arab news_adnan_oktar_repentance2

arab news_adnan_oktar_repentance

İnkar edenler ile müminleri birbirlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri, müminlerin tevbe etme ibadetini sıklıkla yapmalarıdır. İnkarcılar kendilerini günahsız saymaya çalıştıkları için tevbe etmeye gerek duymazlar. Müminler ise Allah’a karşı hiçbir günah işlemek istemezler. Ancak insan yaratılışı gereği, kimi zaman geçici olarak nefsine uyup günaha girebilir. Ama sonuçta tüm bunlardan pişmanlık duyup Rabbimiz’den bağışlanma diler.
Allah insanı çok aciz bir varlık olarak yaratmıştır. Bilgisizlikten dolayı insan gaflete kapılabilir, en iyi bildiği konuları bile unutup yanılabilir, yanlış kararlar alabilir, bilerek veya bilmeyerek kusurlu bir davranışta bulunabilir. Çünkü insanı Allah’a karşı isyana sürüklemeye çalışan, vesvese vererek doğru yolu üzerine oturmaya çalışan şeytan gibi amansız bir düşmanı vardır. Nefis gibi de sürekli olarak kötülüğü emreden bir yönü vardır. Elbette ki Allah hem nefse hem de şeytana karşı koymanın yolunu da insana göstermiş ve samimi olanlara bunları kolaylıkla yenebilecek gücü de ilham etmiştir. İnsan bu iki negatif güçten kendisini koruyabildiği ölçüde Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanabilir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri “bu tahribat, sefahet ve cazibedar hevesat zamanında (dünyanın cazip yönlerinin çok olduğu zamanda) davranışlarımızda temel hareket noktamızın, şerleri (kötülükleri) def etmek ve günahları terk etmek” olduğunu belirtir. Ancak her ne olursa olsun Allah insanlara hatalarını telafi edebilmeleri için mutlaka bir yol gösterir; bu yol tevbedir.
Tevbede Allah’ın istediği, kişinin hatalarından ders ve ibret almasıdır
Müminin tevbe etmesindeki hikmetlerden biri kesin bir pişmanlık yaşayarak vakit geçirmeden Allah’a sığınıp bir daha o hatayı yinelememek için gayret göstermesidir. Yani gerçek ve içten bir tevbe yapmasıdır. Niyetine ve sözüne sadık kalıp, ölüm gelinceye kadar da doğru istikamet içinde olup tevbe etmesidir. Kuran’da, “Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder…” (Nisa Suresi, 17) ayetiyle, samimiyetle tevbe eden bir kişinin davranışının nasıl olması gerektiği tarif eder. Bir başka ayette de Allah “Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir.” (Al-i İmran Suresi, 135) şeklinde bildirir.
Yapılan hatalardan hemen Allah’a sığınılması, tevbenin geciktirilmemesi önemlidir. Çünkü hatalar, Bediüzzaman Hazretleri’nin tarifiyle “tevbe ile çabucak silinmezse, kalbi ısıran zehirli bir yılan haline dönüşür. Kalp de bir defa lekelenince artık yeni lekelere açık hale gelir. Böylece insan fasid (bozuk) bir daire içine düşer. Her günah yeni bir günahı doğurur; doğurmakla kalmaz, insanın içindeki tevbe ve nedamet (kıskançlık) duygularını da pörsütür. Nihayet “Hayır hayır, onların kalbleri pas bağladı.” (Mutaffifin, 83/14) sırrı zuhur eder.
İnsan, kendisine tanınan süreden dolayı aldanmamalıdır. Allah’ın kendisine tanıdığı sürede tevbe ve bağışlanma dileyerek hidayete yönelmelidir. Çünkü ölüm anındaki iman ve tevbe Allah Katında geçerli olmayabilir. Bu nedenle her an ölecekmiş gibi hareket etmek ve ahlakını güzelleştirmek için gayret etmek zorundadır.
Unutulmamalı ki, insan hayatı boyunca küçük veya büyük nasıl bir hata yaparsa yapsın, samimi olarak tevbe ettiği müddetçe, samimi bir kalple, bağışlayan ve esirgeyen, tevbeleri kabul edip kötülükleri iyiliklere çeviren Allah’a yöneldiği sürece geçmişte yaptığı hatalarının bağışlanmasını umabilir. Allah, tevbenin karşılığını mutlaka verir. Günahlarını bağışlayarak iyiliklere çevirir, yaptığı ve yapacağı hayırlı ve güzel işleri en güzeliyle ödüllendirir.
İnsanları din ahlakından uzaklaştıran yanlış sebeplerden biri, işledikleri günahların getirdiği suçluluk duygusu nedeniyle kendilerini “asla düzelmez, iflah olmaz” kimseler olarak görmeye başlamalarıdır. Olayları Kuran ahlakına göre değerlendirmeyen, Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerini, tevbeleri kabul eden, sonsuz bağış sahibi olan olduğunu unutan bu insanları şeytan sürekli kışkırtır ve günah işleyen bir insana “sen zaten günahkarsın, artık değişmen mümkün değil, bunu böyle kabul et” telkini verir. Daha sonra da kişiyi “nasıl olsa bir kez günah işledin, tekrar işlemenin bir mahsuru olmaz” gibi kandırmacalarla çok büyük bir batağın içine çekmeye çalışır. Yaptığı hatayı o insanı Allah’tan tamamen uzaklaştırmak için kullanır. Ancak şeytanın her hilesi gibi bu da zayıftır. Çünkü bir insanın günah işlemesi, o kişinin artık doğru yolu bulamayacağı anlamına gelmez. Allah, günahlarından dolayı samimi bir şekilde tevbe eden, bağışlanma dileyip artık o günahı işlememeye azmeden herkesi bağışlayacağını Kuran’da şu şekilde bildirmiştir:
“Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Maide Suresi, 39)
Adnan Oktar’ın Arab News’de yayınlanan yazısı: