İnsanların bir kısmı zulüm yapmaya, insanlara acı çektirmeye eğilimlidirler. Allah ayette bu kişilerin eğer ellerine güç geçerse, ne akrabalık bağlarını, ne insani değerleri önemli göreceklerini aksine her türlü zulmü yapabileceklerini bildirir ve müminleri şöyle uyarır:
“Nasıl olabilir ki!.. Eğer size karşı galip gelirlerse size karşı ne ‘akrabalık bağlarını’, ne de ‘sözleşme hükümlerini’ gözetip-tanırlar. Sizi ağızlarıyla hoşnut kılarlar, kalpleri ise karşı koyar. Onların çoğu fasık kimselerdir.” (Tevbe Suresi, 8)
Bu kişiler ellerinde güç olmadığında veya tek başlarına kaldıklarında korkaklık ve çaresizlikten sakin görünürler, ama ellerine imkan geçtiğinde insanlara eziyet etmekten, şefkatsiz ve merhametsiz davranmaktan geri kalmazlar, hatta anlaşmazlıklarda kavgayı kaçınılmaz olarak görürler. Bu kişiler şeytanın etkisi altında oldukları için asla sevgiyi yaşamaz, başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere insanlara karşı son derece merhametsizce yaklaşırlar. Bu kişilere göre kadınlar sözde ahlaksızlığa eğilimli varlıklardır ve bunun için de sert önlemlerle kontrol altında tutulmalıdır. Çocuklar ise dikkate alınacak varlıklar değildirler. Kadınların zarif ve güzel görünümlerini, çocukların tatlılıklarını Allah’ın tecellisi olarak görmedikleri için bu güzel varlıklara karşı tavırları daima merhametsizdir. Bu kişiler sadece kendilerini çok beğendiklerinden azamet, enaniyet ve kibir duyguları çok gelişmiştir. Zaman zaman tevazu göstermeye çalışsalar da kendilerini müthiş beğendiklerinden ve kibir içinde yaşadıklarından gösterdikleri sahte tevazunun samimiyetsizliği hemen anlaşılır. Bu kişilerin yüzlerinde bir nursuzluk vardır ve Kuran ahlakına uygun olmayan bir şekilde şirk içinde yaşadıkları kolayca anlaşılır.
Tevazu, Samimi Müminlerin Doğal Ruh Halidir
Tevazu; sevginin, merhametin ve şefkatin en önemli şartlarındandır.
Çünkü tevazulu insanın karşısındaki kişiye verdiği değer hemen hissedilir, bu nedenle bu ahlakı gösteren kimselerin yanında herkes rahat eder. Böyle bir insan, kendisine verilen tavsiyeleri can kulağıyla dinler, hiçbir konuda “en iyiyi ben bilirim” iddiasında olmaz, gurur yapmadan hemen en güzel olan tavrı gösterir. Doğruya karşı direnmez, yanlışa karşı öfkeyle yaklaşmaz. İnsanların sorunlarına karşı duyarlı davranır ve ince düşünceli olur. Hiçbir konuda bir üstünlük iddiası olmadığı için, “önce o sevgi göstersin, önce o selam versin, önce o benimle konuşsun” gibi kibirden kaynaklanan hesaplar içine girmez. Karşısındaki insan katı ve kibirli olsa bile, alçakgönüllü davranır. Herkesin fikrine önem verir, herkesin selamına en güzeliyle cevap verir, herkese karşı sevgi ve saygı dolu olur. Kısacası Kuran ahlakının getirdiği tevazu, çok uyumlu, her fikre açık, hiçbir konuda kibir yapmayan, her zaman karşısındaki insanları onore eden, onlara ihtimam gösteren ve değer veren bir insan modeli oluşturur. Bu nedenle tevazulu insanlar çok sevilen insanlardır. Allah müminlerin bu güzel özelliğini Kuran’da şöyle bildirir:
“O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçakgönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman “Selam” derler.” (Furkan Suresi, 63)
Yüce Allah Al-i İmran Suresi’nde de, Peygamberimiz (s.a.v.) tevazulu ve yumuşak huylu olduğu için insanların onun çevresinde toplandıklarını bildirmektedir:
“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Al-i İmran Suresi, 159)
Her insan ölümlüdür. Kapkaranlık toprağın altında en azametli insan bile toz toprağa dönüşür
Bazı insanlarda azamet ve büyüklük hissinin olması çok büyük bir mucizedir. Çünkü insan akılcı düşündüğünde ve her gün aczini gördüğünde bu tavrı göstermesi mümkün değildir. İnsan sabah kalktığı andan itibaren günde defalarca aczini, zavallılığını ve eksikliklerini görür. Her gün ancak kendisine çok detaylı bakım yaptıktan sonra dışarıya çıkabilecek hale gelebilir. Buna rağmen azametini beynin içinde küçücük bir noktadaki görüntü merkezinde yaşar. Beynin içinde hapsedilmiş yaşantısına ve aczine rağmen, büyüklük ve azamet hissi içinde olması hatta bu hisle insanlara zarar vermesi, bağırıp çağırması, insanları küçük görmesi bir mucizedir. Allah insanın bu sapkın ahlakını ayette şöyle bildirir:
“Gerçek şu ki, Biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab Suresi, 72)
İnsanların bir kısmının madde gerçeğini kavramamaları ve aslında hiçbir zaman muhatap olmadıkları dış dünyanın beyinlerinin içindeki küçücük bir yerde oluştuğunu kavrayamamaları bir yana insanların bir kısmı bir gün ölecekleri gerçeğini de unuturlar. Halbuki her insan ölümlüdür. En gösterişli olan çok ünlü insanlar bile bir gün ölecek ve simsiyah karanlık toprağın altında kemik haline dönüşecektir. Lüks giysiler, hoş kokulu parfümler, güzel evler, arabalar ve hiç ölmeyecekmiş gibi kibirli bir yürüyüş kapkaranlık toprağın altında yok olur. Orada insan bir milim dahi kıpırdamadan, mutlak bir sessizlik ve simsiyah karanlığın altında kalır. Rabbimiz insanların bir gün öleceği gerçeğini ve toprağın altındaki derin sessizlik ve karanlığı bir ayette şöyle hatırlatır:
“Biz, onlardan önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiçbirini hissediyor veya onların fısıltılarını duyuyor musun?” (Meryem Suresi , 98)
Alçak gönüllü, tevazulu olmak Kuran’da Allah’ın övdüğü bir davranıştır. Tevazulu mümin diğer müminlere güven ve şevk verir. Gerçek anlamda alçak gönüllülük, insanın sahip olduğu bütün özellikleri Allah’a borçlu olduğunu bilmesi, Allah’ın dışında hiçbir güç olmadığını kabullenmesi ile olur. Bu bilince sahip insan ne kadar güzel, başarılı, zengin, akıllı veya güçlü olursa olsun, bütün bunların Allah’ın verdiği gelip geçici özellikler olduğunu, kendisi için bir imtihan vesilesi ve salih amel fırsatı olduğunu bilir. Sahip olduğu hiçbir özellik onun kibirlenmesine, büyüklenmesine sebep olmaz. Bu üstün ahlakı, Allah’ın ruhunu taşıyan, O’nun yeryüzündeki halifesi olan müminlere karşı saygı ve tevazu şeklinde yansır. Kuran’da bu ahlaka sahip müminler “… Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver.” (Hac Suresi, 34) ayetiyle övülmüş ve müjdelenmişlerdir.
Adnan Oktar: “Sevgiyi, merhameti ve şefkati insanlara unutturmuşlar”
ADNAN OKTAR: “Sevgiyi, merhameti, şefkati insanlara ne kadar unutturmuşlar, hayrettir. Mesela bakın Şeyh Nazım Hocama, sevgi, şefkat, merhamet, muhabbet muhteşemdir onda, çok çok güzeldir, maşaAllah. İnsanlarda sevgiyi, şefkati, merhameti en yüksek düzeye getirmek lazım. Böyle internet ağzı ile gaddarlığı, hasetliği, çirkinliği yaymaya çalışanlara karşı hep sevgi ile karşılık vererek güzel örnek olup ısrar ile o güzel yapıyı muhafaza etmek lazım. Yani sizi öfkelendirseler bile, ters bir üslup da olsa Kuran’la, ayetle, sevgi üslubu ile konuşmak lazım ki gerçekten iman edenler olduğunu görsünler. Çünkü öfke çok kolaydır. Çirkin sözler çok kolaydır ve insanları çirkinleştirir, ruhunu karartır. İlk önce onu söyleyen insanları karartır.
Dikkat edin ağzı bozuklara bakıyoruz çok çirkinleşiyorlar, çok çöküyorlar. Neşelerini Allah bitiriyor, sağlıklarını alıyor. Onların ya kalpten bir rahatsızlıkları oluyor, ya beynine bir şey oluyor. Tabii Müslümanın imtihanı gereği Müslümanda da olur ama onlarda daha ziyade oluyor, inşaAllah.
Güzel huy, insanı gençleştirir, güzelleştirir. Güzel huylu olmak lazım, sevecen olmak lazım.” (Sayın Adnan Oktar’ın 29 Şubat 2012 tarihli A9 Tv röportajından)