İnsan Allah’ın dilemesiyle dünyaya gelen, O’nun verdiği sağlık ile gelişip büyüyen, hayatının her anında O’nun korumasına muhtaç olan bir varlıktır. İnsanın dünya hayatındaki tek dost ve yardımcısı, yegane yol göstericisi, daima diri olan ve herşeyi yaratan Allah’tır. Dünya üzerindeki tüm insanların Allah’a muhtaç oldukları bir ayette şöyle bildirilmektedir:
Ey insanlar, siz Allah’a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır. (Fatır Suresi, 15)
Kuran tüm kainatın ve canlı cansız bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah’tan insanlara bir rahmet olarak gönderilmiştir. Ancak bazı insanlar Kuran ahlakını yaşamamalarına bahane olarak kendilerince türlü açıklamalarda bulunurlar. Bunlardan biri de din ahlakını yaşamanın, kendilerine sözde kısıtlama getireceği ve diledikleri gibi yaşamalarını engelleyeceği kanaatidir. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır. Tam tersine din ahlakının yaşanmadığı ortamlarda insanlar çok büyük sıkıntılarla, zorluklarla, kısıtlamalarla karşı karşıya kalırlarken, Kuran ahlakı insanlara çok rahat, huzurlu ve güven dolu bir yaşam sunar. Kuran, insanların birbirleri üzerinde kurdukları ağır baskıları, katı kuralları kıran, tüm gereksiz prensipleri ortadan kaldıran, onları sıkıntılardan kurtararak huzur içerisinde yaşamalarını sağlayan bir rahmettir.
Nitekim Allah, elçinin Kuran’ı tebliğ ederek insanların üzerlerindeki ağır yükleri, zincirleri kaldırdığını, onun bu çağrılarına icabet edenlerin, ona destek olup savunanların, yardım edenlerin ve Kuran ayetlerinde gösterilen yolu izleyenlerin kurtuluşa ereceklerini, yani huzura, mutluluğa ve nimetlere kavuşacaklarını şöyle bildirir:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
Buna karşılık Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda gereksiz birtakım katı kurallarla insanların hayatları zorlaştırılır, pek çok sorun çözümsüz kalır. İnsanlar kendi prensip ve bakış açılarına göre yeni kurallar ve yasaklar getirir, kısıtlamalarla kişiler üzerinde gereksiz bir baskı oluştururlar. Örneğin helal olan kimi yiyecekleri yasaklayabilir, helal olan bazı davranışlara kısıtlama getirebilirler. Her toplumun kendi kültür ve çıkarlarına göre oluşturduğu, dile getirilmeyen ama herkesin bildiği bu tarz yanlış kurallar, uygulamalar vardır.
Herşeyden önce söz konusu toplumlarda her insan, kendisini diğer insanlara ispatlama, üstün özelliklere sahipmiş gibi gösterme çabası içinde olur. Dolayısıyla insanlar toplumun getirdiği baskıcı kurallar ve kısıtlamalar nedeniyle rahatça gülemez, konuşamaz, içinden geçeni dilediği gibi söyleyemez, dilediği gibi davranamaz hale gelir, ayıplanmaktan, kınanmaktan, gıyaplarında dedikodularının yapılmasından korkar hale gelirler.
Bu insanların, Allah’ı tanımadıkları, O’na güvenip teslim olmadıkları ve Kuran ahlakını yaşamadıkları için çok çeşitli korkuları olur. Örneğin geleceklerini garanti altına alamamaktan, yalnız kalmaktan, çocuklarının sağlığına bir zarar gelmesinden, mal ve mülk kaybına uğramaktan, işlerinde başarılı olamamaktan, iyi bir eğitim alamamaktan ve iyi bir evlilik yapamamaktan, yaşlanmaktan, kaza geçirmekten, sakatlanmaktan, ölmekten ve daha pek çok şeyden korku duyarlar. Bu konularda ciddi olarak kaygılanır ve endişe ederler. Elbette ki Kuran ahlakı yaşanmadığında bu tür korkuların yaşanması kaçınılmazdır. Çünkü din ahlakından uzak bir yaşam süren insanlar herşeyin Allah’ın dilemesi ile gerçekleştiğini ve bir kader üzerine yaratıldığını bilmezler. Karşılaştıkları iyi ya da kötü gibi görünen her olayın bir deneme olarak yaratıldığını, insanlara rızkı verenin, tüm nimetlerin ve güzelliklerin gerçek sahibinin Allah olduğunu düşünmezler. Bu nedenle de böyle insanların birarada bulunduğu toplumlarda sürekli bir gerginlik, kargaşa, kaos, huzursuzluk, mutsuzluk ve güvensizlik hakimdir.
Kuran ahlakının yaşandığı bir toplumda bu gibi olumsuzlukların olmamasının nedeni Müslümanların güzel ahlaklarıdır. Onlar tevekküllü, sabırlı, şefkatli, merhametli, sevgi dolu, tevazu sahibi, yumuşak huylu ve kanaatkar insanlardır. Allah’ın tarif ettiği dini yaşamanın huzuru ve rahatı içindedirler. Kuran’da emredildiği gibi Allah’tan başkasından korkmazlar. Allah’ın rızasını herşeyin üzerinde görürler. Verilen her nimetin ve güzelliğin Allah’ın bir fazlı olduğunu, her eksikliğin ve yokluğun ise Allah’tan güzel bir deneme olduğunu bilirler. İyi ya da kötü olarak bildikleri hiçbir olay karşısında itidallerini yitirmez, kıskançlık ve korku yaşamazlar, bir zorluk ya da sıkıntı anında fevri tepkiler vermezler.
Kuran’da haram ve helaller açık bir dil ile anlatılmış, Allah’ın razı olacağı ahlak ise tüm detayları ile tarif edilmiştir. Bu nedenle de müminlerin hayatlarında Kuran’da tarif edilenlerin ve Peygamberimiz (sav)’in uygulamalarının dışında hiçbir kuralın yeri yoktur. Kuran’da, insanların yaratılışına uygun, onlara huzur ve güvenlik sağlayacak, vicdanlarının rahat olmasına vesile olacak hükümler getirilir. Peygamberimiz (sav)’in hayatı da bu hükümlerin nasıl uygulanacağı konusunda en güzel örnektir. Allah, insanların üzerlerindeki ağır yükleri hafifletmek istediğini ayetlerinde şöyle bildirmiştir:
Allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler. Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır. (Nisa Suresi, 26-28)
Bediüzzaman Said Nursi de Kuran’a uyan ve Allah’ın emrettiği imanı yaşayan insanların dünya yaşamlarında iken manevi bir cenneti yaşayacaklarını şöyle anlatmaktadır:
İşte bu insan âlemini bu karanlıklar içinde gördüğüm anda, kalb ve ruh ve aklımla beraber bütün manevi duygularım, belki bütün vücudumun tüm zerreleri feryat ile ağlamağa hazır iken, birden Kuran’dan gelen nur ve iman kuvveti o sapkınlık gözlüğünü kırdı, kafama bir göz verdi. Gördüm ki: Cenab-ı Hakk’ın Âdil ismi Hakîm (İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan) burcunda, Rahman ismi Kerim (Herşeyin iyisi faydalısı. Şerefli ve izzetli. Muhterem, Cömert, Musamahakar) burcunda, Rahîm (Rahmet edici, Merhamet eden) ismi Gafur (Çok Mağfiret ve Merhamet eden, suçları en çok Affeden) burcunda yani manasında, Bâis (Gönderen, Sebep olan, İcab ettiren. Yeniden Yaratan. Ölüleri tekrar Dirilten. Peygamber Gönderen) ismi Vâris (Mirasçı) burcunda, Muhyî (Dirilten) ismi Muhsin (İhsan Eden, İyilik Eden) burcunda, Rab ismi Mâlik (Sahib. Malı Elinde Bulunduran) burcunda birer güneş gibi doğdular. O karanlıklı ve içinde çok âlemler bulunan insan âleminin tümünü birden ışıklandırdılar, şenlendirdiler. Cehennemî durumları dağıtıp, nuranî âhiret âleminden pencereler açıp o perişan insan dünyasına nurlar serptiler. Kainatın çok ufak parçaları adedince, “Allah’a hamd olsun, Allah’a şükür” dedim. Ve aynelyakîn (göz ile görür derecede görerek, müşahade ederek bilmek) gördüm ki; imanda manevî bir cennet ve sapkınlıkta manevî bir cehennem bu dünyada da vardır, sağlam ve kati olarak bildim. (İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 9)
Allah, insanları din ahlakına uygun olmayan bir sistemde asla huzur bulamayacakları şekilde yaratmıştır. Ahirette ise müminlerle inkar edenler arasındaki bu fark çok daha keskinleşir. Kuran’a uymayan insanlar hesap gününde mutsuz iken, iman edenler tarif edilmez bir mutluluk içindedirler:
(Kıyametin) Geleceği günde, O’nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ‘bedbaht ve mutsuz’, (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. (Hud Suresi, 105)