Channel 4 News TV hazırladığı belgeselde milyonlarca yaşlının yalnızlık nedeniyle çektiği sıkıntıyı dokunaklı bir şekilde ekrana yansıtmış. Margaret Nickless, “Eğer hiç yalnız kalmadıysanız, yalnızlığın nasıl bir duygu olduğunu bilemezsiniz.” sözleriyle içinde bulunduğu durumu tarif etmeye çalışıyor, gözleri yaşlı bir şekilde. Roy Croucher ise, “Dışarıdan eve her dönüşünüzde bomboş bir eve döndüğünüzü, yalnızlığın sizi yeniden saracağını biliyorsunuz. Ve bütün gününüz telefonun bir kez olsun çalmasını beklemekle geçiyor.” diye dile getiriyor yalnızlığını.[1]
Günümüzde yalnız yaşayan nüfus sayısı dünya genelinde 300 milyona yaklaşmış durumda. Üstelik bu sayının her yıl giderek arttığı belirtiliyor. Özellikle gelişmiş Batı toplumlarında yalnız yaşayan ya da kendilerini yalnız hisseden insanların sayısındaki hızlı artış bilim insanlarının yoğun ilgisini çekerken pek çok araştırmaya da konu oluyor. Amerika birçok konuda olduğu gibi bu konuda da başta geliyor. Ülkede 32 milyondan fazla yalnız yaşayan insan var. Toplam hanelerin %28’inde tek kişi bulunuyor.[2]
New York Üniversitesi sosyoloji profesörlerinden Eric Klinenberg konuya farklı bir yaklaşım sergiliyor ve yalnızlığın dünyanın yeni “trend”i olduğunu ileri sürüyor. Gerçekten de markaların ve tüketim dünyasının yalnızlığı trend haline getirdiğini söylemek mümkün. Yalnız yaşayanlara yönelik ürünler tüm dünyada revaç buluyor. Dünyaca ünlü markalar yalnızlara hitap eden ürünlere ağırlık veriyorlar. Kısacası yalnız yaşayanlar önemli bir “ekonomik pazar” olarak görülüyor. Bunun nedeni yalnız yaşayan insanların çoğunlukla hareketli bir yaşam sürmeleri; dışarıda daha sık yemek yemeleri, konser, tiyatro, sinema gibi etkinliklere, spor salonlarına daha fazla rağbet etmeleri. Dolayısıyla yalnızlığı önleyecek tedbirler alınacağı yerde, insanlar adeta yalnızlığa teşvik ediliyor. Ve elbette bu politika yalnız yaşayanların sayısında ciddi bir artışa neden oluyor.
Bir başka şaşırtıcı husus, insanların büyük bir çoğunluğunun artık mecburiyetten değil, kendi tercihleri ile yalnız yaşıyor olmaları. Amerikalı sosyolog Klinenberg bunu insanların yalnız yaşamayı karşılayabilecek maddi güce erişmiş olmalarına bağlıyor. Diğer bir deyişle ünlü sosyolog ekonomik güçleri artan insanların yalnız yaşama potansiyellerinin de arttığını söylüyor. Gençlerin yalnız yaşamayı tercih etmelerinin sebebi ise, ünlü sosyoloğa göre, kişiliklerini bulma arayışları.[3]
Yalnız yaşayanların sayısındaki artışla ilişkilendirilen bir diğer unsur da teknoloji. İnsanların internet ve sosyal medya sayesinde başkaları ile sürekli iletişim halinde olmaları, yalnız yaşamı arttıran başlıca sebepler arasında görülüyor.
Oysa dünyada bu kadar çok yalnız insan olmasının suçlusu ne teknoloji, ne ulaşım, ne de iletişim alanındaki gelişmeler. Gün geçtikçe büyüyen bu sorunun tek sebebi var, o da dünyayı kasıp kavuran sevgisizlik. Yaşlı, genç; insanların yalnızlığa mahkum olmalarının ya da kendi rızalarıyla yalnızlığı tercih etmelerinin ardında yalnızca tüm dünyaya hakim olan sevgi eksikliği var. İnsanlar birbirlerini sevmiyor, birbirini umursamıyor, birbirlerinin sorunlarıyla ilgilenmiyor. Bunun akabinde yaşlılar hiçbir vicdan rahatsızlığı duyulmaksızın kendi hallerine terk ediliyor, kabuklarına çekilmelerine, dünyadan soyutlanmış olarak yaşamalarına göz yumuluyor; çevrelerinden ilgi ve sevgi göremeyen gençler kendilerine zarar verecek alışkanlıklara yöneliyor; arkadaşsızlıktan, sevgisizlikten bunalan insanlar çareyi köpeklerle, kediler, kuşlar, balıklarla arkadaş olmakta buluyor. Aradıkları sevgiyi bulamayan insanlar yaşam sevinçlerini yitiriyor ve yalnız yaşamaya karar veriyorlar. Listeyi daha da uzatıp detaylandırmak mümkün.
Gerçek şu ki sevgisizlik en büyük toplumsal belalardan biridir. Yalnızlık ise sevgisizliğin meydana getirdiği en tehlikeli hastalık ve hiç kuşku yok insana en acı veren şeylerdendir. Öyle ki uluslararası hukuk, yasal suçlara en büyük karşılığı yalnız kalma cezası olarak saptamıştır. Hapiste suçlular işledikleri suçun karşılık bulması için yalnızlığa mahkum edilirler. Mahkumiyetin süresi ne kadar artarsa ceza o kadar ağır olarak nitelendirilir. Ömür boyu hapis demek, bir anlamda ömür boyu yalnızlıkla aynı anlama gelir.
Yoldan geçen insanları çevirin ve onlara en çekindikleri şeyin ne olduğunu sorun; birçoğunun cevabı yalnızlık olacaktır. Kimse yalnız yaşlanmak, yaşlılığında unutulmak istemez. Her insan sevilmek, aranmak, ilgi görmek ister. Sevilmek, korunup kollanmak, vefa ve sadakat görmek bu dünyanın en büyük nimetlerindendir. Kadın-erkek, yaşlı-genç; tüm insanlar sevgi hasretiyle yaşarlar. Kendilerini seven, ne olursa olsun terk etmeyen insanlar olsun isterler. Sevgi ve sadakat her insanın adeta gıdası, can damarıdır.
Pek çok akademik çalışmanın ileri sürdüğünün aksine, yalnızlık kesinlikle hayatın olağan bir parçası değildir. İnsanların sevgi, dostluk, kardeşlik içerisinde birarada olmaları, birbirlerini kucaklamaları hayatın tadı, tuzu, anlamıdır. Sevgi olmadan, dostluk, arkadaşlık olmadan yalnız yaşamayı tercih etmek ve başkalarını bu şekilde yaşamaya mecbur bırakmak insaniyetle bağdaşacak bir davranış sayılamaz. İnsan yaratılışı gereği etrafında sürekli olarak güzellik görmek isteyen, güzelliklerden hoşlanan bir varlıktır. Kalbindeki coşkulu iman ve Allah sevgisi Allah’ın tecellilerine karşı derin bir sevgi oluşturur. Ruhu ancak Allah’ın tecellilerini gördüğünde rahat eder. Hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, çiçekler, çeşit çeşit meyveler, yiyecekler, güzel manzaralar; her biri Allah’ın varlığının muhteşem tecellileridir, ama Allah’ın en yoğun tecelli ettiği varlık insandır. Allah’ın ahlakı, sevgisi, şefkati en yoğun insanda tecelli eder. Dolayısıyla Allah aşığı bir insan sürekli olarak insan sevgisi arar, bütün ruhuyla sevmek, sevilmek ister. Ruhunda böyle coşkulu bir sevgi yaşarken yalnız kalmayı düşünemez dahi. Öte yandan tek bir insanın dahi yalnız ve mutsuz olmasına da asla müsaade etmez. Herkesin sevgiyle, kardeşlikle birarada olmasını, sağlıklı, neşeli olmalarını ister. İnsanların mutluluğu ona tarifsiz bir sevinç verir.
Sevgi yaşandığında dünyadaki pek çok sorun gibi yalnızlık sorunu da ortadan kalkacaktır. Tüm insanlar sevgiyle biraraya gelecek, büyük-küçük herkes sevgi ve saygı görecek, kimse yalnız yaşamaya mahkum edilmeyecek, kimse yalnız yaşamak istemeyecektir. Her gün bir bayram edasıyla, neşe ve mutluluk içinde geçecektir. Bu güzel günleri oluşturmak hepimizin görevidir.
Adnan Oktar’ın New Straits Times’da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2015/12/118496/solitude-new-trend