Müslüman ülkelerin çoğunlukta olduğu Orta Doğu, aynı zamanda katliamların da en çok gerçekleştiği bölge olma özelliğini taşıyor. Şu anda Suriye, bölgedeki tüm terörün merkez üssü gibi görünüyor.
Örneğin Halep… Bir zamanlar güzel bir şehir olan Halep, şimdi iç savaş nedeniyle harabeye dönmüş durumda. Halep’te sivillerin şehit edilmediği tek bir gün bile yok.
Camiler, hastaneler ve marketler gibi halka açık yerler, her gün bomba ve mermi atışına maruz kalıyor.
Bu tarz saldırıların herhangi bir askeri amacı olmadığı çok açık. Bunlar kan dökmeye susamış kötü insanların faaliyeti… Bu saldırıları aralıksız olarak sürdürüyorlar, çünkü o hasta zihinlerindeki amaçlarına ulaşmak için masum insanları katletmekten çekinmiyorlar.
Bunun başka bir açıklaması olamaz. Ben tek bir insanın dahi zarar görme riskini taşıyan herhangi bir operasyona her zaman için karşıyım. Ancak bu konuda kendi ülkelerini, hayatlarını, mülklerini, namuslarını, özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını korumayı amaçlayan, misilleme ve savunmaya yönelik bazı askeri operasyonlar istisnai olabilir. Diğer tür saldırılar sivillerin yaşadığı yerleri hedefler ve bunlar ahlaki eksiklikten kaynaklanan onursuz eylemlerdir. Bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin çoğu da, yaşlılar ve çocuklardır.
Halep’te yaşayan insanlar kendi ülkelerine yönelik olan bu saldırının masum görgü tanığı konumunda olan Sünni Müslüman toplumuna mensuplar. Halep’te sığınmacı konumunda olan tek bir terörist veya IŞİD üyesi yok; sadece ailelerini ve arkadaşlarını bu iç savaşta kaybeden masum insanlar var.
Hayatlarını kurtarmak için kendi anavatanlarından kaçarken teknelerde boğularak ölen çaresiz mültecilerle adeta eğlenen insanların var olduğunu görmek çok rahatsız edici. Bu mülteciler daha iyi bir hayat umuduyla yola çıkıyorlar. Fakat yolculuğun sonunda boğularak yaşamlarını yitiriyorlar. Bunun son örneklerinden biri Aylan isimli güzel bebeğin üzerindeki şortu ve kırmızı kazağı ile denize vurmuş masum bedeniydi. Yüreklere etki eden bu görüntüyle ilgili bazı Batılı medya yayınlarında çirkin karikatürler yer aldı. Bu karikatürleri görmek gerçekten şok ediciydi. İyiler bu korkunç manzaradan derin bir şekilde etkilenirken, kötüler şeytani ruhları nedeniyle bu trajediyi kullanarak kendilerini eğlendirmenin bir yolunu bulmuşlardı.
Fransız Charlie Hebdo dergisini Batılı medyanın bu düşündürücü tutumuna bir örnek olarak verebiliriz. Dergi, kapağında “Avrupa’nın Hıristiyan olduğunun kanıtı” başlığıyla, denizin üzerinde yürüyen sakallı bir Hıristiyan ile baş aşağı denizde boğulmuş küçük bir bebeği resmetmişti. Başlığın altında ise sşöyle yazıyordu: “Hristiyanlar denizin üzerinde yürür ve Müslümanlar işte böyle batar.”
Gerçek şu ki bu tür garip karikatürleri çizenler Hıristiyan veya Müslüman hiç kimseyi sevmezler. Kendileri hariç herkesten nefret ederler.
Burada oynanan bir oyun var ve bu sözde oyun kurucular sevgiden, merhametten ve şefkatten tamamen yoksunlar. Eğer bir insan masum bir bebeğin ölü bedeninin karikatürünü çizecek kadar merhametsiz olabiliyorsa, bu tarz insanlardan her türlü kötülük beklenebilir.
Suriyeli siviller savaş bölgelerinde son derece zorlu koşullarda yaşıyorlar. Nasıl hayatta kalacaklarının ve nasıl kaçabileceklerinin bir yolunu bulmakta zorlanıyorlar. Evde kaldıklarında üzerlerine bomba atılıyor; sokakta olduklarında üzerlerine bomba atılıyor; hastanelerde veya camilerde olmaları da fark etmiyor.
Anavatanlarından ayrılmak istediklerinde ise diğer ülkeler onları almayı reddediyor. Ülkelerinden ayrılmak için yola çıktıklarında her halükarda yolda katlediliyorlar. Bu durum çıkmaz bir sokak gibi ve Suriyeliler çaresizce bir çıkış yolu arıyorlar.
Yunanistan Valisi Spyros Galinos gibi bazı vicdanlı siyasetçiler ve liderler ise, bu rezalete karşı seslerini yükselterek Avrupa’nın mülteci politikasını eleştiriyor.
Suriyeli siviller savaş alanlarında yaşıyor […] Nasıl hayatta kalacaklarının ve nasıl kaçacaklarının bir yolunu bulmakta zorlanıyorlar.
Birçok Avrupa Birliği üyesi ülkenin mültecilere yönelik siyasetlerini değiştirmeleri insanlık adına bir utanç vesilesi. BM toplantılarında dahi –neredeyse tüm ülke liderlerinin bu global olayı dile getirmesine rağmen- henüz akılcı bir çözüm bulunabilmiş değil.
Kötü tarafta yer alan kişiler, bilinçli bir şekilde düzenledikleri çatışmalarda kaç kişinin hayatını kaybettiği ile ilgilenmiyor. Ayrıca savaş bölgelerinde ya da çatışmadan kaçarken tam olarak kaç kişinin hayatını kaybettiğini net tespit etmek de mümkün değil.
Bu tür konularda istatistik veren bazı ajanslar ise benzer kuruluşları yanlış rakamlar vermeleri konusunda eleştiriyor. Bu eleştiri istatistiklerde yer alan rakamlarla gerçekte hayatını kaybeden kişi sayısı arasında nasıl ciddi bir fark olduğunu gösteriyor.
Aslında bu rakamların bir önemi yok. Çünkü ruh sahibi olan tek bir insanın hayatı dahi her şeye bedel.
Kötüler insanlara yönelik şeytani eylemleri ile amaçlarına ulaşmayı hedeflerken, iyilerin yapması gereken, tek bir kişinin bile hayatını kurtarmak için elinden gelenin en iyisini gerçekleştirmek olmalı. Çünkü tek bir kişinin hayatını kurtarmak, tüm insanlığın hayatını kurtarmakla eş değerdir.
İşte şu an iyilerin öne çıkarak kötülere karşı güçlerini birleştirmelerinin tam zamanı. Kilit ülkelerin liderleri bu şeytani eylemleri durdurmak için yöntemler belirlemek amacıyla önemli toplantılar düzenlemeli ve aldıkları neticeleri basın toplantıları, televizyon programları ya da haber bültenleri aracılığı ile duyurmalıdırlar.
Müslüman ülkelerin liderleri de aynı şekilde Müslümanların yaşamlarını koruma altına almak için ortak bildiriler yayınlamalılar. Şu çok açık ki Müslümanların zayıf görünmelerinin ve saldırıya uğramalarının tek nedeni parçalanmış olmalarıdır. Bölgede güçlü bir birlik sağlanması, Müslümanlara veya diğer masum insanlara zarar vermek isteyenlere karşı caydırıcı bir kuvvet olacaktır.
Hiç şüphesiz sonunda mutlaka iyiler galip gelecektir.
Adnan Oktar’ın The Jakarta Post’ta yayınlanan makalesi:
http://www.thejakartapost.com/news/2016/10/28/the-good-and-bad-whose-side-are-you.html