Teknolojiden yoksun II. Dünya Savaşı döneminde Sovyetler Birliği halkı tümüyle izole bir hayat yaşıyordu. Sayısız kitap ortadan kaldırılmış, basın sansürlenmiş, dış dünyaya ait haberler tek bir kaynağa bağlanmıştı. Bir dünya savaşı sürüyordu ama Sovyet halkı bunun kapsamını hiçbir zaman bilemedi. Çekoslovakya’ya Sovyet askeri çıkarma yapmış ve büyük çatışmalar gerçekleşmişti. Fakat Sovyet halkına, askerleri çiçeklerle karşılayan bir Çekoslovakya resmedilmişti. Kimsenin buna inanmak dışında bir seçeneği yoktu.
Yıllar sonra batıya giden bir profesör aynen şunları söyleyecekti: “Kapalı bir kutu içinde kendimizi mutlu sanıyorduk.” ve ekliyordu “Biz dışarı çıkmamalı, uykumuzdan uyandırılmamalıyız; yoksa çok mutsuz olacağız.”1
Bunları söylüyordu, çünkü kıyas yapmıştı. Dışarıda özgür ve yaşadığından çok daha farklı bir hayatın varlığını görmüştü. Özgürlük hakkının alınmasının zorluğunu ilk defa olarak hissetmişti. Kıyas, bütün dünyaya bakış açısını değiştirmişti.
O zamanlar bazı şeyler yasaklarla yok sayılabiliyordu. Ama şu anda küresel bir dünyadayız. Yok saymakla hiçbir talep gerçekte yok sayılamıyor. İnsanlar özgürlüklerin ne olduğunu biliyor, birebir yaşıyorlar. “O özgürlüğünden vazgeç” demek, tıpkı Sovyet profesörün hissettiği çöküntüyü ve bunalımı getiriyor. İşte bu nedenle 21. yüzyılda mutsuz toplumlar hep özgürlükleri kısıtlanmış toplumlardan oluşuyor. İsyan ve ayaklanmalar hep özgürlüklere sekte vurulmasından kaynaklanıyor. Arap Baharı da bunu fark edenlerin uyanışı değil miydi?
Özgürlükler daima birleştiricidir. Özgür ortamda konuşmak, uzlaşmak, fikirleri anlamak, doğruyu yanlıştan ayırt etmek kolaydır. Özgür ortamların insanları dejenerasyona ve ahlaki çöküntüye götüreceğine dair inanç hatalıdır. Özgür ortamlar tam tersine insanların ahlaka daha fazla ihtiyaç duydukları, dolayısıyla ahlaki değerleri –kendi arzu ve istekleriyle- daha güçlü şekilde ayakta tuttukları ortamlar haline gelirler. Özgür ortamlar medenileşmenin, fikirlere saygı göstermenin ve insanların rahatça irtibat kurup aralarında sevgi ve şefkat geliştirebilmelerinin önemli bir şartıdır.
Yasaklar ise bunun tam tersini getirir. Yasakçı toplumlarda insanlar içe kapalı, öfkeli ve tahammülsüz şekilde yetişirler. Fikir dinlemeye katlanamaz, baskıcı olurlar. Yasaklara olan öfkelerinden, kimi zaman ahlaki değerlere de tepki gösterebilirler. İşte bu nedenledir ki yasakçı toplumlarda öfke, nefret ve ahlaki dejenerasyonlar daima daha güçlüdür.
Günümüzde demokratik toplumlarda denenen küçük-büyük yasaklamalar da benzer etkileri oluşturmaktadır. Özgür düşünmeye, özgür konuşmaya ve fikrini özgürce beyan etmeye alışmış toplumların bu özgürlükleri üzerine yüklenen her yasak, bir anda müthiş bir kıvılcım halini alabilir. İnsanlar uygulanan yasaklamadan sosyal yaşamlarında etkilenseler de etkilenmeseler de “yasak” kelimesinin varlığından rahatsız olurlar. Çünkü dış dünyayı, özgürlüğün ne demek olduğunu biliyorlar. Önlerine çekilmiş olan set daima bir rahatsızlık ve huzursuzluk sebebidir.
Türkiye, 90 yıllık özgürlük ve demokrasiyi inişli ve çıkışlı yaşayan bir ülke. Demokrasisi pek çok Avrupa ülkesinden eski olan bir ülke. Özellikle Türkiye’nin AK Parti hükümeti sonrası her açıdan daha fazla özgürlükler ve demokrasilerle buluşması takdire şayan. Fakat aynı zamanda bu durum halk üzerinde yasaklara yönelik hassasiyeti artırıyor. Twitter yasağı işte bu sebeple ülke içinde ve dışında böylesine büyük bir tepki buldu. Demokratikleşme paketleriyle güçlü ve sağlam bir geleceğe doğru ilerleyen Türkiye’den böyle bir yasağı kimse beklemiyordu.
Hükümetin açıklamalarına bakıldığında, Twitter’ın Türkiye’ye yönelik uygulamalarının, diğer ülkelerden farklı olması elbette ciddi bir suç. Twitter’da çeşitli kişisel hesaplara yönelik Türkiye’de sonuçlanmış olan mahkeme kararlarının uygulamaya geçirilmemesi ve en önemlisi Twitter’in Türkiye’de ofis açmamakta kararlı davranması düşündürücü. Ofis açmayan fakat ülke içinde oldukça yoğun miktarda kullanıcısı ve bir sektörü olan Twitter, böylelikle Türk hükümetine vergi ödemeksizin Türkiye’nin milli gelirinden illegal bir kar elde ediyor konumunda. Türkiye’nin Avrupa’da en fazla Twitter kullanan ülke olması da, söz konusu etkenlerden ötürü Türk hükümetinin belli tedbirleri uygulamaya geçirmesini gerektirdi.
Twitter yasağı, her ne kadar bu haklı gerekçeler nedeniyle uygulamaya konmuş ve hemen ardından Twitter yetkilileri Türkiye’ye gelerek talepleri uygulamaya başlamışsalar da, “fikir ve konuşma özgürlüğü”ne dokunan bir yasak olması sebebiyle, gerekçesine bakılmaksızın Türk halkını tedirgin etti. Türk halkı yasak sırasında da Twitter’a ulaşımda zorluk çekmedi belki; ama yasaklı bir ülke fikri halen Türkiye’de çeşitli tedirginliklerin altyapısını oluşturuyor.
Özgürlüklerin daima birleştirici, yasakların ise bölücü, yıpratıcı, öfkeye ve mutsuzluğa sürükleyici olduğunu unutmayalım. Bazı sorunlara yasakla geçici bir kısıtlama getirilebilir ama yasağın arka planda oluşturduğu tahribat daima daha büyüktür. Yasaklardan beklenen asayişi, asıl sağlayacak olan eğitimdir. Birbirleriyle çatışarak güçlenmek yerine, birbirine destek olarak, sevgi ve dayanışma içinde güçleneceğini öğrenen bir nesil, zaten doğal olarak bir sevgi nesli olarak yetişir. Güçlüden değil haklıdan yana olmanın erdem olduğunu öğrenen bir nesil, zaten daima akılcı ve adaletli olacaktır. Artık tüm dünyanın her konuda çözüm için eğitimi esas almasının zamanı gelmiştir.
1. Zekeriya Sertel, Olduğu Gibi, Rus Biçimi Sosyalizm, 1993, s. 184
Adnan Oktar’ın The Jakarta Post’ta yayınlanan yazısı:
jakarta post_adnan_oktar_prohibitions_divisive3
jakarta post_adnan_oktar_prohibitions_divisive

jakarta post_adnan_oktar_prohibitions_divisive1