Pek çok insan kendilerine bir başka kişiyi örnek alır ve bu kişiye benzemek için çaba gösterirler. Hatta genel kültüründen konuşmasına, giyim tarzından tavırlarına kadar o kişiyi taklit eder, onun hayat şekline özenirler. Ancak bu örneklerin hemen hepsi ya birçok yönden eksiktir ya da tamamen insanları yanlış yola çeken bir ahlak ve anlayışa sahiptir. İnsanlık için ahlak ve tavırca en güzel örnek Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’dir. Peygamberimiz (sav)’in güzel ahlakının ve tavrının kaynağı ise Kuran’dır. Peygamberimiz (sav) ve çevresindeki müminler Kuran’ı kendilerine rehber edinmiş, Kuran ahlakı ile ahlaklanmış, Allah’tan şiddetle korkan, O’nu derin bir sevgi ile seven, vicdanlı insanlardır.

Allah, iman edenleri “yeryüzünün halifeleri” (Enam Suresi, 165) vasfı ile onurlandırmış, onlara hem bu dünyada hem de ahiret hayatlarında izzet ve şeref vermiştir. Peygamberimiz (sav)’in idaresinde olan toplumlarda huzur, mutluluk, güven, adalet, sevgi, dostluk, kardeşlik, insaniyet, şefkat, merhamet, yardımseverlik, fedakarlık gibi ahlaki özellikler en mükemmel haliyle yaşanmıştır. Nitekim bu dönem tarihte “Asr-ı Saadet” olarak isimlendirilmiştir. Allah, ihlas sahibi olan müminlerin dünya hayatında alacakları bu karşılığı şu şekilde müjdelemiştir:

Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)

Bu nedenle günümüzde de Kuran’la ve Peygamberimiz (sav)’in sünnetiyle düşünen, hükmeden, konuşan ve karar veren bir neslin yetişmesi son derece önemlidir. Peygamberlerin ahlakını kendilerine örnek alan, sadece Allah’ın rızasını hedefleyen bu salih Müslüman topluluğun özellikleri Kuran ayetlerinde tüm detayları ile anlatılmıştır. Bu salih müminlerin bazı özellikleri şöyledir:

Yalnızca Allah’a kulluk ederler (Fatiha Suresi, 4)

Allah’ı herşeyden çok, gönülden ve derinden severler (Bakara Suresi, 165)

Allah’a teslim olmuşlardır (Tevbe Suresi, 51)

Allah’a karşı aciz olduklarının farkındadırlar (Cin Suresi, 22)

Allah’tan korkarlar, O’nun beğenmeyeceği bir ahlak içerisinde bulunmaktan şiddetle sakınırlar (Rad Suresi, 21)

Her şart ve durumda Allah’a şükredici olurlar (Bakara Suresi, 172)

Anlayışlı, sevecen ve bağışlayıcıdırlar (Hicr Suresi, 85)

Tevazu sahibidirler (Furkan Suresi, 63)

Merhametli ve yumuşak huyludurlar (Tevbe Suresi, 128)

İyiliği anlatmaya ve kötülükten sakındırmaya çalışırlar (Al-i İmran Suresi, 104)

Birlik ve beraberlik ruhu içerisinde olurlar (Saf Suresi, 4)

Suçlulara asla arka çıkmaz, daima hakkı ve adaleti savunurlar (Nisa Suresi, 105, Nisa Suresi, 58)

Kimsenin hakkını yemezler (Şuara Suresi, 184)

Sözlerine sadıktırlar (Bakara Suresi, 177)

Boş şeylerden daima yüz çevirir, daima fayda getirici bir yol üzerinde olurlar (Furkan Suresi, 72)

Sabırlıdırlar, zorluklardan asla yılmazlar (Al-i İmran Suresi, 146, Hud Suresi, 55)

Güvenilir ve cesurdurlar (Yunus Suresi, 71)

Dinlerine bağlıdırlar (Araf Suresi, 89)

Fikirlerini zorla kabul ettirmezler, karşılıklı konuşup anlatırlar (Nahl Suresi, 125)

Yaptıkları işlerde bir menfaat gözetmezler (Şura Suresi, 23)

Hakkı söylemekten çekinmezler (Maide Suresi, 54)

Sanat ve estetikten zevk alırlar

Taassuba ve gericiliğe karşıdırlar

Yukarıdaki vasıfları taşıyan bir nesil, şu anda yeryüzünün pek çok bölgesinde yaşanan ahlaki dejenerasyonun, savaşların, zalimliklerin, sefaletin, belaların, hile ve sahtekarlıkların, zorluk ve sıkıntıların yok olup, yerini barışın, güvenliğin, adaletin, huzurun, kardeşliğin ve yardımseverliğin almasının teminatı olacaktır. Çünkü Kuran ahlakı tüm insanlığa maddi ve manevi zenginlik, güzellik ve aydınlık getirir. Kuran ahlakının insanlar arasında yaygın bir şekilde yaşanmasıyla yeryüzündeki tüm sorunlar çok kısa bir süre içerisinde çözümlenir.

Allah Kuran’da, “Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır” (Bakara Suresi, 208) şeklinde buyurarak insanları Kuran ahlakını yaşamaya çağırmıştır. (www.Kuranveislam.com)

İçinde yaşadıkları toplumun batıl örf ve adetlerinin, öğrendikleri yanlış bilgilerin peşinden gitmeyip, dinin gerçek kaynağı olan Kuran’a ve sünnete tabi olanlar ayette belirtildiği gibi İslam’a girmiş olacaklardır. Aksi takdirde pek çok batıl inançları olan, kendi bencil tutku ve istekleri için yaşayan, küçük hedefler peşinde koşan, bağnaz, tutucu, samimiyetsiz, korkak, kendine güveni olmayan, dar görüşlü, cahil, dinin özünü kavramayıp mistik düşüncelerle inancını ayakta tutmaya çalışan, akılsız, basiretsiz, yargı ve muhakemesi bozuk, din ahlakına uygun olmayan kural ve prensiplerin altında ezilmiş, ahlaksızlıkta sınır tanımayan topluluklar oluşacaktır. Elbette böyle kişilerden oluşan bir toplumda anlayışlı, aydın, medeni, huzurlu ve güvenilir bir hayatın yaşanmayacağı açık bir gerçektir.

Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi de şöyle söylemektedir:

“Millet-i İslamiye’nin saadeti yalnız ve yalnız İslam’ın esasları ile olabilir. Yoksa adalet mahvolur, emniyet altüst olur. Ahlaksızlık ve pis huylar üstün gelir. İş yalancıların ve dalkavukların elinde kalır” demiştir. (Hutbe-i Şamiye, s.79)

Bu nedenledir ki, gerçekten iman eden her insan, kendisine samimi bir iman nasip ettiği, hidayete eriştirdiği, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’i bilip tanımakla şereflendirdiği için Allah’a şükretmelidir. Bunun en güzel şükrünü de Kuran ile haber verilen ahlaka tam anlamıyla uymakla ve Peygamberimiz (sav)’in takip ettiği yolu izlemekle göstermelidir. Aksi Allah’a karşı nankörce bir davranış olur. Böyle bir tutumun ahiretteki karşılığı ise büyük bir azap olabilir.