Zekat vermeyenden zorla alınması, direnirse savaş açılması ve öldürülmesi: Ebu Bekr radiyAllahu anh: “VAllahi her kim namazla zekâtı aynı görmezse onunla harb ederim. Çünkü zekât malın hakkıdır. Allah’a yemin ederim ki bunlar Rasulullah’a verdikleri bir keçi yavrusunu dahi benden esirgerlerse bundan dolayı muhakkak onların boynunu vururum.” buyurdu.  (Buhari, Müslim)

Zekat, Kuran’da bildirilen bir ibadettir. Her ibadet gibi Müslümanlara farz kılınmıştır ve Allah’a olan sevgi nedeniyle kalpten ve içten yapılır. Buna göre bir Müslüman, kendi vicdanı gereği başka bir insanın darlıkta olmasına ve zorluk çekmesine izin vermeyerek, kendi malından ona da verir. Bu zaten Müslümanlığın bir gereği olarak içten, kalpten gelen bir uygulamadır.

İbadeti ibadet yapan onun aşkla, istekle, şevkle yapılmasıdır. Allah tüm insanları dilediği gibi zenginleştirmeye, onlara dilediği zaman dilediği rızkı vermeye kadirdir ama bazı kimselere fakirlik vererek, zenginin de fakirin de bu imtihan karşısındaki tavrını dener. Fakir, durumuna sabretmek ve her ne olursa olsun Allah’a yönelip ona şükretmekle, zengin ise verilen nimet için Allah’a şükrederek fakirin de bakımını üstlenmekle sorumludur.

Allah Kuran’da, Allah’a ve ahiret gününe inananların zekatı verdiğini belirtir. Dolayısıyla zekat, tüm ibadetler gibi Allah’a kalpten gelen bir inançla yapılması gereken bir ibadettir, ölüm tehdidiyle değil:

…Namazı dosdoğru kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 162)

Yoksulu doyurmak, Kuran’da Müslümanın üzerindeki en büyük sorumluluklardan bir tanesidir. Ancak bu sorumluluğun yerine getirilmemesini hükmü uydurma hadisteki gibi değildir:

Hadisteki ifadeye göre herhangi bir sebeple zekat vermek istemeyen bir insana bu ibadetin zor kullanılarak yaptırılması ve malının yarısının cebren alınması gerekmektedir. Öncelikle malı cebren alınan bir insan ibadet yapmış olmaz. Kişinin kendi vicdanını kullanarak yapmadığı bir şeyin adı ibadet değildir. Ondan zorbalıkla bir ibadeti yapmasını istemek ise Kuran’a tamamen aykırı bir uygulamadır. Bu aynı zamanda onun dine ve dindarlara öfke duymasını da vesile olabilecek, dindar toplumlara zarar verici bir eylemdir.

Fakat elbette asıl vahşet, zekat vermemekte direnen kişinin öldürülmesi hükmüdür. Kuran’da kesinlikle olmayan bu hüküm yine bir cinayettir. Kuran, dinde zor kullanmayı yasaklamıştır. Ayrıca Kuran, bir insanın canını almayı da -savunma durumu gibi haklı bir durum dışında-    yasaklamıştır. Kuran’daki hükme göre,

…Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur… (Maide Suresi, 32)

Görüldüğü gibi cinayet, İslam’a göre büyük bir suçtur. Şu durumda, cinayet gibi böylesine ağır bir suçu, dinin hükmü haline getirip bunu umarsızca uygulayanlar, hem İslam’a ve Peygamberimiz (sav)’e büyük bir iftira atmış olurlar hem de büyük bir harama girerler. Yine bu sahte hadis, hurafelerle İslam dininin Kuran’daki gerçek hükümlerinin ne kadar çeliştiğinin bir diğer önemli delilidir.