Tarih boyunca yeryüzünde bozgunculuk çıkaran, insanlara çeşitli şekillerde zulmeden, bulundukları toplumlara huzursuzluk, güvensizlik, iftira, kavga, çekişme, kıskançlık gibi kötülükler getiren ve tüm bu kötülüklerin toplum içinde gelişip yayılması için el ele veren şer odakları olmuştur. Bir kişi bu kötülüklerden rahatsızlık duyuyor ve dünyadan yok olmasını istiyorsa; bu o kişinin vicdan sahibi, duyarlı bir insan olduğunu gösterir. Ancak kötülüklerden rahatsızlık duyan bir kişinin mutlaka güzel ahlakın yayılması ve kötülüklerin son bulması için iyilerle ittifak etmesi gerekir. Çünkü unutmayın ki zulme rıza göstermek, kötülüklere seyirci kalmak da zulme ortak olmaktır.

“BANA DOKUNMAYAN YILAN BIN YIL YAŞASIN” MANTIĞI IYILERIN ITTIFAKINA ZARAR VERIR”

Günümüzde kötüler ve kötülükler dıştan bakıldığında hem sayıca fazla, hem de maddi imkan olarak güçlü görünmekte ve yeryüzünde birçok insanın sıkıntı ve acı içinde yaşamasına neden olmaktadır. Birçok toplumda güzel ahlakın temeli olan din ahlakının özünden tamamen uzaklaşılmış olması, bunun sonucunda inançsızlığın yaygınlaşıp sapkın ideolojilerin etkin bir duruma gelmesi yeryüzünde bozgunculuğun ve her türlü kötülüğün bir engelle karşılaşmadan yayılmasına neden olmuştur. Tüm iyi özelliklerini kaybetmiş, acıma duygusunu yitirmiş, manevi değerleri tamamen göz ardı eden insanların ortaya koydukları zulüm ve kötülüklere engel olmak için vicdan sahibi inançlı insanların ittifak ederek, yeryüzünde kötülüğün yerine iyiliğin ve güzelliğin hakim olması için yoğun bir çaba içine girmeleri gerekmektedir. Yüce Allah bir ayette bu ittifakın olmaması durumunda yeryüzünde fesadın ortaya çıkacağını bildirmiştir. Nitekim ayette bildirilen bu durum, bugün kısmen yaşanmaktadır. Kuran’da şöyle buyrulmaktadır:

“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)

Kötülüklerin önüne geçebilecekken kayıtsız kalmak, ayrılıkları gidermeye çalışmayarak gaflet içinde yaşamak, insanların ahirette büyük bir vebal altına girmesine sebep olabilir. Bu nedenle Müslümanların yapması gereken, yeryüzünde yaşanan olumsuzluklar için kötüleri suçlamayı bir tarafa bırakarak; fesadın ortaya çıkmasının ve hareket sahası bulmasının asıl sebebi olan sürtüşmeleri ortadan kaldırmak olmalıdır. Kuran ahlakını yaşamada Müslümanların ittifak etmesi, Allah’ın emridir ve yeryüzündeki barış ve huzurun tek çaresidir. Bu amaç uğruna müminlerin dikkat etmeleri gereken bazı hususlar vardır.


Müminler Birbirlerinin Velileri Olmalıdırlar

Allah Kuran’ın birçok ayetinde müminlerin birbirlerinin velileri olduklarını bildirmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 71)

“Veli” kelimesinin anlamı, dost, koruyucu, yardımcı ve destekçidir. Öyle ise müminler; vicdan sahibi, güzel ahlaklı, dürüst ve samimi insanlar olarak birbirlerini desteklemeli, birbirlerine dost, yardımcı ve koruyucu olmalıdırlar.


İyiler Çekişmelerden Kaçınarak Birlik Olmalıdırlar

Birlik, beraberlik, dayanışma, dostluk, fedakarlık, yardımlaşma, gözetip kollama ve benzeri özellikler, Kuran ahlakının temelini oluşturan güzelliklerden bazılarıdır. İslam dininde insanlar hep hoşgörü, sevgi ve barış dolu, insanların birbirlerine karşı anlayış gösterdikleri, huzurlu bir ortamda yaşarlar. Bu özelliklere sahip toplumlar ise her zaman için daha hızlı gelişebilir ve güç kazanabilirler. Ayrıca herşeyden önemlisi birlik ve beraberlik içinde hayır için çalışan insanlara Allah Katından bir yardım, bir destek ve güç verileceği müjdelenmiştir. Bu nedenle Allah bazı ayetlerinde müminlere birbirleriyle çekişmemelerini, yoksa güçlerinin gideceğini ve zayıf düşeceklerini hatırlatmıştır. Bu ayetlerden biri şöyledir:

“Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46)


Kişinin “İman Ediyorum” Demesi İyilerden Olması İçin Yeterlidir

Müslümanlar, vicdanlı ve hüsn-ü zan sahibi insanlardır. En önemli özelliklerinden biri insanlar arasında hiçbir ayrım yapmamaları, insanları gruplarına, cinsiyetlerine, kültürlerine, sosyal statülerine veya başka bir dünyevi özelliklerine göre ayırt etmemeleridir. Her insanın takvasının derecesi, imanı ve Allah’a yakınlığı sadece Allah Katında bellidir. Bu nedenle Müslüman olduğunu, iyilerden olduğunu söyleyen biri için aksi bir yorumda bulunmak, Allah’ın müminlere yasakladığı bir tavırdır. “İman ediyorum” diyen her insana hüsn-ü zanla bakılır ve bir yardıma ihtiyacı olduğunda şevkle yardım edilir. Yüce Allah bir ayette şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız zaman gerekli araştırmayı yapın ve size (İslam geleneğine göre) selam verene, dünya hayatının geçiciliğine istekli çıkarak: “Sen mü’min değilsin” demeyin. Asıl çok ganimet, Allah Katındadır, bundan önce siz de böyle idiniz; Allah size lütufta bulundu. Öyleyse iyice açıklık kazandırın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.”” (Nisa Suresi, 94)


İyilerin Birbirlerine Desteği Sadece Sözde Kalmamalıdır

İnsanların büyük bir kısmı konuşmalarında hep doğru ve güzel olanı söyler ve daima haklıdan yana olacaklarını vurgularlar. Ancak fiiliyata geldiğinde birçoğu sessiz ve tepkisiz kalır. Haktan yana söyleyecekleri ve hakkı savunabilecekleri birçok ortam ve imkanları bulunmasına rağmen dünyevi çıkarlarının zedelenip, maddi zarara uğrayacaklarından korkmaları, gelecek endişesine kapılarak, haktan yana tavır koymamaları gibi sebeplerle bundan kaçınırlar.

Ancak bu insanlar şunu bilmelidirler ki, Allah’ın razı olacağı tavır sözle söylenenin fiiliyata da geçirilmesidir. Allah, sözle iyiliğin ve salih amellerin vaadinde bulunan, ancak uygulamaya gelince geri çekilen insanların durumunu bir ayette şöyle bildirmektedir:

“İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah’a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Muhammed Suresi, 21)

İşte bu yüzden, Allah’a iman eden, hesap gününde dünyada yaptıklarının hesabını vereceğini bilen, samimi ve vicdanlı bir kul olduğunu söyleyen her insanın, yalnızca sözde değil fiiliyatta da iyilerle ittifak içinde olması gerekir. Bunu uygulamayan insanları Allah şöyle uyarmaktadır:

“Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah Katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti).” (Saff Suresi, 2-3)


Kimse “Benim Desteğimden Ne Olur?” Dememelidir

İnsanların birbirlerine nasıl zulmettiklerini gören, her gün çevresinde ahlaksızlığın, acımasızlığın, imansızlığın işaretlerini fark eden ve bunlardan dolayı rahatsızlık duyarak, barış, sevgi ve huzur dolu bir toplum isteyen bir insanın duyarsız kalması büyük bir hata olur. Her insan, az ya da çok, gücünün yettiğinin en fazlasıyla kötülüklerin tek çözümü olan Kuran ahlakının yaşanmasına ve yaşatılmasına katkıda bulunmalı, iyilik ve güzellik yolunda çaba göstermelidir.

Her insanın güzel ahlaklı ve vicdanlı bir insan olduğu sürece iyilik ve hayır adına yapabileceği pek çok güzel şey vardır. Örneğin çok ağır bir yük kaldırılacağı zaman, yükün etrafında bulunan on beş kişiden sadece dördü yükün altına girseler ve diğerleri “biz zaten zayıf, çelimsiz kimseleriz, bizim yardımımızdan ne olur” diye kenarda dursalar isabetli bir karar olmayacağı bellidir. Ancak on beş kişinin on beşi de yükün altına girse ve her biri gücünün yettiği oranda yükü kaldırsa o dört kişinin omzundaki ağırlık çok hafifleyecektir. Kimin neyi ne kadar yaptığı değil, gücünü ne kadar kullandığı önemlidir. Allah Kuran’da hiç kimseye gücünün üzerinde bir güç yüklenmeyeceğini bildirerek, zaten her iyi insan için bir kolaylık kılmıştır:

“İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.” (Müminun Suresi, 61-62)


İyilerle İttifak Etmeyi Ertelemek Doğru Olmaz

Dünyada inançsızlığın yerleşmesi ve kötülüğün yaygınlaşması için çabaharcayan insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar, sahip oldukları kötü özellikleri tüm insanlara yaymak, onları bu kötülüklerin etkisi altına almak için, şeytanın da sevkiyle işbirliği halindedirler. Günümüzde son derece etkili bir hale gelen kötülerin ittifakına karşı, iyilerin de vakit kaybetmeden Kuran ahlakını yaşamak ve insanlara anlatmak amacıyla birbirleri ile ittifak etmeleri ve var güçleriyle kötülüklere karşı koymaları gerekmektedir.

Bu ittifakı geciktirmek veya “Önce herkes yapacağını yapsın, ben de ona göre davranırım” düşüncesiyle hareket etmek, kötülerin zulümleri ile mağdur olan mazlum insanları yalnız bırakmak olur.

Herkesin birbirine hüsn-ü zanla baktığı, hataların veya eksikliklerin dostane ve samimi bir üslupla dile getirilerek düzeltildiği, sevgi, hoşgörü ve adaletin kısacası Kuran ahlakının hakim olduğu bir dünyada yaşamak için tüm vicdanlı insanların ellerinden gelenin en fazlasını yapmaları gerekir.

Bizler bu niyetle hareket edersek, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz tüm bu güzellikleri verecektir. Bu nedenle herkes kötülüklere karşı mücadele edenlerle birlik ve beraberlik içinde olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Allah Saff Suresi’nin 4. ayetinde Müslümanların, “… birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi…” olmalarını emretmektedir.


Sonuç: Kayıtsızlık Kötülerin İttifakının Güçlenmesine Yol Açar

Herhangi bir zulüm karşısında, iyilerden taraf olduğunu söyleyen bir insanın, zulmedenlere karşı elinden gelen her türlü desteği gücünün sonuna kadar vermesi gerekir. Bunun için yapması gereken ilk şey de, hangi tarafta olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktır. Çünkü sessiz kalan, karşı koymak için elindeki imkanları kullanmayan bir insanın samimiyetinden, dürüstlüğünden şüphe edilir.

Şunu unutmamak gerekir ki kötülerin ittifakına destek olmak için mutlaka onların yanında olmak gerekmez. Onların yaptıklarına kayıtsız kalmak da dolaylı olarak onlara destek olmak anlamına gelir.

Allah Hud Suresi’nde insanları bu konuda, “Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur…” (Hud Suresi, 113) ayetiyle uyarmaktadır. Kayıtsız kalarak destek olmak da zulme eğilim göstermenin başka bir şeklidir. Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde bu gerçeğe dikkat çekmiştir:

“Küfre rıza küfür olduğu gibi, dalalete (sapkınlığa), fıska (günaha), zulme rıza da fısktır (günahtır), zulümdür, dalalettir (sapkınlıktır).” (Emirdağ Lahikası, sf.145)

Şu halde bir insan eğer gerçekten vicdan sahibi ise iyilikten ve dürüstlükten yana tavrını açık ve net bir kararlılıkla ortaya koymalıdır. Aksi takdirde, yani çekimser ve duyarsız kaldığında, kötülerin tarafına geçmiş olur. Allah hesap günü iyilerin ve kötülerin tarafında olanların durumunu şöyle haber vermektedir:

“Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler. Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:) “Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?” (denir).” (Neml Suresi, 89-90)

İyilikler konusunda çekimser kalanlar bilmelidirler ki, onların olaylara karşı suskun ve ilgisiz tavırları kötülerin hırslarını ve çabalarını daha da artıracaktır. Örneğin bir yerde zavallı ve masum insanlar hiçbir sebep olmadan şehit edilirlerse ve iyilerden olduklarını iddia edenler olup bitenler karşısında ses çıkarmaz, seyirci kalırlarsa; bu durumda bizzat kötülere ve zalimlere destek vermiş ve hatta onları daha da cesaretlendirerek yeni kötülüklere kapı açmış olurlar.

Bazı insanlar kötülerin tepkisini çekmemek ve onların verebilecekleri zararlardan sakınmak için, haksızlıklara karşı kayıtsız kalabilmektedirler. Halk içinde kullanılan “suya sabuna dokunmamak”, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi tabirler bu tavrı çok açık bir şekilde tarif etmektedir.