“Elinizden geldikçe kendinizi dünya işlerine fazla kaptırmayın. İbadet için kendinize vakit ayırın. Zira kimin amacı sırf dünya olursa, Allah işlerini dağıtır. Fakirliği devamlı aklına getirir. Kimin de amacı ahiret ise, Allah işlerini toparlar, huzurunu artırır. Zenginliği kalbine yerleştirir. Hakkında hayırlı olan herşeyi hızla ona yaklaştırır.” (Hz. Muhammed)
İman eden bir kimse, herşeyini yitirmiş olsa dahi, yine de en ufak bir ümitsizliğe kapılmadan, sabırla, şevkle herşeye en baştan başlayabilir. Sahip olduğu bu şevk, imanından, Allah’a karşı duyduğu sevgi ve güvenden, Kuran ahlakını benimsemiş olmasından ve dünya hayatının geçiciliğini kesin olarak kavramış olmasından kaynaklanır. Gelecekten yana hep ümitvar olan tavrı, olayların hep güzel yönlerini gören tutumu hayatı boyunca karşılaştığı bütün olaylarda kendini gösterir.
Ümit etmek Kuran’da müminlerin önemli bir vasfı olarak belirtilmiştir. Ümitvar olmak aynı zamanda kişinin imanının da bir göstergesidir. İnsan imanı ölçüsünde Allah’tan umut eder, O’nun rahmetine ve sonsuz nimetlerine kavuşmak için büyük bir özlem duyar. Çünkü Allah iman edenlere hem bu dünyada hem de ahirette çok büyük güzellikler vaat etmiştir. Kişi de Allah’a olan güveni, yakınlığı, teslimiyeti ve samimiyeti derecesinde bu nimetlere kavuşmayı ümit eder. Herşeyin yalnızca Allah’ın dilemesi ile olduğunu bildiği için hiçbir konuda üzüntüye, karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmez. Allah’ın müminlerin dualarına icabet eden olduğunu bildiği için, en kötü görünen bir olayın bile imtihan ortamının bir parçası olduğundan ve eninde sonunda müminler için mutlaka hayra dönüşeceğinden kuşku duymaz.
Etrafımızda olan biten herşey Allah’ın “ol” demesiyle olur. Her an herşey, karşımıza çıkan her görüntü Allah’ın dilemesiyle yaratılır. Hiçbir şey başıboş ve kendi haline bırakılmış değildir. Herşey Allah’ın belirlediği bir kader üzere yaşanır. Allah’ın herşeye gücü yeter.
Bunun bilincinde olan mümin de, en olumsuz şartlarda, en sıkıntılı gibi görünen durumlarda bile Allah’ın rahmetinden ve yardımından ümidini kesmez. Zorluklara sabreden, Allah’tan umudunu kesmeyen ve hiçbir şartta Allah’ın hükümlerinden taviz vermeyenler hem dünyada hem de ahirette müjdelenmişlerdir.
Kuran’da müminlerin sürekli Allah’tan umut eden bir ruh hali içinde olduklarını görürüz. Gerçekten de samimi olarak iman eden bir kimse Rabbimizi Kuran’da tarif edildiği gibi tanıyıp takdir eder ve bunun sonucunda, Allah’ın kendi üzerindeki rahmetini ve nimetini fark eder. O’nun müminlerin dostu ve yardımcısı olduğunu, onlara karşı sonsuz şefkatli ve merhametli olduğunu, Allah’ın salih kullarını hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir mükafatla müjdelediğini ve Allah’ın kesinlikle vaadinden dönmeyeceğini bilir. O’nun kendisi için hep hayırlı ve güzel olanı dilediğini, kendisine rahmet ve hidayet kapılarını açtığını, önüne sayısız ecir fırsatı serdiğini görür.
İşte, böyle bir bilince sahip olan mümin Rabbi’ne karşı sürekli ümitvar bir tutum içinde olur, O’ndan dünyada da ahirette de herşeyin en güzelini ve en hayırlısını umut eder. Çünkü Allah’a iman edip teslim olmuştur ve Allah mümin kullarına sonsuz rahmetinden vaat etmiştir. Kuran’ın pek çok ayetinde Allah’ın müminlere güzel bir karşılık verdiğini, onlara fazl, ihsan ve rahmetini müjdelediğini görürüz:
“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır. Rableri onlara katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler.” (Tevbe Suresi, 20-21)