamıştır. Fakat “bu, Nur Suresi 31. ayetin hükmü” derse doğru söylememiş olur. Çünkü Kuran‘da açıkça başörtüsü hükmü geçmemektedir. Ahzab Suresinin 59. ayetinde geçen cilbabın giyilmesiyle ilgili hüküm tümüyle Müslüman kadının kendi kanaatine bırakılmıştır. Demokratik ve medeni toplumlarda kadınlar kendilerini tehlikede hissetmediklerinden çoğunlukla cilbab giymeyi tercih etmezler. Fakat bazı kadınlar bu toplumlarda da kendilerini güvencede hissetmeyebilir ve çarşafı tercih edebilirler. Ölçü, kadının giyim şekli yüzünden yanlış değerlendirilip eziyet görmesinin engellenmesidir. |