Kuran’ın en önemli özelliklerinden biri de insanları sonsuz cehennem azabına karşı uyaran ayetler içermesidir. Uyarılan insanlar artık doğru ile yanlışın, iyi ile kötünün ne olduğunu tam olarak öğrenmiş olur ve ahirette de bu bilgilerinden sorumlu tutulurlar. Allah Kuran’ın bu “uyarıp-korkutucu” özelliğini ayetlerde şöyle bildirmektedir:
Dosdoğru (bir Kitap’tır) ki, Kendi Katından şiddetli bir azapla uyarıp-korkutmak ve salih amellerde bulunan mü’minlere müjde vermek için (onu indirdi); şüphesiz onlara güzel bir ecir vardır. (Kehf Suresi, 2)
Biz bunu (Kuran’ı) senin dilinle kolaylaştırdık, takva sahiplerine müjde vermen ve direnen bir kavmi uyarıp-korkutman için. (Meryem Suresi, 97)
Peygamberimiz (sav) de, “… Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kuran vahyedildi…” (Enam Suresi, 19) ayetiyle de bildirildiği gibi ulaşabildiği herkesi Kuran’la uyarma sorumluluğunu üstlenmiştir. Allah bir başka ayette de, Peygamberimiz (sav)’e insanları uyarması için Kuran’ı vahyettiğini şöyle bildirmektedir:
İşte Biz sana böyle Arapça bir Kuran vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler. (Şura Suresi, 7)
Ayetlerde de görüldüğü gibi, Allah Kuran’da ölüm anını, meleklerin insanların canlarını nasıl alacağını, insanların nasıl haşredileceklerini, kıyamet gününün nasıl gerçekleşeceğini, her insanın o gün görüp yaşayacaklarını, hesap gününü, sorgulamanın nasıl olacağını, sorgulama sonunda insanların nasıl bölük bölük cennet ve cehenneme sevkedileceklerini, cehennemdeki sonsuz azabın nasıl olacağını, insanların ne tür acı ve ızdıraplar içinde olacaklarını, maddi ve manevi yönden sonsuza kadar nasıl korkunç bir azap yaşayacaklarını, cennetteki sonsuz güzellikteki nimetleri detaylı olarak anlatmakta ve bunlarla insanları ahiret gününe karşı uyarmaktadır. (www.Kurandacennet.com)
Hatta birçok ayette cehennemdeki insanların kendi aralarındaki konuşmaları aktarılmakta, cehennemde nasıl bir ortam ve sosyal bir yaşantı olacağı, insanların tüm ızdıraplarına rağmen hala nasıl çekişip kavga etmeye devam edecekleri belirtilmektedir. Örneğin bazı ayetlerde cehennem ehlinin konuşmaları şöyle haber verilir:
Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: “Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve elçilere uyalım.” Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz? (İbrahim Suresi, 44)
(Allah buyurur:) “Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim.” “Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.” O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek. (Kaf Suresi, 28-30)
İnkâr edenler dedi ki: “Biz, kesin olarak, ne bu Kuran’a inanırız, ne ondan önceki (indirile)ne.” Sen o zulmedenleri Rableri huzurunda tutuklanmış olarak görsen; sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yöneltirler). Za’fa uğratılan (müstaz’af)lar büyüklük taslayanlara derler ki: “Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü’min (kimse)ler olurduk.” (Sebe Suresi, 31)
Kuran ile uyarılıp korkutulmuş, ancak yüz çevirmiş olan insanlara azap geldiği vakit artık ne yaparlarsa yapsınlar bir kurtuluş yolu olmayacaktır. Ölüm meleklerini gördüklerinde tevbe etmeleri, içlerini yakıp kavuran bir pişmanlık duymaları da onlara bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü bu insanlara dünya hayatında uyarıcılar gelmiştir, ancak onlar inkar yolunu tercih etmişlerdir. Allah Kuran’da şöyle bildirir:
İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: “Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım.” Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (Fatır Suresi, 37)
Allah’ın dünya hayatında belirlediği bu süre içerisinde her anlarını Allah’ın rızasına ve rahmetine uygun olarak, vicdanlarını kullanarak yaşayan müminler ise sonsuz ahiret hayatlarında cennetle ödüllendirilirler. Ölüm melekleri ile karşılaşmalarının ardından canları güzellikle çekilip alınan müminlerin bölük bölük cennete sevk edilecekleri ve cennet bekçileri tarafından ne şekilde karşılanacakları ayetlerde şöyle haber verilmiştir:
Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: “Selam size” derler. “Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.” (Nahl Suresi, 31-32)
Allah’ın, onurlu, üstün bir makama yöneltip-iletmiş olduğu müminlerin cennetteki konuşmaları da Kuran’da ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Hep güzellik, hoşnutluk, sevgi, huzur ve iyilik üzerine olan konuşmalarında müminler Allah’ın şanını yüceltirler. Bu konuşmalardan ayetlerde haber verilen bazı örnekler şu şekildedir:
Derler ki: “Bizden hüznü giderip yok eden Allah’a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir. Ki O, bizi Kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.” (Fatır Suresi, 34-35)
… Bize olan va’dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah’a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. Salih amellerde bulunanların ecri ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)
… Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve ‘hücrelere kadar işleyen kavurucu’ azaptan korudu. Şüphesiz, biz bundan önce O’na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta Kendisi’dir. (Tur Suresi, 26-28)
Bu ayetlerde de gördüğümüz gibi, müminler, ulaştıkları bu mutlu sonun ancak Allah’ın dilemesiyle ve rahmetiyle olduğunun bilincindedirler. Ve anlamışlardır ki, eğer Allah’ın üzerlerindeki sonsuz lütfu ve koruması olmasaydı, kendileri de kolaylıkla yoldan sapabilirlerdi. İşte bunların bilincine varan müminler, aynen dünyada olduğu gibi cennette de Allah’a sürekli şükrederler.